Türkiye’de seçilen milletvekilleri yemin etti. Şimdi yeni hükümetin kurulması çalışmaları sürmektedir. Bir süredir AKP-MHP koalisyonundan söz edilse de CHP-AKP hükümetinin kurulacağı anlaşılmaktadır. Zaten Erdoğan’ın Baykal’ı çağırıp konuşması tamamen bu minval üzerinden gerçekleşmişti. Tayyip Erdoğan kılavuzluğunda yürüyen ve çıkmaza giren Türkiye’nin iç ve dış politikası CHP-AKP koalisyonuyla toparlanmak istenmektedir. Daha doğrusu Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti politikalarını şimdi CHP örtüsü altında sürdürmek istiyorlar. Kendi politikalarını devlet politikası olarak gösterip CHP’yi bu politikalarının ortağı yapmayı hedeflemektedirler. Böylece içeride ve dışarıda AKP politikalarına yönelik tepkileri hafifletmeyi hesaplıyorlar.
Seçimlerden önce cevabı aranan temel soru, demokratikleşme mi gelişecek, yoksa hegemonik otoriter bir rejim mi gelişecek, sorusuydu. AKP’nin seçim yenilgisiyle otoriter rejim eğiliminin yenildiği, demokrasi güçlerinin başarı kazandığı değerlendirmesi yapıldı. Kuşkusuz HDP’nin başarısı demokrasi güçlerinin başarısıydı. Zaten AKP’nin yenilgisini HDP sağlamıştı. HDP, AKP’nin önceki bedava kazandığı 60-70 milletvekilinin AKP’nin eline geçmesini engellemiş; başarı ve başarısızlığı bu durum belirlemiştir. HDP’nin başarısı, AKP’nin daha fazla hegemonik, otoriter rejim yaratmak istemesinin önünü almıştır. Ancak AKP hükümeti seçimi kaybetse de önceki iç ve dış politikayı bırakmayan bir yaklaşımı sürdürmektedir. MHP ve CHP ile koalisyon arayışlarındaki temel hedef budur. Bu hedefin de esas olarak içeride Kürt halkının özgürlük mücadelesini, dışarıda da Rojava başta olmak üzere Kürt halkının kazanımlarını geriletmek olduğu görülmektedir. AKP hükümeti seçim öncesi iç ve dış tehditten söz ederek otoriterleşme eğilimini gerekçelendirirken, şimdi de koalisyonu demokratikleşme üzerine değil, kendine göre dillendirdiği bu iç ve dış tehdidi giderme üzerine kurmak istemektedir.
Kurulacak AKP-CHP koalisyonuyla eski politika CHP kamuflajıyla yeni koşullarda sürdürülmek mi isteniyor, yoksa demokratikleşme programı mı ortaya konulacak, bunun iyi takip edilmesi gerekiyor. Şu açıktır ki, başta HDP olmak üzere tüm demokrasi güçleri CHP ile demokratikleşme temelinde ilişki kurup CHP’yi bir demokratikleşme programı üzerinden etkileyip yönlendiremezlerse, kurulacak AKP-CHP hükümeti, AKP hükümetinin CHP kamuflajıyla yürütülmesinden başka bir anlama gelmeyecektir. Kürt sorununu çözerek içeride ve dışarıda barış politikasını izleme yerine, yeni bir özel savaş rejimi kurarak içeride Kürtler başta olmak üzere demokrasi güçlerine, dışarıda da başta Rojava Devrimi olmak üzere halklara karşı bir savaş politikası yürütülecektir. Bu açıdan biz başta HDP olmak üzere demokrasi güçlerinin CHP’yi kendi haline bırakmamasını, ilişkilenerek demokratikleşme doğrultusunda bir politika izlemeye çekmesinin en doğru yaklaşım olduğunu söylemiştik; söylüyoruz. Yoksa CHP’nin klasik genleri ve yapılanması nedeniyle bugün klasik devlet politikasını yeni koşullarda sürdüren AKP’ye yamalanması mümkündür. Zaten KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın son röportajında AKP-CHP koalisyonunu bu çerçevede değerlendirdiğini görmekteyiz. Dolayısıyla MHP ile olacağına CHP ile olsun yaklaşımı bir yanılgı ve gaflettir. Sorun, hangisini tercih edip etmeme meselesi değildir, kurulacak koalisyonun hangi konseptle, hangi temel politikalar doğrultusunda hareket edeceğidir. Dolayısıyla demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünü hedeflemeyen bir AKP-CHP koalisyonu ile AKP-MHP koalisyonu arasında hiçbir fark olamaz.
HDP ve demokrasi güçleriyle yakın bir ilişki ve demokratikleşme konusunda ortak yaklaşım içine girmeyen ve bu temelde koalisyon ortağı olmayan bir CHP’nin içinde olduğu bir hükümet halklara hiçbir hayır getirmeyecektir. Bunun herkes tarafından çok iyi bilinmesi gerekmektedir. Belki HDP ile ilişki, dayanışma ve ortak politika çerçevesinde kurulacak bir koalisyon otoriterleşmeyi sürdürmeyi değil de demokratikleşme için adım atabilirdi. HDP’nin içinde olmadığı ve radikal demokratikleşme programı olmayan her hükümet kısa süre içinde Kürt halkına karşı içeride ve dışarıda bir savaş hükümeti haline gelecektir. AKP ile koalisyon içine giren CHP kendisini böyle bir siyasal girdap içinde bulacaktır. Bu konuda şimdiden tüm demokrasi güçlerini ve CHP’yi uyarıyoruz; AKP ile tam bir demokratikleşme programıyla oluşturulmayan her koalisyon kısa süre sonra 7 Haziran öncesi AKP hükümetinin devamı haline gelecektir. Sadece CHP süsüyle demokrasi güçlerini ve dışarıda Türkiye’ye gelen eleştirileri azaltan bir durum ortaya çıkarır.
Hiç kimse Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal karakterlerini unutmasın. Bunlar boşuna görüşmediler. Biz bundan 15 gün önce bu görüşmeyi bu köşemizde yorumlamış ve değerlendirmiştik. Dolayısıyla oluşacak bir AKP-CHP koalisyonunda Erdoğan Cumhurbaşkanı, Deniz Baykal ise Meclis Başkanı olarak bundan sonraki hükümetin esas sorumluları ve politika belirleyenleri olacaklardır. Bunun da Kürt halkına ve demokrasi güçlerine yönelik hem özel savaş, hem de doğrudan savaş anlamına geleceği açıktır. Bu açıdan Kürt halkı ve tüm demokrasi güçleri gafil olmamalı, CHP’yi bu konuda uyarmalıdırlar. CHP bir koalisyon kuracaksa bu koalisyon ilk önce başta HDP olmak üzere demokrasi güçleriyle olmalıdır. O zaman belki Tayyip’in ve AKP’nin politikaları değiştirilip Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde Türkiye’nin tüm sorunlarının çözüldüğü bir yola girilir.