Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Daha neler olacak. Bunlar daha iyi günler” demesinden sonra, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Siyasi cinayetler konusunda kaygılarım var” sözü üzerine AKP sözcüleri, kendi dönemlerinde siyasi cinayetler olmadığını iddia eden açıklamalar yaptılar.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Rize’de maruz kaldığı saldırıya ilişkin, “Gelin hanıma çok ileri gitmeden ders verdiler. Bu da Rizeli’nin adabını gösterir. İkizdere yetmedi, Çayeli’ne gitti. Orada da gereğini yaptılar” diyerek yapılan saldırıyı savunmuş ve “Bu daha bir. Daha neler olacak. Bunlar daha iyi günler” diyerek tehdit etmişti.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 2002 ile 2019 yılları arasında Türkiye’de yaşanan insan hakkı ihlallerini ortaya koyan, “AKP İktidarının Hak İhlalleri Enkazı” isimli bir rapor hazırladı. Raporda, yurttaşların ‘yargısız infaz, dur ihtarına uymama, rastgele açılan ateşler, faili meçhul cinayetler, yasadışı örgüt saldırıları’ gibi çok sayıda sebepten ötürü yaşam haklarının ihlal edildiği vurgulandı. Rapora göre, Türkiye’de son 17 yılda yaşam hakkına yönelik yoğun ihlaller yaşandı, bu nedenden ötürü 41 bin 694 kişi yaşamını yitirdi. Ölenlerin 875’inin ise çocuk olduğu açıklandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mersin’de gazetecilerle yaptığı görüşme sırasında, “Siyasi cinayetler konusunda kaygılarım var” sözü üzerine AKP sözcüleri, kendi dönemlerinde siyasi cinayetler olmadığını iddia eden açıklamalar yaptılar.
AKP dönemi siyasi cinayetler ve katliamlarla da tarihe geçecek
Sadece siyasi cinayetler değil aynı zamanda birçok katliamın gerçekleştiği AKP döneminde gerçekleşen siyasi cinayetler ve katliamlardan bir bölümü:
Necip Hablemitoğlu’na suikast
“Fetullahçılar Türkiye’nin yüz yüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır” tespitinde bulunan Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, evinin önünde uğradığı suikast sonucu 18 Aralık 2002 tarihinde hayatını kaybetti. Suikastın failleri halen bulunamadı.
Nefret saldırısı sonucunda hayatını kaybetti
Santa Maria Kilisesi Rahibi Andrea Santoro, 5 Şubat 2006’da uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. O tarihte 16 yaşında olan katil zanlısı 18 yıl hapis cezası aldı ve süresini tamamlayarak tahliye edildi. Ancak kamuoyu, davada sadece tetikçinin cezalandırıldığını ve bunun bir nefret saldırısı olduğunu düşünüyor.
Cinayet hala aydınlatılamadı
Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de Şişli’deki Agos Gazetesi’nin önünde uğradığı silahlı saldırıda yaşamını yitirdi. Tetikçilerin yakalandığı ancak asıl faillerinin hâlâ bulunamadığı cinayet en son paralel yapı soruşturmalarına konu oldu. Ancak hâlâ aydınlatılamadı.
Zirve Yayınevi çalışanları boğazları kesilerek öldürüldü
18 Nisan 2007 tarihinde Malatya’daki Zirve Yayınevi’nin çalışanları öldürüldü. Örgütlü suçlarda tutukluluk sürelerini 5 yıla indiren düzenlemenin yürürlüğe girmesinin ardından Malatya Zirve Yayınevi’nde misyonerlik yaptıkları gerekçesiyle yayınevi çalışanları Necati Aydın, Uğur Yüksel ve Tilman Geske’yi boğazlarını keserek öldüren 5 kişi tahliye edildi. Gelinen noktada beş kişi dâhil bütün sanıklar serbest kaldı. Zirve Yayınevi suikastı da hâlâ aydınlatılmayı bekliyor.
Kaza mı yoksa suikast mi?
Büyük Birlik Partisi lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun seçim çalışması sırasında içinde bulunduğu helikopter bilinmeyen bir sebepten dolayı 25 Mart 2009 tarihinde düştü. İki gün sonra Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin cesetleri köylüler tarafından bulundu. Kazanın, kaza mı yoksa suikast mi olduğu meselesi hâlâ aydınlatılabilmiş değil.
Ceylan Önkol 12 yaşında öldürüldü
Ceylan Önkol, Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik köyünde, 28 Eylül 2009 günü hayvan otlatırken havan mermisi patlamasıyla 12 yaşındayken öldürüldü. Ceylan Önkol’a ilişkin son yargı kararı Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi’nde verildi. Mahkeme, İçişleri Bakanlığı’nın yüzde 90 oranında kusurlu olduğunu belirterek aileye tazminat ödenmesine karar verdi.
Metin Lokumcu için açılan dava emsal niteliğinde
Emekli öğretmen olan Metin Lokumcu, Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011 Türkiye genel seçimleri için 31 Mayıs 2011’de Artvin’in Hopa ilçesinde yapacağı mitingi protesto eylemlerinde polisin sıktığı tazyikli su ve biber gazı ile fenalaşarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
Lokumcu’nun ölümünden polisleri sorumlu tutan yakınlarının 9 yıl süren mücadelesi sonrası sorumlular hakkında dava açıldı. Yargıtay tarafından alınan kararla, kamu güvenliği nedeniyle dava Trabzon’a taşındı. Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, aralarında dönemin Artvin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan’ın da bulunduğu 13 polis hakkında ‘taksirle ölüme neden olma’ suçundan 6 yıla kadar hapis istemiyle yargı önüne çıkacağı belirtildi.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı yaptığı açıklamada, davanın, kimyasal gaz ve kolluk şiddeti nedeniyle gerçekleşen pek çok yaşam hakkı ihlali bakımından emsal niteliğinde olduğunu belirtti.
Ölenlerin bedeni yanık ve parçalanmış haldeydi
Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyünde 28 Aralık 2011 gecesi, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından Irak sınırından geçen köylülere 4 bomba atıldı. Bombardıman sonucu 34 kişi hayatını kaybetti. Ölenlerin bedeni yanık ve parçalanmış haldeydi. Köylüler kendi cenazelerini kendileri taşımak zorunda kaldı. Battaniyelere sarılmış cenazeler katırlarla kilometrelerce taşındı. Katliamın ardından çoğu AKP’li üyelerden oluşan TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun hazırladığı raporda, ‘Kasıt yok. Sivil idare ile askeri yetkililer arasında koordinasyonsuzluk var’ denildi. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma kapsamında Haziran 2013’te görevsizlik kararı vererek, dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına gönderdi. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı da, 7 Ocak 2013’teki gerekçeli kararında, “Gerek şüphelilerin gerekse olayda görev yapan diğer TSK personelinin, TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kanun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görevin gereklerini yerine getirdikleri, görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri, dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı anlaşıldı” diyerek takipsizlik kararı verdi.
Gezi
28 Mayıs 2013’te ilk eylemler, iş makinelerinin Gezi Parkı’na girdiği ve çalışmalara başladığı bilgisinin sosyal medya üzerinden yayılmasıyla başlayan protesto eylemlerinde Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Berkin Elvan, Burak Can Karamanoğlu, Mehmet İstif ve Elif Çermik, güvenlik görevlisi Mustafa Sarı ve Ahmet Küçüktağ hayatını kaybetti, 9063 kişi yaralandı.
Gezi eylemlerinde yaralanan, hatta gözlerini kaybedenlerin yaptıkları şikayetlerden sonuç alınmazken hayatını kaybedenlerle ilgili davalarda da ya ceza verilmedi ya da çok düşük cezalarla sanıklar kurtuldu.
Sanıklar ödül gibi cezalar alırken Gezi davasında mahkeme, Korkmaz’ı başına tekme atarak ölümüne neden olan polis memuru Mevlüt Saldoğan’ı ‘mağdur’ sıfatıyla müdahil olarak davaya kabul etti.
Berkin Elvan davasında sanık polis tutuksuz yargılanıyor.
Gezi eylemlerine katıldıkları için yargılananlara genellikle ‘toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet’, ‘polise mukavemet’, ‘kamu malına zarar’ gibi suçlardan dava açıldı.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Gezi eylemlerinden itibaren “Türkiye’nin Soros’u” diye hedef gösterdiği Osman Kavala, 17 Ekim 2017’den bu yana tutuklu.
Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan…
9 Ocak 2013 tarihinde Kürt siyasi hareketi ve kadın özgürlük mücadelesinin önemli isimlerinden Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan bir suikast sonucu Paris’te öldürüldü. HDP milletvekili Feleknas Uca 9 Ocak 2018’de verdiği soruşturma önergesinde suikastin MİT ile bağlantılı olduğunu iddia etti.
Feleknas Uca önergesinde şu iddialara yer verdi; “Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan katledilmiştir. Son aylarda basında yer alan iddialara göre, söz konusu suikast ile Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) bir bağlantısı olduğu; Paris katliamının, bir MİT yetkilisi tarafından planlandığı ileri sürülmüştür. Nitekim üç Kürt kadının katledildiği davanın soruşturması Fransa’da tamamlanmış ve dava üzerindeki gizlilik kararı kaldırılmıştır. Davanın mahkeme sevk metninde, katil zanlısı Ömer Güney’in çelişkili ifadeleri, Youtube’taki ona ait ses kaydı, MİT’le olan ilişki düzeyi konusundaki dosya verileri ve telefon görüşmeleri yer almaktadır. Paris’te yaşanan katliamın gelişim seyrinin yerinde incelenmesi, son günlerde gündeme gelen muhalif kesimlere yönelik olası suikast planları için tedbirlerin alınması oldukça önemlidir. Kürt meselesinin demokratik bir çözümün gerçekleşmesi ve önümüzdeki dönem iddia edilen Avrupa’da yeni suikast ihtimallerinin önüne geçebilmek adına için üç Kürt kadın siyasetçinin katledildiği Paris katliamının aydınlatılması hayati önem taşımaktadır.”
Kobani eylemlerinde ölen 50 kişinin çoğunun failleri bulunamadı
2011’de Suriye’de başlayan iç savaş sonrası IŞİD, ülkenin kuzeyinde Kürtlerin ağırlıkta olduğu yerleşim birimlerine saldırmaya başladı.
Kürtler tarafından Rojava olarak bilinen bölgedeki Kobani kasabasının IŞİD tarafından kuşatılması ve düştüğü taktirde gerçekleşecek kitlesel katliam olasılığına karşı Kürtler ve HDP Ankara’nın Kobani’ye yaşam koridoru açması için çağrı, eylem ve protestolar yapmaya başladı. Türkiye’nin farklı şehirlerinde 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde yaşanan olaylarda eylemcilerle kolluk kuvvetleri arasında çatışmalar çıkmış ve resmi kaynaklara göre 37 kişi hayatını kaybetmiş, 326’sı kolluk kuvveti olmak üzere toplamda 761 kişi de yaralanmıştı. İnsan Hakları Derneği’nin raporuna göre ise 7-12 Ekim 2014 tarihleri arasında Kobani eylemlerinde ülke genelinde 46 kişi öldü, 682 kişi yaralandı ve 323 kişi tutuklandı. Kobani eylemlerinde ölenlerin failleri ise henüz bulunamadı.
HDP mitingine bombalı saldırı
Genel Seçimler öncesi HDP’nin 5 Haziran 2015’te Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlediği seçim mitingine yönelik IŞİD’in düzenlediği bombalı saldırıda 5 kişi yaşamını yitirirken, 400’ün üzerinde kişi de yaralandı. Yaklaşık 5 yıl Sincan Batı Adliyesi 2’nci Ağır Ceza Mahkemesinde süren yargılamada, bir sanık hakkındaki davanın tefrik edilmesine, Gaziantep’ten yurt dışına IŞİD’lileri geçirirken, onlarla buluşurken suçüstü yakalanan sanığın beraatine, 3 sanık hakkında ise 4 kişiyi öldürmek ve anayasayı ihlalden 5 kez ağırlaştırılmış müebbet, öldürmeye teşebbüsten ve tehlikeli madde bulundurmadan ise 3 bin 336’şar yıl hapis cezası verildi.
Saldırının arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılmadığını belirten avukat Özgür Erol, olayın sadece yargılanan sanıklardan ibaret olmadığını, Suruç, Diyarbakır, Ankara patlamalarının birbiriyle bağlantılı olduğunu fakat yargı tarafından bu sürecin yürütülmediğini, gizlilik kararıyla delillerin toplanmasının da önünün kesildiğini söyledi.
Suruç’ta 33 genç öldürüldü
20 Temmuz 2015’de Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde, Kobani’nin yeniden inşa çalışmalarına katılmak ve Kobani’ye yardım götürmek üzere yola çıkan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin basın açıklaması yaptığı sırada intihar saldırısı düzenlendi. IŞİD’in saldırısında 33 kişi hayatını kaybetti, 100’ü aşkın kişi yaralandı.
Suruç saldırısında kamu görevlilerinin sorumluluğuna dair başvuruda, saldırıya ilişkin istihbarata rağmen kamu makamlarının saldırının gerçekleşmesini önlemek için asgari tedbirleri bile almadığı, olaydan sorumlu olan siyasiler ve kamu görevlileri hakkında hiçbir araştırma yapılmadığı ve yaşam hakkı ile etkili başvuru haklarının ihlal edildiği ifade edilmişti. AYM ise bu sava karşılık, “Başvurucuların şikayetlerini desteklemek için somut herhangi bir kanıt ortaya koymadan güvenlik güçlerinin DEAŞ [IŞİD] üyelerine yönelik sistemli bir ihmalkarlık içinde olduğunu soyut bir biçimde ileri sürdükleri görülmektedir” değerlendirmesinde bulundu.
Saldırıyla ilgili dava halen sürüyor.
Devlet kusur araştırmasına da gitmedi
10 Ekim 2015 tarihinde DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin Ankara Garı’nda yapmak istediği Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne IŞİD tarafından bombalı saldırı düzenlendi. Saldırıda 103 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı.
Agos gazetesinin haberinde, 10 Ekim Barış Derneği Başkanı Mehtap Sakinci, mahkeme tarafından bütün taleplerinin reddedildiğini dile getirdi. Sakinci, “Devlet kusur araştırmasına da gitmedi. O gün yaralılara gaz sıkan polis memurlarından bahsettiğimizde dosya hemen kapatılıyor. Biz sadece öfke değiliz, farklı duygular da barındırıyoruz” dedi.
Bu kadim bölgede çatışma istemiyoruz
Ahmet Hakan’ın, ısrarla “PKK terör örgütü müdür?” sorusuna verdiği cevap üzerine sosyal medya üzerinden lince uğrayan ve iktidar medyası tarafından hedef gösterilen Diyarbakır Barosu eski Başkanı ve insan hakları savunucusu Tahir Elçi, 28 Kasım 2015’te Sur ilçesinde yaptığı, “Bu kadim bölgede çatışma istemiyoruz” açıklamasının ardından vurularak öldürüldü.
Cinayet soruşturmasına dair bugüne kadar 3 başsavcı ile 5 savcı değişti ve iddianame ancak dört yıl sonra hazırlanabildi.