“ Ama şunu unutmasınlar, ben bir devrimciyim, fanatik değil.”
Haber: Mathieu MARTINIÈRE /LİBERATİON
Çeviri: Nurullah Yıldız
“Soykırım”. Üzerinden yüz yıl geçen bir felaket. Fransa’da yaşayan Ermeniler, anma etkinlikleri nedeniyle Ermeni halkının yaşadıklarına katkıda bulunmak istediler. Aslında her yıl, Türkiye’ye geri dönme cesareti gösteren Ermeni sayısı artsa da, bu yine de cesaret gerektiren zor bir şey.
Edgar Boyadjian,
“Ayağa kalkabildiğim ölçüde, devam edeceğim.”
Belki de ilk defa bu topraklara adım atacaklar var içlerinde; ama en çok endişe duyulan şey, ilk kez Türkiye’ye gidiyor olmak değil. Öfke ve aşağılanma hissi her şeyden önemli. Bu durumu yaşayanlardan birisi de Edgar. 63 yaşında. Soykırımın 100. Yılı anma etkinlikleri dolayısıyla pek çok Ermeni gibi Türkiye’ye yolculuğu başladı.
Edgar, 50 yılı aşkın süredir kendi kökenlerini bu topraklarda aramakta. Bir kısmı İran ve Suriye taraflarına göçmüş olan akrabaları, Aksaray ve İstanbul bağlantılı olarak Anadolu’ya yayılmış. Ailesinin dağılmış olmasına rağmen hala soyundan birilerinin yaşadıklarını biliyor.
Pek çok akşam eyleminde ve hafta sonu mitinginde, Ermeni Devrimci Federasyonu ile birlikte Ermeni soykırımının tanınması için çaba harcıyor. Ayrıca, 1983 yılında bir kaç arkadaşıyla birlikte hala yayın yapan bir Ermeni Radyosu kurdular.
2015 yılında, daha az militanca bir şey yaptı. Çayını aldı, esnafları dolaştı, onlarla tarihsel gerçekler hakkında konuştu.
Nathalie Aybas, “Nazo” deniyor.
“Bir tabu vardı!”
Nazo Ermeni olduğunu öğrendiğinde 17 yaşındaydı. Orta Anadolu’nun ufak kenti olan Eskişehir’de büyüdü. Ermeni sorunun yoğunluklu olarak sır şeklini almasındaki önemini koruyan, korkuların ve nefretin şehirlerinden biri olan bir merkezdir burası.
Daha sonra İstanbul’a, daha fazla detay üzerine çalışabileceği ve daha aktif olarak mücadele edeceği bu büyük şehre geldi. Faaliyet yürüttüğü parti komünist olduğundan dolayı derhal “terörist” ilan edildiler ve Ermeni Nathalie kaçmak zorunda kaldı. O dönem bir hastanede laboratuar çalışanı olan sendikalı bir işçiydi.
Fransa’ya sığınma yapıp, yaşamına Paris’te devam etmeye karar verdi. Hala burada yaşıyor. Kendilerini “Ermeni” olarak tanımlayan iki çocuk büyüttü. “Kızım Ermeni bir Fransız vatandaşıyla evli, oğlum ise babasının kimliği olan Kürt sorunu bağlamında çalışmalarla meşgul,” diye belirten Nazo, köklerinden hiç kopmadıklarını vurguluyor. On yıldır Türkiye’ye dönemiyor. Tutuklanma endişesi duyuyor. “Türkiye’ye adım atmaktan daima biraz korktum. Ama şunu unutmasınlar, ben bir devrimciyim, fanatik değil.”
Soykırım’ın 100. Yılı vesilesiyle bu topraklara dönüşünü bir şansa, umuda çevirmek istiyor. Şuan 58 yaşında olan Nazo, Suriye’ye 5-10 km uzakta, savaşın sesini duyarak kökenlerini araştırmak istiyor. “Bir Fransız, Bir Ermeni, Bir Kürdüm,” diyor ve “köklerim artık biraz daha karmaşık” diye ekleyerek gülüyor.
Seta Grigorian
“Hrant Dink öldürüldüğünde çok korktum.”
Kuytu bir otel lobisi. Suriye sınırına yakın Gaziantep’in sıradan otellerinden. Lobi çıkışında, minibüs önünde Ermeni diasporasından turistler onun rehberliğinde sehri gezmeyi bekliyorlar. 60 yaşına giren Seta da ilk iş olarak başlıyor kendi hikâyesini anlatmaya.
2007 yılında, Agos Gazetesi önünde Hrant öldürüldüğünde, 100 bin kişi aynı sessizlikteydik. Bağırışlar hala kulaklarımda. “Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz.” İlginç bir şekilde, aslında Türkiye için bir devrim diyebileceğimiz ölçüde bir gelişme yaşandı. 2010 yılında, “soykırım” başlığıyla yapılan toplantılara hükümet müdahale etmedi.
Kocası Aram ile birlikte, kendi soyuna karşı yapılanları unutmadan yaşam mücadelesi veriyor Seta. Hrant’ın katledilişinin Türkiye’de yaşayan Ermenileri çok korkuttuğunu da vurguluyor.