Bir sohbet ortamında yukarıdaki başlığı konu alan bir makale yazacağımı söylediğimde yoldaşlardan biri konunun içeriği ile ilgili “enteresan bir hayal” deyiverdi.
Ne kadar enteresan (!) hep birlikte görelim.
Ateşin bulunması insanın doğasal varlığının sürdürmesinde nasıl büyük bir devrimci etki yaratmışsa, paranın keşfi de insanın toplumsal varlığ��nın evriminde öylesine büyük bir devrimci itki yaratmıştır.
“Para, bireysel görünümü altında evrensel zenginliktir.”(1) Para, kimdeyse onundur ama bu para bizzat onun tarafından üretilmiş zenginliğin değil, genel toplumsal servetin o kişinin cebindeki parçasıdır. Para, “biçimi ile genel emeğin dolaysız olarak cisimleşmesi ve içeriği ile de bütün somut emeklerin toplamıdır.” (2)
Para metadan doğdu, meta fazla emek zamanının ortaya çıkmasından. Fazla emek zamanı ilk anda kullanım nesneleri fazlalığı biçiminde olur. Bu fazla kullanım nesnelerinin başkalarının fazlalarıyla değişimiyle birlikte bunlar değişim nesneleri, yani meta niteliğine bürünür. Bir metanın değeri, içerdiği ortalama toplumsal emek zamanı ile belirlenir. Eşit emek zamanına sahip metaların değeri birbirine eşittir. Dolayısıyla, meta biçimi içinde değişime sokulan gerçekte toplumsal emek zamanıdır. Artan meta trafiğini düzenlemek için bir eşdeğer metaya ihtiyaç doğar. İhtiyaç icadın anasıdır, insanlık parayı keşfeder. Böylece “para, emeğin ve emeğin ürünlerinin toplumsal niteliğinin özel bir ifadesi”(3) olarak sahneye çıkar. Toplumsal emek zamanının cisimleşmiş temsili olan para, servetin genel tanımı haline gelir.
Meta üretiminin, dolayısıyla paranın henüz ortaya çıkmadığı yerde ve zamanda insan bireyleri arasında kişisel bağımlılık ilişkileri vardır. Meta üretiminin yaygınlaşması ölçüsüne birbirine bağlı bireylerin yerini meta ve para ilişkileri ile birbirine bağlanan bireyler alır. Para, içinde bulunduğu küçük topluluğun dar ve kısır dünyasından insanı çıkararak gitgide evrensel ilişkiler içindeki birey haline getirir.
Parayı cebinde taşıyan insandır ama insanı güden paradır.
Buraya kadar anlatılanlardan şöyle bir sonuç çıkarılmasın: Birey gereksinimlerini gider ve sonra da fazlalığı yarattığı için toplum gelişir. Hayır, böyle olmaz. Bu fazlalık, metanın ve paranın ortaya çıkmasını koşullar ama toplumun gelişiminin ilerlemesi “birey ya da bireylerin sınıfı gereksinimini gidermek için gerekli olandan daha çok çalışmaya zorlandığı için” (4) gerçekleşir. Toplumun bir bölümü, diğerlerinin fazla emek zamanlarını gasp eder.
Parayı ele geçiren güç ve iktidarı elde eder
Para, yalnızca güç ve iktidarın mı kaynağıdır? Tabii ki değil. Para aynı zamanda bilimin, sanatın, edebiyatın, kısacası çağının uygarlığının da kaynağıdır. Paranın bir kısım insanın elinde yoğunlaşması ile toplumun bir bölümü geçim araçları üretiminden özgürleşir, elleri serbestleşir, bilim, edebiyat, sanat gibi yararlı emek zamanı harcama olanağı bulur. Aynı zamanda gereksiz emek zamanı harcayarak (asker, polis vb.) toplumsal fazla emek zamanından nemalanan asalak grupların boy vermesine yol açsa da bu son tahlilde toplumsal gelişmeyi engellemez.
Para gitgide tanrısal bir güç kazanır, her şeyi kendi istencine göre biçimleyen bir erke dönüşür.
Peki, bugün para hala tanrısal bir güç müdür? Her şeyi kendi istencine göre biçimleyebilmekte midir? Bugün para; bilimin, sanatın, edebiyatın, toplumsal üretim güçlerinin gelişiminin kısacası uygarlığın manivelası mıdır hala?
Bu “enteresan” soruları yanıtlamaya çalışalım.
PARANIN UYGARLAŞTIRICI ROLÜ
Kapitalizmden önceki toplum biçimlerinde para, üretimle ilişkisi bağlamında meta dolaşımının bir aracıydı. Para, bir metanın bir başka metayla değiştirilmesine hizmet ediyordu. Bu ilişki, M-P-M (meta-para-meta) biçiminde tarif edilir. Evrensel eşdeğer olan para, meta dolaşımına aracılık niteliği ile insanlığın toplumsal ilişkilerinin gelişiminde büyük bir rol oynadı. Çünkü dolaşıma giren yalnızca metalar değil, onlarla birlikte farklı toplumların bilgi ve kültürel birikimiydi de aynı zamanda.
Kapitalizmle birlikte para ile meta yer değiştirir. Araç olan para şimdi amaç konumuna yükselmiştir. Bu konum değişikliği üretim güçlerinin ve uygarlığın gelişimine muazzam devrimci itki verdi.
Para yeni bir türe evrimleşti, paranın niteliği değişti, sermaye haline geldi. Sermaye formunda para ile üretim araçları ve emek gücü satın alınıyor, üretilen yeni meta satılarak başlangıçta yatırılandan daha büyük miktarda para elde ediliyordu. Bu ilişki, P-M-P’ (para-meta-artmışpara) ile formüle edilir.
Artmışpara’daki artığın kaynağını biliyoruz: İşçinin karşılığı ödenmemiş emek gücü, yani kapitalist tarafından gasp edilmiş artıdeğer.
Yine de artıdeğere el koymak yetmez, artıdeğer metaya yapışık halde, onun bir parçasıdır henüz. Artıdeğerin bir de paraya dönüştürülmesi için metanın satılma serüveni var. Bu hareketin bütününe sermayenin yeniden üretim süreci diyoruz. “Bir bütün olarak dolaşım süreci ya da bir bütün olarak sermayenin yeniden üretim süreci, sermayenin üretim evresinin ve dolaşım evresinin birliğidir.” (5) Bir başka deyişle, sermayenin üretim evresine artıdeğer üretilir, dolaşım evresinde artıdeğer paraya dönüştürülür.
Her patron, aynı malı rakibinden daha ucuza üreterek kazancını yükseltme peşinde koşar. Daha ucuza üretmek için emek gücü maliyetini aşağı çekmek gerekir. Bu da, esasen bilimin teknolojiye giderek daha yoğun tarzda uygulanması ile mümkün. Sermayeler teknolojik rekabete tutuşur (geri kalan pazardan silinir), böyle olduğu için de üretimin teknik temelinde sürekli devrim gerçekleşir. Metaların bollaşması, çeşitlenmesi ve ucuzlaması, böylece genel hayat seviyesinin yükselmesi bu sürekli devrimin dolaysız sonucudur.
Bollaşan, ucuzlayan ve çeşitlenen metaların satılması için pazarın sürekli genişlemesi gerekir. Meta üretimi mevcut ihtiyacın üzerinde olur, dolayısıyla yeni ihtiyaçlar yaratmak zorunludur. Bu da, hem iç pazarın hem dünya pazarının sürekli biçimde büyümesini koşullar. Metalar zamanında satılmalıdır. Kapitalist üretim zincirleme kredi ilişkileri içindedir. Zamanında satılmayan meta zincirin kopmasına neden olur. Bundan dolayıdır ki, dolaşım alanının genişlemesi kadar dolaşım hızının büyümesi istenir. İletişim ve ulaşım araçlarının baş döndürücü bir hızla gelişmesi bu gerekliliğin dolaysız sonucudur.
PARANIN ÇÜRÜMESİ
Kapitalizm geliştikçe sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması daha da büyür, kredi parasının önemi artar.
Sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşmasının belirli bir evresinde ulusal tekeller boy verir, daha sonraki bir evresinde dünya tekelleri oluşur. Tekelleşme arttıkça tekelleşen tekil sermayenin egemenlik alanı büyür buna karşın hareket alanı küçülür. Sermayenin hareket alanları rakip sahalar ve yeni yatırım dallarıdır. Dünya tekelleri haline gelen sermaye, kendi kendisinin gelişmesinin engeli haline gelir. Böyle olduğu için “sermaye oluşumu… birkaç büyük yerleşmiş sermayenin eline düşmesi halinde, üretimin yaşam alevi bütünüyle sönebilir.” (6) Para, üretimi kamçılayacak güçten yoksunlaşmaya başlar.
Kredi parası, bireylerin ve kurumların elinde birikmiş işlevsiz (fazla) paranın, aracı kurumlar eliyle sanayi kapitalistlerine faiz karşılığı borç verilen yatırım sermayesidir. Atıkparanın kullanımına hizmet ettiği için kredi, üretimin gelişmesine muazzam bir itilim sağlar. Bankalar ve borsalar, kapitalist üretim için hayati öneme sahip varoluşsal kurumlar haline gelir. Bankalar ve borsalar, para ve değerli kağıt satarak para kazanan kuruluşlardır. Bu ilişki, P-P’ (para-artmışpara) biçiminde formüle edilir.
Sermaye biriktirmenin iki yolu var. Birincisi, parayı üretime yatırarak yeni artıdeğer yaratmak, böylece toplam sermayeyi çoğaltmak; ikincisi, mali araçlar üzerinden spekülasyon yaparak başkasının parasını kendine mal etmek. İlkinde toplam sermaye artmasına karşın, ikincisinde toplam sermaye büyümez, varolanın bölüşümünde değişiklik olur. Bu ikincisi kapitalist üretim içinde zorunlu olarak, onun doğası gereği uç veren çürüme eğilimini temsil eder.
Zaman zaman krizlerle sendelese de kapitalist üretim genişlemesini sürdürebildikçe, onu içten içe kemiren bu çürüme eğilimini tolere edecek gücü kendinde bulur.
PARANIN SONU
Fakat öyle bir an gelir ki, yaratılan yeni sermaye, ne yeni yatırım alanında değerlendirilebilir ne de borç verilebilir sermaye (kredi) olarak kullanılabilir.“Eğer bu yeni birikim, yatırım alanı bulunmaması, yani üretim alanındaki fazlalıklar ve aşırı borç sermayesi arzı nedeniyle, kullanılması için güçlüklerle karşılaşılıyorsa, bu borç verilebilir para, sermaye bolluğu, yalnızca kapitalist üretimin sınırlılığını gösterir.” (7) Bu durumun genelleşmesi, burjuva üretim tarzının varoluşsal krize saplanması anlamına gelir. Fazla sermaye, ne yatırım ne de kredi için yeterince değerlenme alanı bulamadığı için kronik aşırı sermaye fazlası olarak elde şişer.
Şişer de yerinde oturacak değil ya. Yeni sermaye üretme yeteneği daraldıkça mevcut birikiminden daha çoğunu elde etmek için olabildiğince en vahşi en ahlaksız yöntemlerle kendini çoğaltmaya yönelir. Bu aşamada, P-P’ ikinci tür birikim biçiminde burjuva üretim ilişkilerinde belirleyici konuma yükselir. Bankalar türsel evrime uğrar, yatırım için kredi veren ya da kendisi de aynı zamanda üretimde yatırımcı olan bankalar, giderek daha çok tüketim kredilerinden elde ettiği faizle geçinen kurumlara dönüşür. En büyük sınai tekellerinin dahi gelirlerinin önemli bölümü asıl faaliyetlerinden değil borsa oyunlarından gelir. Bunun sürdürülmesi imkansızdır. Toplam pastayı olması gerektiği kadar büyütmeden mevcut pastadan daha büyük dilimi kapsama savaşımının derinleştirdiği eşitsizlikleri ve keskinleştirdiği çelişkileri, toplumun ilelebet taşıması söz konusu edilemez. Bir tarafın geliri sürekli azalırken küçük bir azınlığın servetini sürekli büyütmesinin bir sınırı var.
Bugün tam da böyle bir sınıra dayanmış insanlık. Kronik aşırı sermaye fazlalığı kendisiyle birlikte kronik aşırı işsizliği büyütüyor. Kronik yoksulluk her yerde çoğalıyor. Bugün iki katlı bir otobüse sığacak sayıdaki insanın serveti 3,5 milyar insanın servetinden fazlaysa, bu sınırı aşmanın zamanı çoktan gelmiş demektir.
Görüleceği gibi, sermaye formundaki paranın toplumsallaştırıcı ve uygarlaştırıcı işlevi son bulmuştur. Para, her şeyi kendi istencine göre biçimleyebilen bir güç değildir artık. Para, uygarlık yaratıcı değil, uygarlık gömücü hale geldi. Böyle olduğu içindir ki meta ve para ilişkileri ile birbirine bağlanan bireylerden bu ilişkilere baş kaldıranların sayısı her geçen gün daha çok artıyor. Meta ilişkilerinin yerini kişisel bağımlılık ilişkileri değil, toplumsallaşmış kişisel özgürlük ilişkileri alıyor.
Zamanın ruhu paradan çekiliyor. Enteresan bir durum ama hayal değil, gerçek.
DİPNOTLAR
* Atılım Gazetesi’nin 14 Şubat 2014 tarihli 103. sayısında yayımlanmıştır.