ODAK: Emperyalizm savaşları hangi amaçlarla, nerelerde ve nasıl kışkırtıyor?
Aytunç Altay: İkinci Dünya Savaşı’nın zemini nasıl ki 1929 krizi ise 2008’de başlayıp halen devam eden kriz de şimdiki savaşların ekonomik temelidir. İşin aslı, emperyalist merkezler 1970’lerde sermaye birikim modeli açısından bir krize girmişlerdi. Üretimde artı değeri büyüterek; hem sermayeyi hem de üretimi arttırma üzerine kurulu klasik model, içine girilen genel durgunluk nedeniyle yürümez olmuştu. Bunun üzerine 1980’lerden itibaren finansal birikim modeline geçilmişti. Rant, spekülasyon ve faiz üzerine kurulu bir büyüme modeliydi bu. Aynı dönemde reel sosyalizmin çöküşünün toplumlarda yarattığı ideolojik etkiden de yararlanarak özelleştirme ve iş yaşamında çalışanlar lehine bütün kuralların yok edildiği bir deregülasyon dönemine geçildi. Yani üretim yoluyla kendini büyütemeyen sermaye, kamu malı olan değerleri gaspetme yoluyla ve işçi haklarını yok edip son tahlilde düpedüz mutlak artı değeri arttırarak; bir de bahsettiğimiz finansal kumar üzerinden büyümeye çalıştı. Ne var ki finansal büyüme modeli doğal olarak ara sıra spekülasyon “köpüğünün” sönmesine ve bir kısım kapitalistin yıkımına neden olacaktı. Oldu da. 2008’deki yıkım buydu.
Kapitalist dünya hala üretim temelinde büyüme modeline esas itibariyle geçebilmiş değil. Dijital teknolojiye dayalı iletişim aletlerinin muhtelif yeni modelleri ve envai çeşit oyun programları dışında “meta” namına emperyalist merkezlerde üretilen yeni bir şey yok. Sadece bu alandaki sermaye, yani “yeni teknoloji” şirketleri palazlanabiliyor. O zaman sermayenin kendini büyütebilmesi için ülkenin içinde özelleştirilebilecek bir şey kalmadığı için ortada kala kala dış talan, başka ülkelerin kaynaklarının gaspı, pazar alanlarının zorla ele geçirilmesi şeklindeki en eski yayılmacı metotlardan başka yol kalmıyor. Eh, bu da doğal olarak savaş demek.
ODAK: Ukrayna ve Ortadoğu’daki savaşlar dünyayı nasıl etkiliyor?
Aytunç Altay: 20’nci yüzyılda dünyanın üçte biri bir şekilde sermayenin denetiminin dışına çıkmıştı. Bu yüzden 1990’lardan itibaren emperyalist sermayenin ilk yayılma alanı olarak gördüğü yerler bu eski sosyalist ülkeler oldu. Doğu Avrupa’yı çeşitli şekillerde yuttular ama Rusya’da takıldılar. Rusya yeniden kapitalizme yönelmiş büyük güç olarak NATO’nun genişlemesine engel oldu. Ukrayna savaşı bir NATO-Rusya savaşıdır.
Bu arada Deng’in “reform ve dışa açılma” çizgisinin hakim olduğu 1980’lerden itibaren yavaş yavaş KP’yi çözerek Çin’i içeriden fethetme umudu besleyen ABD sermayesi, Xi’nin genel sekreter olduğu 2013’den itibaren büyük bir hayal kırıklığı içinde Çin’i terk etmeye başladı ve onu “yeni düşman” ilan etti. Şu anda büyük güçler arası mücadele esas olarak (AB’yi, Japonya’yı kuyruğuna takmış olan) ABD ile Çin ve Rusya arasındadır.
Ancak işin çatışma boyutuna tırmandığı daha kızgın alanlar da var ve bunların başında Ortadoğu geliyor. Burada Batı ve onun bir parçası olan İsrail, işbirlikçi Arap rejimleri ve Türkiye gibi Rusya ve Çin faktöründen daha fazla yerel güçler var. Filistin direniş güçleri, İran, Lübnan direniş güçleri ve Kürt özgürlük hareketi… Bu bölgenin dünya kapitalist sistemi için asıl önemi petrol ve doğal gaz kaynaklarından ileri geliyor. Arap toplumunun emperyalistler tarafından 22 devlete parçalanmış olmasının da İsrail devletinin kurulmasının da nedeni enerji kaynaklarının kontrolüdür.
Son Ortadoğu savaşının nihai hedefinin Siyonizm karşısında “direniş ekseni” tabir edilen güçler ile onların arkasındaki İran olduğu biliniyor. Özetle, enerji kaynaklarının güvenliği için İsrail’i kur, şimdi de İsrail’in güvenliği için İran’ı yok et! Ukrayna ve Ortadoğu savaşlarının dünyadaki genel gerilimi tırmandırdığı açık. Emperyalist merkezlerde faşizm, ırkçılık, göçmen düşmanlığı ve dışa dönük saldırgan eğilimler tırmanışta. Bir süredir her yerde üçüncü dünya savaşı tartışması var. İlla nükleer boyut alması gerekmiyor, şu anki haliyle de İHA-SİHA gibi yarı otonom silahlarla ya da Lübnan’daki gibi yapay zeka temelli suikast programlarıyla süren yaygın bir savaş ortamı bulunuyor. Sırf Ukrayna savaşında bile NATO’nun 32 üye devleti değişik biçimlerde yer alıyor. Ortadoğu’da direkt, dolaylı ya da vekalet usulüyle savaşta yer alan bölge ülkelerini de eklersek bu sayı elliyi bulur herhalde. Bunların her biri çok sayıda devleti içerisine alan “küçük çapta” dünya savaşlarıdır. Üçüncü dünya savaşını önleme iddiasıyla gelen Trump, Ukrayna savaşını bitirmekte kararlı gibi görünse bile Çin’e karşı askeri saldırganlıktan uzak duracağı yönünde bir söz vermiyor. O bakımdan önümüzdeki yıllarda Tayvan ve Pasifik yeni bir çatışma alanı haline gelebilir.
Bölgemizde ise Filistin halkına karşı uygulanan soykırım ile Kürt halkına karşı Türkiye’nin yürüttüğü sömürgeci savaş bütün hızıyla sürüyor. Ukrayna’dan Ortadoğu’ya bütün bu savaşların hepsinin müsebbibi sermaye devletlerinin yayılmacı, sömürgeci emelleridir. Dolayısıyla bizim savaş karşıtlığımız aynı zamanda halkların haklı direnme savaşlarını desteklemeyi içerir.
ODAK: Emperyalist saldırganlık karşısında ülkemiz emekçileri, halkımız ve ezilen insanlık lehine barışı nasıl savunabiliriz?
Aytunç Altay: Barış mücadelesi, bulutların üstünde, tarafsız, soyut bir barış için değildir. Savaşların gerçek sebebi olan emperyalizmi, NATO’yu, sömürgeci yerel devletleri düşman kabul eder. En geniş emekçi yığınlarının ve tüm ilerici insanlığın çıkarlarına denk düşer. Bu anlayışla ülkemizde Kürt sorununun, halkların hak eşitliği temelinde demokratik çözümü için birleşmeliyiz. Uluslararası planda anti-emperyalist bir barış cephesinin tesisi için çalışmalı, bu konuda var olan uluslararası inisiyatiflerle ilişkilenmeliyiz.