‘Evladının yasıyla adaleti büyütenlere selam olsun.
Gözaltında kaybedilenleri unutmayanlara, meydanı terk etmeyenlere…’
Göz kapaklarımın ardında Emine Ana’nın silueti var. Bir meydanın ortasında, küçük bir taburede oturuyor. Elinde bir fotoğraf. Oğlunun değil, oğlunun yokluğu. Kayıp değil çünkü, bulunmuş. Ama bir ölü gibi de değil, çünkü unutturulamamış.
Bu ülkede bazen bir annenin evladı için ettiği ağıt bütün bir halkın yüreğine dokunur. Emine Ocak tam da böyle bir yerde duruyordu. Onu tanımayanlara sadece “Cumartesi Annesi” diye anlatmak eksik kalır. O, bu topraklarda devletin en karanlık yerinde kaybolanlara karşı, “Ben buradayım” diyen bir ses, bir beden, bir direniş hâliydi. Cumartesi Anneleri’nin ilk sesiydi belki de.
Oğlunu alıp da vermeyen devlete karşı meydanı tutmuştu. Gözaltında kaybedilen, işkencede katledilen ve kimsesizler mezarlığına atılan oğlu Hasan değil sadece… Onunla birlikte katledilen, inkar edilen bütün bir halkın, özellikle de yoksul ve başı dik devrimcilerin kalbinde derin bir yara açılmıştı.
Ama biz Hasan’a Hasan demeyelim bu yazıda.
Biz ona Dersim diyelim. Çünkü o, kendi adından öte, bir coğrafyanın, bir halkın, bir ideolojinin yükünü taşıyarak bu dünyadan çekildi.
Yoksul bir mahallede yaşam kavgası veren bir öğretmen, bir devrimci. Sadece düşündüğü için değil, düşündüklerini örgütlediği için hedef alındı. Gazi Mahallesi’nde yaşanan devlet saldırısının ardından gözaltına alındı ve ondan bir daha haber alınamadı.
Günler sonra, bir kimsesizler mezarlığında, işkenceyle öldürülmüş bedeni bulundu.
Ama o günden sonra hiçbir şey kimsesiz olmadı artık. Emine Ana vardı.
Galatasaray Meydanı’nda başlayan bu sessiz isyan, İstanbul’un kalbinde bir vicdan çığlığı oldu. Her Cumartesi, Emine Ana gibi anneler, eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini devletin elinden almak için geldiler. Onların fotoğrafları meydanda durdu. Çünkü adalet gelmemişti. Çünkü failler hâlâ korunuyordu.
Devlet, önce evladını yok etti, sonra meydanını, sonra da adalet talebini. Ama Emine Ana, meydanı asla terk etmedi. 83 yaşında yine sürüklendi o meydandan. Kollarından tutup yere bastılar onu. Beyaz yazması toz oldu. Ama onun direnci hiç solmadı.
Şimdi Emine Ocak artık aramızda değil.
Ama biz onun evlatlarıyız.
Çünkü bize şunu öğretti;
“Adalet, ölenin ardından ağlamakla değil, katilin yüzüne bakmakla başlar.”
Bugün yalnızca bir anneyi değil, bir çağın vicdanını, bir hareketin kalbini uğurluyoruz.
Ama onun mücadelesi yerde kalmayacak. Çünkü her Cumartesi bir fotoğraf daha açıldıkça,bir annenin dizleri yere çökse de yüreği dik kaldıkça,
Dersim yaşar. Emine ana yaşar.