Küçük ya da büyük her işçi direnişi sınıfın otonomisinin dışavurumudur. Her direniş ve her eylem emekle sermaye arasındaki antagonizmanın göstergesidir. Uzun bir birikimin ürünüdür. En ufak bir direniş bile muazzam şeylere gebedir ve muazzam sonuçlar yaratabilir. Kapitalist sistemin ruhunu, işleyiş yasalarını açığa çıkarır.
Sistemi ve yıkıcı sonuçlarını lokal bir işçi direnişinden okuyabiliriz. Her direniş sınıf mücadelesinin dinamiklerini, sınıfsal karşıtlığı ortaya koyar ve safları netleştirir. Sistemin üstünü örtmeye çalıştığı emekle sermaye arasındaki çelişkiyi alenileştirir.
Direniş ve eylemler, egemen ideolojinin hegemonyasını kırdığı gibi, egemen ideolojiden hızla kopuşu sağlar. Sınıfın nesnel ve öznel şekillenişinin önünü açar.
İşçi sınıfı sınıfsal antagonizmanın net bir tarafıdır. Bu yön ve sınıflar mücadelesi zenginliği sınıfın otonomisini oluşturur ve besler. Her eylem ve direniş bu anlamda bir manifestodur ve sınıf karşıtlığının çıplak bir dışavurumudur.
Küçük ya da büyük her direniş ve eylem akıntıya karşı bir duruştur. Sınıfın devrimci kimyasının açığa çıkışıdır. Tarihsel özneliğinin inşa sürecidir. İşçi sınıfı eyleyerek ve biriktirerek şekillenir.
Ontolojilerini sınıf mücadelesi içinde kuran komünistlerin sınıfla ilişkileri ontolojik karakterdedir. Bu ilişki ontolojik bütünleşme ve ontolojik birliği kapsar. Sınıfın otonomisi bu sürecin önünü açar. Bu anlamda her direniş, her eylem muazzam bir rezonansın kapılarını aralar. Sınıfın devrimci enerjisinin birikmesine yol açar. Komünistler, sınıfın devrimci enerjisini kristalize ederler.
Rodin, kendi yaptığı “Düşünen Adam” heykeli üzerine şöyle bir metaforda bulunur: “Heykel granitin içinde saklıydı, ben yalnızca granitin fazlalıklarını aldım” der. Komünistler de aynı şeyi yapar. Proletaryanın içindeki yıkıcı potansiyeli açığa çıkarır.
Devrimci enerjinin ortaya çıkarılışı aynı zamanda onun “tarihsel özne” oluşunun ifadesidir. Bu süreç bir yanıyla da sınıfın yıkıcı bir güç olma sürecidir.
Sınıfsal antagonizmanın şiddetlendiği bir yüksek konjonktürden geçiyoruz. Lokal direnişlerin yaygınlaştığı, metal grevi gibi dalgasal gelişmelerin yaşandığı, Kayseri mobilya işçilerinde olduğu gibi öfke patlamalarının açığa çıktığı bir momentin önü açılıyor. Sınıfsal öfke ve kin her havzada, her fabrikada olağanüstü birikiyor.
George Thomson, fabrikaları toplumsal isyan odakları olarak değerlendirir. Bu odaklarda her direniş, her eylem sınıf mücadelesi içine serpilen toplumsal isyanın tohumlarıdır. Anadolu ve Kürdistan topraklarındaki 249 organize sanayi bölgesi, proletarya açısından stratejik önemdeki 7-8 il ve 7-8 havza “yeni” Petrograd’lardır.
Bu alanlar Bolşevikleri, Lenin’in deyimiyle “Bolşevik ajanları” bekliyor.
Metal grevini, Kayseri’de ayağa kalkan 3 bin işçiyi, taşeron işçilerin örgütlenme arayışını, hızla yayılan lokal eylemleri sınıfın Bolşeviklere bir çağrısı olarak görmek gerekir.
Sınıf Bolşevikleri bekliyor.
Haydi o zaman görev başına…!