AKP’nin oyalama siyaseti deşifre olunca tüm gerçekler gün yüzüne çıktı. Anlaşıldı ki AKP, diyalog sürecini, müzakereyi geliştirmek ve Kürt sorununu demokratik temelde çözmek için değil, toplumu sürekli beklentiye koyarak, kandırarak, seçimleri kazanmak ve devleti ele geçirmek için kullanıyor. AKP’nin bu taktiği kendisine çok sayıda seçim kazandırdı. Ateşkes ve diyalog süreci içerisinde AKP, ordu, MİT, emniyet ve yargı içerisinde kadrolaşmaya giderek çok güçlü bir konuma geldi. Devleti tamamen kontrolü altına aldı.
AKP’nin bu sinsi politikasını Önder Apo ve Özgürlük Hareketi erkenden fark ederek diyalog sürecinin anlamını yitirdiğini ve hızla müzakere sürecine geçilmesi gerektiğini ifade etti. Önder Apo kesin bir biçimde AKP’ye müzakereyi dayattı. Bu durum AKP’yi sıkıştırdı ve gerçek niyetini açığa vurdu.
Önder Apo’nun büyük çabası ve gelişen toplumsal direniş, AKP’nin tüm manevra alanlarını kapattı. AKP kaçacak yer, söyleyecek söz bulamayınca yine çareyi Oslo sürecinde yaptığı gibi savaşı ve şiddeti tırmandırmakta buldu. IŞİD ile ittifak geliştirdi, Rojava Devrimine saldırdı. Kobanê Kantonu’nu ortadan kaldırarak Rojava Devrimini tasfiye etmeyi hedefledi. Ardından 6-7 Ekim olaylarını bahane ederek HDP’ye saldırıları başlattı, onlarca katliam yaptı, yüzlerce insanı tutukladı. Yeni güvenlik yasaları çıkardı, molotofu silah sayarak polisin silah kullanmasını, insan öldürmesini yasal hale getirdi.
AKP 6-7 Ekim olayları diye diye yasa üzerine yasa çıkardı, yaptığı katliamları meşrulaştırmak için bin bir türlü gerekçe üretti. Öyle ki Türkiye’yi tam bir polis devletine çevirdi. Halbuki 6-7 ekim olaylarının tek sorumlusu AKP’dir ve AKP’nin Kürt sorununa ve Rojava’ya dönük yürüttüğü imha politikalarıdır. Bu politikalar halkın sabrını taşırdı, toplumu çileden çıkardı. AKP şöyle bir durup kendine bakacağına ve gerçeği ile yüzleşeceğine halen kendisinden kaçan bir duruş içerisindedir.
AKP iki yıldır somut tek bir adım atmıyor. Müzakere dayatıldığında ise mutlaka şiddete başvuruyor, silahla, copla, zindanla Kürtleri dize getirmeye ve teslim almaya çalışıyor. Şu anda da aynı şeyi yapıyor. Açılım adı altında Alevileri de kandırmaya ve oylarını toplamaya çalışıyor. IŞİD ile ittifak kuran bir AKP’nin katliam ve asimilasyon dışında Alevilere bir şey vermeyeceğini Aleviler de çok iyi biliyor.
Geçen haftalarda Milli Güvenlik Kurulu toplantısı çok tartışıldı. Cumhuriyet tarihinin en uzun toplantısı olduğu ifade edildi ve üzerine çok şeyler yazıldı, çizildi. Bu toplantıda gizli bazı kararların alındığı çok açık ortada. AKP’nin Kürtlere, Alevilere ve demokrasi güçlerine karşı yeni katliamları ve soykırım operasyonlarını amaçladığı açık.
AKP uygulamalarıyla demokratik çözüme ve müzakereye gelmeyeceğini açık bir biçimde itiraf ediyor. Aslında bu öyle çok yeni bir itiraf da değildir. AKP’nin, Önder Apo’nun 2013 Newrozunda milyonların huzurunda açıkladığı demokratik çözüm manifestosuna karşı ilk günden takındığı tutum, demokratik çözüm anlayışına büyük bir karşıtlığı içeriyordu. Bu ilandan sonra dikkat edersek AKP somut adım atacağına, Kürdistan’da özel savaşı yoğunlaştırdı. Kültürel soykırım siyasetini derinleştirdi. Karakol-kalekol ve baraj yapımlarını hızlandırdı. Koruculuk sistemini yeniledi. Özel harp dairesini yeniden düzenledi, aktifleştirdi. Binlerce faili meçhule ve yüzlerce katliama imza atan ergenekoncuları serbest bırakarak bunlarla yeni bir denge kurdu. Orduyu tekrardan sahaya sürdü. Son aylarda yıllardır konuşmayan N. Özel’in kendisine vazife olmayan konularda bile ha bire konuşmasının ve tehditler savurmasının nedeni de budur. Geçmişten bir türlü ders çıkarmayan AKP kendince orduyla Kürtleri terbiye etmenin densizliğine giriyor yine.
AKP yaklaşık iki yılı bulan ateşkes süreci boyunca güven verici tek bir somut adım atmadı. Adım atmadığı gibi adım atıyor, sorunu çözüyor algısı ve beklentisi yaratarak aslında farklı yöntemlerle savaşı sürdürdü. AKP oyalama siyasetini adeta vazgeçilmez bir kural haline getirdi. Bu politikalarla Kürtleri ve Türkiye toplumunu adeta çıldırttı. 6-7 Ekim serhildanları yıllardır toplumda biriken, Kobanê saldırısı ile doruğa çıkan büyük bir öfke patlamasıydı. Maalesef AKP bunu da doğru okumadı.
Dünya IŞİD’e karşı tavır alırken, AKP IŞİD’i destekliyor. IŞİD’i destekleyerek demokrasiye en büyük düşmanlığı yapıyor. Dünya, Kürtlere ve PKK’ye bakışını değiştirirken AKP Kürtleri terörist görüyor. Türkiye’de ve Dünya’da demokrasi güçleri Kobanê etrafında dayanışma ve birlik çemberi oluştururken AKP Kobanê’yi düşürmeye çalışıyor. Birlik ve kardeşlik mücadelesi veren insanları katlediyor.
AKP’nin Kürtlere, demokrasi güçlerine ve HDP’ye saldırısı demokratik çözüm çabalarına bir saldırıdır. Tam bir demokrasi düşmanlığıdır. Bu politika AKP’yi bitirecek, kazanan ise Kürtler, insanlık ve demokrasi güçleri olacak.
(Yeni Özgür Politika – 12 Kasım 2014 – Bese Hozat)