Daha “faşizm” tartışmaları mantıklı bir rotaya oturmadan, birdenbire bir “oligarşi” furyası başladı Amerika’da. Amerikan kapitalizminin gerçekten nereye evrildiğini anlamak için, olan biteni sadece bu moda terimlerle geçiştirmek yerine, emperyalizmin uzun vadeli seyri içinde değerlendirmek gerekiyor. “Faşizm” ve “oligarşi” elbette dikkate alınması gereken eğilimler ama bunları sanki Trump’tan kaynaklanıyorlarmış gibi tartışmak yanlış.
Amerikan emperyalizmi altın dönemini 1950’lerde yaşadı. Bunu mümkün kılan Sovyetler’le rekabetti. 19. yüzyılda düz bir yayılmacılık izleyen Amerika, İngiliz sömürgeciliğinin gerilemesi ve Bolşeviklerin dünya çapında emperyalizme savaş açmasıyla yeni bir rotaya girdi. Wilson İlkeleri, özellikle 1910’lardan itibaren devrimci ve sosyalist bir renk kazanmaya başlayan “ulusların kendi kaderini tayin hakkı”nın,liberal ve kapitalist bir kalıba dökülmesiydi. Amerika böylece İngiliz ve diğer Batı emperyalizmlerine karşı özgürlükçü görünümlü bir bayrak yükseltiyor, yeni bağımsızlaşan ulusları kapitalizme eklemlenmeye girişiyordu. Sürecin diğer ayağı da, Franklin D. Roosevelt (FDR) yönetimi ile birlikte, işçi sınıfının devlet güdümlü bir kapitalizm, yüksek ücretler ve güvenli istihdam vaadi ile sistemin içine çekilmesiydi. Dolayısıyla, Amerikan önderliğindeki dünya sistemini basit bir formülle ifade edebiliriz: Wilson+FDR = ulusal ve sınıfsal devrimciliğin düzene massedilmesi.
Amerikan emperyalizmi kendisine bu “bağımsızlıkçı” ve “refahçı” enerjiyi veren Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasıyla gerileyiş dönemine girdi. Yöneten iki partinin dış ilişkilerde daha saldırgan olan kanatlarının ittifakı -yani “Yeni Muhafazakarlar” (neoliberal neoconlar)- resmi olarak değil fiiliyatta Wilson İlkelerine sırtlarını döndüler. Ekonomik olarak da FDR çizgisi rafa kaldırıldı.
Bu gerilemeyi tersine çevireceğini iddia eden Trump’ın “Büyük Amerika”dan ne kastettiği belli değil. Daha doğrusu, çıkışları bir çocuk heveskarlığını yansıtıyor. İlk döneminde, hem taraftarları hem karşıtları ana referansının 1950’ler olduğunu söylüyordu. Yetkiyi ve serveti elinde tutanlar açısından 1950’lerin sonraki yıllara nazaran daha “beyaz” olduğu malum. Ancak Trumpçılar için 1950’li yılların tek olumlu özelliği beyazların kontrolde olması değildi. Steve Bannon sık sık FDR’yi, ulusal kalkınmayı, büyük altyapı projelerini ve refahın geniş kesimlere yayılmasını vurguluyordu örneğin. Bunlar da, yukarıda değindiğim gibi, komünizmin massedilmesinden bağımsız düşünülemez. Ancak simdi Trump’ın 19. yüzyıla özlemi ön plana çıkarttığını görüyoruz. Wilson İlkeleri resmi olarak tarihe gömülüyor. Putinizm’i andıran biçimde, Amerikan imparatorluğunun çevresindeki toprakları ilhak edeceğini söylüyor Trump.
Sadece Putin’in ne kadar zorlandığına bakarak bile bunun imkansıza yakın bir düş olduğunu söyleyebiliriz. Trump’ın gerçekten ilhak çabaları olabilir ama sonucun kaostan başka bir şey getirme ihtimali düşük. Bu “yeni-eski” emperyalizme tutarlı bir yön verebilecek ideologlar, bürokratlar, teknisyenler nerede? “MAGA’cılar” diye bir kamptan bahsediliyor ama bu dağınık güruhun bir ideolojisi yok. Düne kadar ilhakçı bir gündemleri de yoktu doğru düzgün. Ayırıcı özellikleri Trump’a sadakat. Bir proje değil. Devleti ve emperyalizmi nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar ve bunun sonuçları vahim olacak.
Son günlerdeki gelişmeler bir daha gösterdi ki, Trump yönetimi, Amerika’yı bir yazboz tahtasına çevirecek. Trump pazartesi gecesi birçok federal programı dondurma talimatı verdi. Salı günü, bir yargıç Trump’ın bu idari emrini askıya aldı. Demokratlar çarşamba günü bir acil durum toplantısı yapacaklarını açıkladılar. Fakat daha Demokratlar toplanamadan Trump emrini geri çekti!
Trump bir kumarbaz. Bu tür dengesiz adımlardan daha çok göreceğiz. Bunlar elbette bir amaca hizmet ediyor: Liberallerin gündemi meşgul oluyor, morali bozuluyor, sonra da onlar daha bir şey yapamadan Trump başka bir adımını hazırlamaya başlıyor. İşlevsiz Demokratlar, iyice işlevsiz kalacak bu süreçte. Fakat bu tür oyunlar, Trump idaresinin tabana herhangi somut bir şey vermesini de engelleyecek. Trump’a enflasyonu (kalıcı bir şekilde) düşüreceği ya da sürdürülebilir istihdam yaratacağı zannıyla oy verenler, hüsrana uğrayacak. Trump yıkabilir ama kuramaz.
Bugünlerde “oligarşi” denilen çevreler bu ve benzeri kaotik ortamlardan zenginleşerek, vahşileşerek ve devleti iyice ele geçirerek nemalanacak. Fakat oligarşinin bu şiddetlenen hakimiyeti, Amerika’nın gerileyişini iyice içinden çıkılamaz bir hale getirebilir. Bir çöküş evresine bile girilebilir. Maalesef bu antiemperyalistlerin sevinmesi için sağlam bir zemin oluşturmuyor. Eğer ezilen sınıflar ve uluslar somut bir alternatif üretmezse, çöküşün beraberinde giderek gürleşen bir kan ve gözyaşı seli getirmesi kaçınılmaz.