MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri ile tokalaşmasının ardından başlayan ‘yeni süreç’ tartışmalarıyla ilgili gelişmeler sürüyor.
DEM Parti heyeti, 28 Aralık 2024 ve 22 Ocak’ta İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüştü.
İmralı Heyeti üyeleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ile DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır’ın da aralarında olduğu heyet, 16 Şubat’ta Erbil’de KDP Başkanı Mesut Barzani ve Neçirvan Barzani ile bir araya gelecek. Heyet, 17 Şubat’ta ise Süleymaniye’de YNK Lideri Bafil Talabani, Kubat Talabani ve YNK yetkilileri ile görüşecek.
Yapılacak ziyaretlerde, İmralı’da yapılan görüşmelerin detayları paylaşılacak ve ilgililerin sürece ilişkin görüş, öneri ve düşünceleri alınacak. Hemen sonrasında görüşmelerin içeriği Abdullah Öcalan’a iletilecek. Gelişmeler ardından Öcalan’ın ‘tarihi bir çağrı’ yapması bekleniyor.
Meclis Başkanvekili ve DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, kayyum, gözaltı, tutuklama ve soruşturmaların gölgeginde yaşanan ‘yeni süreç’ ile ilgili MA’nın sorularını yanıtladı.
“Baskılar kuşkulara yol açıyor”
Kayyum atamaları, soruşturmalar ve yaşanan baskıların sürece dair kuşkulara yol açtığını ifade eden Önder, “Özellikle devlet ve yönetim katında belirginleşmiş ya da ortaklaşmış bir irade var mıdır, yok mudur sorusunu sorduruyor haliyle. Bununla birlikte ve bu yaşanan olumsuzlukları asla meşrulaştırmaksızın, çatışma çözümlerinde son evreye dek olumsuzlukların yaşanabileceği bilgisini aklımızda tutmak zorundayız. Şunu da belirtmeliyim; olumsuzlukları kesin bilgiye ve bilgiyi de hazza dönüştürmemek gerekli. Bunu yaparsak, var olan acıları biraz daha katlamış oluruz. Burada siyaset yine konuşma biçimini alır ve bir şey elde edemeyiz” dedi.
“Tamamen tozpembe bir tablo asla çizilmedi”
Öcalan ile 2 kez görüştüklerini anımsatan Önder, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu şu demektir; Bir eserin yazım aşamasındayız. Sayın Öcalan’ın sergilediği tutumu doğru anlamak gerektiğini düşünüyorum. Çok sancılı, zamana yayılmış, toplum ve dinamikleri açısından yıpratıcı bir sorunun çözüm ihtimalinden bahsediyoruz. Bir günden diğerine herkesin ve her şeyin değişmesi beklenemez.
Aşırı beklentilere de aşırı bir karamsarlığa da yer yok bu dönemde. Sayın Öcalan’ı son derece umutlu ve coşkulu gördük. Çünkü hedeflenen barış ihtimalinin gerçekleşmesi için çabalıyor, olumsuzluklara son vermeyi amaçlıyor ve bu sürecin herkesi, hepimizi yaşatacağı fikrini benimsiyor. Asıl umut verici olan bu.
Barışa giden yol düz değildir hiçbir zaman, hatta bazen doruklar ve dipsiz çukurlar bile olur. Hem topluma hem de biz barış emekçilerine düşen görev, tasavvur edilen yere barışın bahçesini inşa etmektir.”
“İletişim kanallarının açılması önemlidir”
Kürt açılımı ve ‘yeni süreç’ ile ilgili yapılan kıyaslamanın yanlış olduğunu ifade eden Önder, o dönemde taraflar arasında bir ateşkes hali olduğunu ve sürecin yasal çerçevesinin oluşturulduğunu söyledi. Önder, ancak belirleyici olanın ise tarafların barış iradesinin gücü olduğuna dikkat çekti.
15 Şubat’ta ‘tarihi bir çağrı’ yapması beklenen Öcalan hakkında konuşan Önder, şunları söyledi:
“Ben olası bir çağrının tek bir anlamı değil, birçok boyutunun olacağı kanısındayım. Demokratik siyaset vurgusu ve çağrısı elbette çarpıcı olabilir. Fakat bunun kadar Kürt sorununun demokratik çözümünün yasal, kültürel ve sosyal boyutlarına dair de vurgular bekleyebiliriz ve her şeyden önce de iletişim kanallarının açılması önemlidir. Toplum tıkanmıştır. Yüz yüze gelmeyen, konuşamayan, tartışmayan, kendisiyle çatışan ama bunu başkasına fatura eden hatırı sayılır bir yığın var karşımızda. Biri diğerine alerji besliyor ve Öcalan bu alerjiyi kıracaktır diye düşünüyorum.”
“Değişimlerin tümünü devletten beklemek gerçekçi bir tutum olmaz”
Öcalan’ın çağrısının ardından yaşanabileceklere dair değerlendirmelerde bulunan Önder, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ile Bahçeli’nin çıkışlarıyla diğer siyasi partilerin yaklaşımlarının ‘retçilikten uzak’ olduğuna işaret etti.
Siyasi bir iradenin ete kemiğe kavuşması gerektiğini belirten Önder, “Demokratik yönetimin, demokratik uzlaşı dilinin, kültürel özgürlüklerin, bir bütün olarak demokratik bir hukuk uygulamasının geliştirilme gereği var. Elbette bu değişimlerin tümünü devletten beklemek gerçekçi bir tutum olmaz. Ancak devletin ve iktidarın, bu sorunların çözüm arayış ve tartışmalarına dönük demokratik siyaset zeminini sınırlandırmaması, aksine teşvik etmesi beklenir. Süreç başarılı bir biçimde ilerlerse bütün bunlar için hep birlikte çaba sarf etmemiz gereken uzun bir yol olacak önümüzde. Ancak en önemlisi, bu yeni yolun demokratik siyasetin aygıt ve yöntemleriyle yürüneceği fikridir” ifadelerini kullandı.
“İmralı hapishane sisteminin lağvedilmesi gerekir”
Önder, “Tecridin bitirilmesine dair bir hazırlık var mı?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:
“Bir kez daha açığa çıktı ki üzerinde tecrit uygulanan Öcalan gerçekliği, Kürt meselesinin gerçek siyasi çözüm odağı olma konumunu ortaya çıkarmıştır. Bu gerçeklik kendisine dönük sağlıklı yaklaşımın yolunu da gösteriyor; hayatın gerçekleri de bunu ifade ediyor. Tecridin ana hedefi bu odağı ve ihtimali dile getirilemez kılmaktı. Şimdi doğrudan Cumhur İttifakı liderlerince çağrılar yapıldığına göre artık tecrit sistemi anlamsızlaşmıştır. Bunu sürdürmeye çalışmak, süreci tam tersi bir yöne çevirmek anlamına gelir. Dolayısıyla bu süreçle İmralı Hapishane sisteminin lağvedilmesi gerekir.
Bu konuda ciddi bir hazırlık var mıdır, düzeyi nedir gibi detayları bilemiyoruz ama en azından ilk aşamada çağrıyla birlikte özgür ve güvenli çalışma olanaklarının sağlanması gerekiyor. Onun özgür ve eşit muhataplığı sürecin selameti açısından çok önemlidir. Hızlı ve sağlıklı koşullarda devreye girmesi gerek. Sayın Öcalan, bunun bir temelinin olduğunu da biliyor. Geçmişte Özal, görüşmelere başlamak istediğinde Şartlı İndirim Yasası’nı çıkarmıştı. Erbakan görüşme amaçlı mektup teması kurduğunda da beş yıl siyaset yasağı önermişti.
Bahçeli’nin ‘Melis’te konuşsun’ çağrısı
Sayın Bahçeli bu gerekliliği “umut hakkının uygulanması” olarak ifade etmişti, hatta Sayın Öcalan’ın gelip TBMM’de çağrı yapmasını önermişti. Elbette bu istemin somut nedenleri var. Bu kadar çetrefilli bir meselenin tek bir çağrıyla sonuçlanacağı düşünülebilir mi? Eğer gerçekten Öcalan’ın rolünü oynaması bekleniyorsa, onun gereken görüşmeleri ve tartışmaları yapabileceği özgür çalışma, iletişim ve bilgiye erişim koşullarının oluşması gerekir. Dünyadaki benzer çatışma çözümlerinde de mahpusluk koşulları değişmeksizin özgür çalışmalar ve çağrılar yapılması beklenmemiştir. Ancak şöyle bir durum da var; tecrit yalnızca bir hapishane uygulaması değildir. Öcalan’ın çağrısının karşılık bulması da en az tecrit kadar önemlidir.”