Çağdaş Hukukçular Derneği avukatları, Antalya’da Adliye önünde ”Savunmaya Özgürlük” şiarı ile basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, ”Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı dahil olmak üzere, derneğimiz üye ve yöneticileri aylardır hukuksuz bir şekilde hapishanede alıkonulmaktadırlar” denildi.
SiyasiHaber
Çağdaş Hukukçular Derneği avukatları, Antalya'da Adliye önünde ''Savunmaya Özgürlük'' şiarı ile Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı, üye ve yöneticilerden Behiç Aşçı, Aytaç Ünsal, Aycan Çiçek ve Engin Gökoğlu'nun tutukluluk süreçlerine dair basın açıklaması gerçekleştirdi.
Basın açıklaması Av. Deniz Yıldırım tarafından okundu. Açıklamada, ''Bilindiği üzere Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı dahil olmak üzere, derneğimiz üye ve yöneticilerinden Behiç Aşçı, Aytaç Ünsal, Aycan Çiçek ve Engin Gökoğlu aylardır hukuksuz bir şekilde hapishanede alıkonulmaktadırlar. Hukuk düzeninin tüm işlerliğini kaybettiği bugünlerde, her ne kadar hukuksal alana ilişkin söz söylemek anlamını yitirmişse de, yaşananları kayıt altına almak kanımızca hala önemlidir. Zira kolektif hafıza toplumsal mücadelenin önemli bir aracıdır. Yoksa, bugün ne özgürlüğün, ne de adaletin, saray soytarılığının sahnelendiği mahkeme salonlarından kazanılamayacağı ayan beyan ortadadır'' denildi.
Açıklamanın tam metni:
Basına ve Kamuoyuna
Bilindiği üzere Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı dahil olmak üzere, derneğimiz üye ve yöneticilerinden Behiç Aşçı, Aytaç Ünsal, Aycan Çiçek ve Engin Gökoğlu aylardır hukuksuz bir şekilde hapishanede alıkonulmaktadırlar. Hukuk düzeninin tüm işlerliğini kaybettiği bugünlerde, her ne kadar hukuksal alana ilişkin söz söylemek anlamını yitirmişse de, yaşananları kayıt altına almak kanımızca hala önemlidir. Zira kolektif hafıza toplumsal mücadelenin önemli bir aracıdır. Yoksa, bugün ne özgürlüğün, ne de adaletin, saray soytarılığının sahnelendiği mahkeme salonlarından kazanılamayacağı ayan beyan ortadadır.
Birkaç noktayı anımsatmak istiyoruz:
Meslektaşlarımızın bir sonraki duruşması 18 Mart`ta görülmeye başlanacak olup, üçüncü kez sözde hakim karşısına çıkacakları bu tarihte hemen hemen hepsinin tutuklulugu 1,5 yılı bulmuş olacaktır.
Meslektaşlarımızın duruşmasının görüldüğü mahkeme, özel olarak atanmış bir mahkeme olup, görevi yasayı uygulamak değil, ancak aksine mevcut devlet aklını temsil ve teskin etmektir. Bu anlamda Türkiye`de hemen her hakim ve dolayısıyla mahkeme için geçerli olduğu üzere, bağımsız ve tarafsız olmadıkları atanma usullerinden, yargi pratiklerine hemen her aşamada saklanmaya da çalışılmaksızın ortadadır.
Türkiye`de hemen her alana sirayet etmis biat kültürüne, sarayın gözüne girme telaşı eşlik etmekte olup, bu ayni durum meslektaşlarımızın dosyasında savcı pratiği ile de gözler önüne serilmektedir. Mahkeme başkanı tarafından dosya savcısından telaşla ve tekit ile mütalaa istenmiş, nihayet dosyanın savcısı dahi olmayan özel görevlendirilmiş bir savcı tarafından meslektaşlarımız aleyhine mütalaa hazırlanmıştır. Halihazırda 70 klasörden oluşan dava dosyasına karşılık hiç bir ayrıntı içermeyen 4 sayfalık esas hakkındaki savcılık mütalaası bir kez daha bu dava ile adil yargılama değil, yalnızca cezalandırma amacı güdüldüğünü açıkça ortaya koymaktadır.
Bugün dosya üzerinden yapılan tutuk incelemesi de esasta olmayan hakim iradesini varmış gibi göstermenin, işlemeyen hukuku işler gibi göstermenin bir aracıdır. Zira meslektaşlarımızın tahliye oldukları 14 Eylül 2018 tarihli duruşmada tahliye kararını veren heyetin başına gelenler tüm savcı ve hakimlerin hafızasındadır. Yargı pratiği, kendi tahliye gerekçelerinin dahi arkasında duramayacak ölçüde korkuya teslim olmuştur. Ancak biz de buradayız ve hep burada olacağız. Hukuksuzluklarını yüzlerine vurmak, her alanda ve her anda gerçekleri söylemek ve hatırlatmak tarihsel sorumluluğumuzdur.
Bütün bunları hatırlıyoruz, zira bunlar aynı zamanda hukuk güvenliğinin ortadan kalktığı bir ortamda, gelişen korku ve biat kültürünün, nasıl bir çürümeyi de içerdiğini gözler önüne sermektedir. Bu coğrafyada yılları bulan ilerici avukatlık geleneğinin bir parçası olan bizler, bugün de bulunduğumuz her alanda bu pratiği çürümeye karşı durarak sürdürüyoruz.
Bugün haklarında tutukluluk hallerinin devamına karar verilen meslektaşlarımız, 24 Ocak‘ ta başladıkları açlık grevlerinin 37. günündeler. 37 gündür, kapalı oldukları hücreden, bütün Türkiye halklarına, direnenlere, özgürlük ve adalet arayışındaki tüm güçlere, o direnişin hukuk alanından güç vermekte kararlı birer parçası olduklarını bildiriyorlar. Bu anlamda Türkiye`nin mücadeleci avukatlık geleneğinin teslim alınamaz olduğunu da bir kez daha hatırlatıyorlar.
Biraz önce de ifade ettik; kolektif hafiza toplumsal mücadelenin önemli bir aracıdır. ÇHD de bu hafızadan beslenmektedir. Türkiye coğrafyası bir direniş havzası olup, Türkiye halkları onlarca kayıp da verse, bedel de ödese en karanlık koşullarda mücadeleyi büyütebilmenin yolunu hep bulmuştur. Bu anlamda bizler biliyoruz ki, bu karanlık yine dağılacak. Bu karanlık dağılacak ve bugün korku ile biat edenler, kendilerine saklanacak yer arayacaklar.
Bugün meslektaşlarımız açlık grevlerinin 37. günündeler. Meslektaşlarımızın ve Türkiye`de halihazırda açlık grevindeki tüm insanların açlığı hepimizin açlığıdır. Zira bu açlık; özgürlük, adalet ve eşitliğe, bu açlık sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya duyulan açlıktır!
Onların açlıklarından da korkuyorlar. 22 Şubat‘ ta yalnızca dilek feneri uçurarak, meslektaşlarımızın açlığının 30. Gününe selam vermek isteyen arkadaşlarımıza saldırmaları, onları işkence ile gözaltına alıp saatlerce ters kelepçeli bekletmeleri de duydukları korkudandı. Dilek feneri uçurma eylemine „örgüt propagandası“ diyen savcıları ne arkadaşlarımızın ne avukatları olarak bizlerin karşısına çıkacak yüzü kendilerinde bulamadı; hakimleri yine bizleri karşısına alamadan, dosya üzerinden, dilek feneri uçurmak istedikleri için arkadaşlarımız hakkında yurt dışına çıkış yasağı kararı verdi.
Korkularında haklılar, çünkü bizim dilek fenerlerimiz her yerde yanıyor. Her koşul ve zamanda irademizi duyurmaya devam edeceğiz. Onların aksine biz korkmuyoruz. Çünkü bu karanlığın sonu aydınlık, biliyoruz. Biliyoruz ki biz kazanacağız!