Bir süredir siyasal değerlendirmelerimizde sık sık dile getirdiğimiz toplumsal sıkışma sonunda infilak etti. Ezilenler ve emekçiler, genel olarak kapitalist sistemin ve özel olarak AKP rejiminin ekonomik, siyasal krizinin bedelini halka ödetme politikalarına “Artık yeter” dedi.
Taksim Gezi Parkı’nda doğal, tarihsel ve kentsel dokuya sahip çıkan direnişçilere hunharca saldıran polis, farkında olmadan isyanın fitilini ateşlemiş oldu.
Peki, halk neye isyan ediyor?
Tabii ki öncelikle rant için doğanın fütursuzca talan ediliyor oluşuna. Bu isyan bir süredir Anadolu ve Mezopotamya’nın çeşitli noktalarında kendini göstermekteydi zaten. HES’lere, nükleer santrallere, kentsel dönüşüm politikalarına duyulan tepki irili ufaklı direnişlerle ortaya konulmuştu. Gezi Parkı’nın yerine Topçu Kışlası görünümünde AVM yapma projesi pratikte ağaç kesme aşamasına geçince duyarlılık ve direniş büyüdü.
İsyanın hedefi: AKP ve Erdoğan
Ancak yaşanan isyanı Gezi Parkı katliamıyla sınırlı görmek durumu eksik değerlendirmeye neden olacaktır. Sokakları dolduran milyonların (evet, abartı değil, milyonların!) sloganlarının hedefi Recep Tayyip Erdoğan ve partisi AKP. Farklı sınıfsal, siyasal, kültürel kökenlerden direnişçiler Erdoğan’ın saltanat özentili, otoriter, faşizan ve muhafazakâr politikalarına karşı sokaklara döküldü.
Erdoğan’ın “Ne istersem yaparım” kibri halkın öfke duvarında paramparça oldu. AKP hükümetinin 12 yıllık zulüm ve sömürü politikaları bu patlama için gerekenden çok daha fazla birikimi yaratmış durumda. İşsizlik, yoksulluk, güvencesizlik, özelleştirme ve taşeronlaştırma kıskacıyla bunalmış kitleler uzunca zamandır bu isyanın cephanesini biriktirmekteydi zaten.
Ekonomik krizin teğet geçtiği yalanlarıyla uyutulmak istenen emekçiler; her geçen gün erkek egemen, heteroseksist sistemin ve muhafazakâr AKP rejiminin sömürü, tahakküm ve kıyımıyla daha fazla yüz yüze kalan kadınlar, lgbt’ler; inançlarını özgürce yaşayamayan Aleviler, gayrimüslimler ve inançsızlar; bilimsel ve nitelikli eğitime hasret kalan, şikeli sınavlardan, gelecek kaygısından bunalan gençler; eşitliğe ve özgürlüğe susayan Kürtler ve diğer halklar; nehirlerine, ormanlarına, kentlerine, doğalarına, tarihlerine sahip çıkan, savaş politikalarına karşı duran halkımız AKP diktatörlüğüne isyan etti!
Bu daha başlangıç
Evet, bu isyan henüz somut hedefler etrafında toparlanmış ve süreklilik arz edecek bir halk hareketine dönüşebilmiş değil. Ancak halkın, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere yetmişe yakın ilde sergilediği direnç, kararlılık, öfke ve cesaret doğru talepler ve güçlü bir önderlikle buluştuğunda neler yapabileceğine ilişkin çok önemli işaretler ortaya koymuştur.
Halkın AKP politikalarına isyanının sembolü haline gelen Taksim Gezi Parkı direnişinde başlangıç vuruşunu sosyalistler, ekolojistler ve anarşistler yapmıştır. Devrimcilerin yılların deneyimiyle polis karşısında kazandığı mevziler hızla kitleler tarafından doldurulmuş ve isyan günlerinin öğreticiliği kitlenin bilincinde, korku eşiklerinde sıçramalara yol açmıştır. Sokaklarda polise kök söktüren eylemcilerin büyük kısmı, geldikleri noktayı bir gün öncesinde hayal bile edemezlerdi. Tarih bu kez mücadelenin öğreticiliğine bizleri şahit kıldı.
Sokakları dolduran kitlelerin cinsiyetçi, şovenist hatta yer yer ırkçı söylemleri elbette kabul edilemez. Ancak büyük oranda örgütsüz, kendiliğinden halk hareketinin bilinçli, steril bir kimlik taşımasını beklemek de saflık olacaktır. Bizlerin görevi sokaklara taşan bu öfkeyi mümkün olduğunca etkilemek ve bir sonraki ayaklanmaya kadar daha örgütlü hale getirebilmektir.
SYKP her yerde eylemin içinde
CHP, İP ve hatta MHP’nin bu isyanı kendi politik hatlarına doğru yönlendirme çabaları bizim bu hareketliliğe mesafe koymamız şöyle dursun, daha fazla yüklenmemiz gerektiğinin en büyük gerekçelerindendir. SYKP bulunduğu her yerde halkın AKP politikalarına isyanının örgütleyicilerinden olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Şovenist, cinsiyetçi unsurların doğrudan örgütleyicisi ve sürükleyicisi olmadığı tüm eylemler devrimciler için eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesini yaygınlaştıracakları ortamlar olarak algılanmalıdır.
Halkın bu isyanının, Özgürlük Hareketinin silahlı mücadelenin yerine siyasal mücadeleyi geçirme kararıyla çakışmış olması, Kürt halkının Türkiye’nin tüm diğer halklarıyla mücadele birliğini geliştirebilmesinin eylemli zeminini ortaya çıkarması açısından önemli bir tarihsel imkanı sunmaktadır.
Partimizi mücadelenin içinde kuruyoruz
AKP, bölgedeki konjonktürün aleyhine değişmesi sonucu başlatmak zorunda kaldığı “müzakere” sürecini, 2016’ya kadar çatışmasız bir ortamda yapılmasını istediği seçimler için kullanmak istiyor. Bu süreci gerçek bir barış ve demokratik çözüm sonucuna ulaştırabilecek tek güç halklarımızın AKP karşısında verecekleri kararlı mücadeledir ve bugün bu tarihsel şans önümüzde durmaktadır. Taksim direnişini, militaristlere, ulusalcılara mal eden yorumlar yapanlar sadece halklarımızın özgürlük mücadelesine zarar vermiş olurlar.
Kentine sahip çıkan İstanbul halkı bu talebini kentsel özgürlük statüsünün yaratılmasına imkan sağlayacak ve Özgürlük Hareketinin de talebi olan yerel yönetimlere gerçek bir iktidar tanıyarak, onu merkezin denetiminden kurtaracak bir kent yasasının oluşturulması talebini de öne çıkartabilmelidir.
Gezi Parkı katliamıyla, üçüncü köprüye katliamcı Yavuz Sultan Selim’in ismini koymanın, Reyhanlı katliamıyla Roboski katliamının, iş cinayetleriyle kadın cinayetlerinin arasındaki bağları kurmak ve bunu kitlelerin bilincine çıkartmak bizlerin görevidir. Evet, bu iş kolay değildir. Ancak halkın kendi iktidarını kurabilmek için bunu yapmaktan başka da bir yolumuz yoktur!
Sosyalist Yeniden Kuruluş, tam da bu sorumlulukla ortaya konmuş bir iddiadır. Varoluşunu işçi sınıfının siyasal hareketini tüm ezilenlerin tarihsel, konjonktürel ve güncel mücadeleleriyle buluşturma hedefiyle anlamlandırmaktadır.
Mücadelenin sıcağında kurmakta olduğumuz Partimiz, bugüne kadarki deneyimlerimizi bizleri bekleyen hareketli günlere daha güçlü taşıyacaktır.
Kahrolsun kapitalizm, emperyalizm!
Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm!
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi