Türkiye henüz testleri bitmemiş Çin aşısından sipariş ederken Ali Babacan “Vakaları halkından saklayan hükümetin aşı tavsiyesine güvenmekte zorluk çekiyorum” diyerek endişesini ortaya koydu. Babacan, Tabipler Birliği veya Eczacılar Birliği gibi bağımsız kurumların tavsiyesine güveneceğini bildirdi.
Tüm dünyada 67 milyon kişinin yakalandığı ve 1,5 milyonu aşkın kişinin hayatını kaybettiği koronavirüs salgını hızla yayılıyor. Salgın nedeniyle vaka sayıları artarken, bir yandan da aşı çalışmalarından gelen olumlu haberler umut yaratmış durumda.
Aşı haberleriyle birlikte aşı güvenirliği tartışmaları da başladı. Bu kapsamda yakın zamana kadar Türkiye’deki gerçek günlük vakaları açıklamayan hükümetin önerdiği aşıya ilişkin de endişeler yaşanıyor.
Türkiye aşı konusunda Çin aşısı CoronaVac ile anlamış durumda ve aralık ayında ilk uygulamanın başlanacağı belirtiliyor.
Türkiye’nin önerdiği aşıya ilişkin DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’dan eleştiri geldi. Babacan, aşı tartışmaları için “Vakaları gizleyen hükümetin önerdiği aşıya güvenmekte zorluk çekerim” açıklamasını yaptı.
Babacan “Tabipler Birliği veya Eczacılar Birliği, bağımsız ve tarafsız şekilde çıkıp derlerse ki; bu aşı güvenilirdir, tavsiye ediyoruz. Ben o zaman inanırım. Ama bugünkü hükümet artık sağlık konusunda da güvenirliğini yitirmiştir" ifadelerini kullandı.
Medyascope TV’ye konuşan Babacan’ın açıklamaları şöyle:
"Aşıyla ilgili tavsiyenin hükümetten değil; bağımsız, tarafsız, güvenilir meslek örgütlerinden gelmesi lazım. Eğer meslek örgütleri, yani konunun tam uzmanları, örneğin Tabipler Birliği veya Eczacılar Birliği, bağımsız ve tarafsız şekilde çıkıp derlerse ki bu aşı güvenilirdir ve biz bunu halkımıza tavsiye ediyoruz, ben o zaman inanırım. Ama bugünkü hükümet artık sağlık konusunda da güvenirliğini yitirmiştir.
Çünkü rakamlar konusunda gerçeği halkından saklayan bir hükümetin yaptığı aşı tavsiyesine ben şahsen güvenmekte zorluk çekiyorum. Hatta bu vaka sayısıyla ilgili biliyorsunuz bir Bilim Kurulu üyesi çıktı, vakaları biz de bilmiyorduk, 30 bin küsur açıklanınca biz de öğrendik, dedi. Düşünebiliyor musunuz, gerçekleri Bilim Kurulu’ndan dahi saklayan bir yaklaşım var burada.
KHK uygulaması, evrensel hukuk çerçevesinden gayet sıkıntılı bir uygulama. Bağımsız ve tarafsız bir yargı kararı olmadan sadece idari bir kararla insanların işten atılması, toplumdaki itibarlarının sıfırlanması hem vicdani değil, hem hukuki değil. Hele, hele mahkemeye gitmiş mahkeme tarafından beraat etmiş ya da savcılıklar tarafından takipsizlik kararı verilmiş kişilerin hala itibarlarının, özlük haklarının iade edilmemesi kabul edilemez.
Burada hukuk ve adalet çizgisi içinde; bağımsız, tarafsız yargı kararlarına göre hareket etmek lazım. İnsanların bir yargı süreci olmadan, bağımsız ve tarafsız bir çalışma olmadan tamamen yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmesi, mahkemede haklı çıktıkları halde bu uygulamanın devam etmesi kuşkusuz kabul edilebilir bir durum değil.
Gerçek hayatın enflasyonu, yani çarşı-pazar sokak enflasyonuyla hükümetin açıkladığı enflasyon arasında artık bir uçurum var. Çarşı-pazar enflasyonu oranında bir asgari ücret zammının çalışanlarımıza verilmesi gerekiyor. Yani diyecekler ki enflasyon yüzde 10 küsur, biz de ona göre artırdık; ama enflasyon öyle değil. Yani kimse kusura bakmasın, üzülerek bunu söylüyorum; bizim zamanında kurduğumuz bağımsız TÜİK bugün artık bağımsız değil.
Hükümetin talimatıyla veri yayınlamaya başladılar uzun süredir ve o verileri de istedikleri gibi kullanıyorlar. Bazen vatandaşa gerçekleri olduğundan daha iyi göstermek, bazen de işte böyle maaş zamanlarını düşük verebilmek için kullanıyorlar. Biz çarşı-pazar enflasyonuna bakıyoruz, hayat çok pahalı, geçim artık çok zor. Dolayısıyla asgari ücretin mutlaka insani bir seviyeye çıkması lazım. Ama küçük işletme sahiplerinin de, esnafın da mutlaka hele hele böyle bir pandemi döneminde hak ettikleri gibi desteklenmesi lazım.
Esnafa doğrudan destek lazım, Yani, kira desteği gibi karşılıksız destek. Oysa şu anda Türkiye bütün gelişmekte olan ülkeler içerisinde doğrudan desteğin en düşük olduğu ülke. Niye? Çünkü hazine boş, son iki yılda hazinenin borcu tam ikiye katlanmış durumda. Merkez Bankası’nın elindeki dövizden daha fazla piyasaya borcu var. Hiç olmazsa dedik, mesela şu stopajı sıfırlayın ya da esnafın kamusal yükümlülüklerini, yani sosyal güvenlik ödemesi gibi, muhtasar gibi, vergi ödemeleri gibi ödemelerini pandeminin etkisi bitene kadar öteleyin, pandemi bittikten sonra da uzun vadeye yayın.
Bunların hepsi hükümete tavsiyemiz. Ama bugüne kadar hiçbiri yapılmadı. Meğer başka ülkelerin pandemiyi kolay atlatması için bütçeden destek veriyorlarmış. Bunu iki gün önce Cumhurbaşkanı'ndan duyduk. Böylesine kendi ülkesinden habersiz, kendi esnafının sorunlarından habersiz bir yönetim tarzı gerçekten düşünülemez… Bir de Cumhurbaşkanı benim için, kalkmış bana ders vermeye çalışıyor, dedi. İşte ders almayınca ülkenin içinde olduğu durumu hep beraber görüyorsunuz. Biz de diyoruz ki; tamam, bizden ders almıyorsunuz, ama hiç olmazsa şu ülkenin başına gelenlerden ders alın.
Katar, bizim için dost bir ülke, önemli bir dostumuz. Katar’ın Türkiye’ye yatırım yapmasından çok memnun oluruz. Ama bu yatırımlar böyle siyasi ilişkilerle değil, gerçekten Türkiye’nin ekonomik geleceğine güvenle olması gerekir. Eğer Türkiye’nin ekonomik geleceğine güveni varsa, sadece Katar’ın değil onlarca ülkenin gelip Türkiye’ye yatırım yapması gerekir.
Bazen siyasi ilişkiler gereği, siyasi destek gereği yatırım alabilirsiniz, ama asıl önemli olan burada güven ortamını oluşturup pek çok ülkeden yatırımı cezbedebilmek. Ve bu ülkenin geleceğine güvendikleri için, Türkiye’nin yarınlarına güvendikleri için insanların gelip buraya yatırım yapması esastır."