Tuncay Yılmaz – Diğer Yazıları
AKP’nin bugüne kadar gayri resmi olarak savaştığı PYD ve Esad’a karşı, resmi olarak da savaş ilan etme arzusuna demokrasi güçleri “Barış Bloku”nu kurarak yanıt verdi. Adı “Barış Bloku” olsa da burada ortaya koyulan irade “senin komşu halklara savaş açmana ve halklarımızı savaşa sürüklemeni ne pahasına olursa olsun engelleyeceğiz” kararlılığıdır. Yani “Suriye halklarına açacağın savaşı kendimize açılmış sayıyoruz ve buna göre karşı koyacağız” dedik, anlayana…
Meselenin nasıl bu noktalara kadar geldiğini cümle alem biliyor aslında. Cihatçı teröristlere gönderilen silahları, “eğitilip, donatılıp, saldırtılan” “İslam savaşçılarını”, kevgire dönmüş sınırları bilmeyen yok. Durumu herkes biliyor, ama kimileri “ne yapacaktık yani, yanı başımızda bir kürt devletinin kurulmasına, Alevi Esad’ın iktidarda kalmasına izin mi verecektik” deyip tüm bunları destekliyor.
Barış Bloku’nu kuranlar bu politikaları desteklemeyenler. Ne ABD- AB’nin, ne bölgenin tiranlaşmış iktidarlarının bölge halklarını birbirlerine kırdırarak iktidarlarını sürdürme heveslerine izin vermeyeceğiz diyenler. Başka konularda birbirimizden farklılıklarımız olsa da ülkeyi, halklarımızı savaşa sürüklemek isteyenlere hep birlikte karşı koyanlar, savaşçı politikaların karşısına barikat olanlardır.
Barış Bloku’nun kuruluşu sadece egemenlere mesaj içermez. Bir o kadar da, birlikte nasıl direnileceğine ve kazanılacağına ilişkin tüm ezilenlere mesaj vardır bu hamlenin içerisinde. Seçim başarısının ardından HDK/HDP’nin emekçiler ve ezilen cephesi genişletme, tüm demokrasi güçleriyle ortak davranma yol ve yöntemlerini bulma yöneliminin bir pratik adımıdır “Barış Bloku” aynı zamanda. Şu ya da bu sebepten, kaygıdan, kararsızlıktan dolayı HDK/HDP’nin “ezilenler bloku”na katılmayan dostlarımızla bir başka yoldan buluşma, birlikte yürüyüş, mücadele egzersizi yapma çabasıdır. Burada kurulacak her barikat, atılacak her ileri adım, kazanılacak her santim daha uzun erimli yan yana duruşların ve yükseltilecek devrimci demokrasi mücadelesinin kazanımı olacaktır. O yüzden her alanda, her yerelde “Barış Bloku”nun inşacılarından olmak gerek.
KCK Ateşkes’e son verdi
Batı’da böylesine bir Bloklaşma inşa olurken gündeme KCK’nin kısmi de olsa ateşkesi bitirme kararı düştü. KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın yaptığı açıklamadan öne çıkan noktalar şöyle:
“Türk devleti Özgürlük Hareketimizin demokratik siyasal çözümdeki ısrarını ve ateşkes konusundaki titiz yaklaşımını istismar ederek karakol, yol ve baraj yapımlarını hiç durdurmamış, özellikle seçim sürecindeki dikkatli ve sabırlı yaklaşımımızı fırsat bilerek bu yönlü çalışmalarını hızlandırmıştır… ”
“AKP hükümeti her zaman uyarmamıza rağmen Kürt halkının demokratik örgütlülüğü ve siyasi iradesini kırmak ve toplumu dirençsiz bırakmak için sürekli tutuklamalara yönelmektedir.”
“Özgürlük Hareketimiz artık ateşkes tutumunun istismar edilmesini kabul etmeyecek, oyalama yaparak Kürt sorununu çözümsüz bırakan politikalara karşı da tutumunu koyacaktır. Artık sabırlı ve makul tutumumuzu istismar edenlere ve oyalama politikası yürütenlere hiçbir biçimde müsaade edilmeyecektir”
KCK’nin yaptığı açıklamada ateşkesi sonlandırmanın asıl gerekçesi olarak AKP’nin “oyalama siyaseti” işaret edilse de, özel olarak iki konuya üzerinde karar somutlaştırılıyor. Birincisi AKP hükümetinin müzakere hazırlığı döneminde de hiç ara vermediği kalekol ve baraj inşaatları; ikinci si ise son süreçte hızlanan gözaltı ve tutuklamalar.
Her iki konuda çok stratejik meseleler şüphesiz. Biri Kürt halkının doğa kaynağına, diğeri insan kaynağına yönelerek katliamcı, soykırımcı ve savaşçı politikaları derinleştirme anlamına geliyor. Bunlara karşı tutum geliştirmek Kürt halkının ve Özgürlük Hareketi’nin en doğal hakkı, hatta görevi elbette. Hele tüm bunlara seçim intikamı olarak tecrit koşulları ağırlaştırılan ve adeta üzerinden “esir pazarlığı” sürdürülmek istenen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumu eklenince bu karar daha da anlaşılır olabilir.
Bir bölgesel (hatta belirli anlamlarda küresel) siyasi güç olmayı başarmış Kürt Özgürlük Hareketi’ne “ne yapması gerektiğini” söyleyecek kadar izansız değiliz. Elbette bu kararı alırken kılı kırk yararak ve pek çok konuşulan/konuşulmayan dengeyi hesaba katarak almışlardır. Ancak fikrimizi paylaşmayı da yoldaşlık görevi olarak görürüz.
HDK/HDP mücadelesinin bu kadar büyük bir kazanım elde ettiği, Batı’daki kitleler arasındaki meşruluğunu arttırdığı ve daha önemlisi Karadeniz’den Ege’ye doğa katliamlarına karşı halk direnişlerinin umut verici biçimde yükseldiği bu süreçte Kürdistan’daki stratejik hedefli baraj inşaatlarını askeri yöntemlerle değil siyasal halk direnişleriyle geriletme hedefi daha büyük kazanımların önünü açabilir. Çamlıhemşin’de “Yeşil Yol”a, Carrettepe’de “Madene” karşı geliştirilen halk direnişleri çok büyük bir meşruluk kazanmış durumda. Bu meşruluk Kürdistan’daki barajlara ve kalekol inşaatlarına karşı geliştirecek halk direnişleriyle buluştuğunda HDK/HDP’yle açmak istediğimiz yolda büyük bir adım daha atmış olacağız.
Aynı şekilde, son süreçte tutuklamalara karşı geliştirilecek bir büyük kampanya savaşçı AKP zihniyetini daha etkili şekilde teşhir edecektir.
Tüm bu yazdıklarımızdan kimi liberallerin hiç durmadan sarıldığı “silahlar gömülsün” yaklaşımı çıkmaz elbet. Böyle bir talebi ne doğru ne de gerçekçi bulmuyor, ayrıca bunca bedeller ödeyerek savaşan ve büyük kazanımlar elde eden bir yapıya böyle bir öneride bulunmayı hakkımız olarak da görmüyoruz. IŞİD ve diğer cihatçı çeteler aracılığıyla her gün Kürt halkına ve kazanımlarına saldıran, yetmezmiş gibi sıkışan ortaklarına stratejik nefes boruları açmak için Suriye’ye askeri müdahaleyi gündeme getiren, arkasında koca bir halk desteği olan önderliğine sıradan bir esir muamelesi yapan, Kürdistan’ın dört parçasında gelişen PKK önderliğin geriletmek için en aşağılık işbirliklerinden kaçınmayan devletin ve AKP hükümetinin “oyalama politikalarına izin vermeyeceğiz” demek en temel haktır.
Söylediğimiz, bunun öne çıkartılan gerekçesi baraj inşaatları ve tutuklamalar olmamalı. Kaç yıldır büyük bir sabır, fedakarlık, disiplin ve iradeyle sürdürülen ateşkes sonlandırılıyorsa, bunun izahı ve gerekçeleri batıda gelişmekte olan mücadeleyi güçlendirilecek biçimde formüle edilmelidir.