AKP Hükümeti 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında Kobani protestolarını şiddetle bastırma yoluna gitti. 50’den fazla insan hayatını kaybetti. AKP Hükümeti ve başbakan Tayyip Erdoğan’ın gerçeği çok açık biçimde çarpıtma çabalarına rağmen hayatını kaybedenlerin çok büyük bir çoğunluğunu HDP’ye yakın olan yurttaşlar oluşturuyordu.
Şanlıurfa’nın Suruç ilçesine komşu bir kasaba olan, Suriye’nin Halep Vilayeti’ne bağlı Arapça adıyla Ayn-el Arab, Kürtçe adıyla Kobani’nin kontrolü Suriye’de iç savaşın başlamasından kısa süre sonra Demokratik Birlik Partisi’ne(PYD) geçti.
IŞİD’in Kobani saldırısı başlıyor
Suriye’nin kuzeyinde egemenlik kurduğu bölgeleri süratle genişleten IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) 10 Eylül 2014’te Kobani’ye karşı saldırıya geçti. Ekim ayı boyunca saldırısını sürdüren IŞİD Kobani’nin içinde ilerleme kaydetti. Kasabanın büyük çoğunluğu IŞİD’in kontrolü altına girdi.
Kobani’ye destek eylemleri
IŞİD’in daha önce ele geçirdiği yerlerde hiçbir ahlaki ve hukuki ilke tanımayarak sivil katliamlar gerçekleştirmiş olması olası yeni bir katliam tehlikesini de gündeme getirdi. Dünyanın her yerinde Kobani’ye destek eylemlerine paralel olarak duyarlılık arttı. Kürtler arasında duyarlılık çok daha yüksek bir seviyeye ulaştı. Bunun olağan bir sonucu olarak Türkiye’de özellikle Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde “Kobani’ye destek” eylemleri yapılmaya başlandı.
IŞİD’in Kobani saldırısının başlamasının hemen akabinde HDP yönetimi hükümetle görüşmeler yaparak soruna insani bir çözüm bulmaya çalıştı. Bu dönemde zaten kamuoyunda “çözüm süreci” olarak adlandırılan süreç de devam ediyordu.
İnsani koridor talebi
IŞİD’in Kobani’deki ilerleyişi sürdüğü koşullarda HDP’nin en önemli taleplerinden biri, Suriye’nin kuzeyindeki diğer bölgelerden ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) üzerinden gelecek askeri yardımların ulaşması için Türkiye toprakları üzerinden Kobani’ye bir koridor açılması talebiydi.
HDP, AKP Hükümeti ile sorunun çözümü için görüşmelere devam ederken IŞİD Kobani içinde ilerleyişine devam ediyor ve her geçen dakika Kobani’nin düşmesi ve bir katliamın gerçekleşmesi olasılığı artıyordu. Hükümetin oyalayıcı tutumunun devam etmesi üzerine HDP Genel Merkezi 6 Ekim tarihinde Twitter üzerinden paylaştığı bir mesajla yurttaşları Hükümetin tutumuna karşı sokak protestosuna çağırdı.
Protesto çağrısı karşılık buluyor
Olası bir katliam tehdidi nedeniyle duyarlılığı en üst seviyeye çıkmış olan özellikle Kürt kökenli yurttaşlar HDP’nin sokak protestosu çağrısını karşılık verdiler ve Kürt illerinin neredeyse bütününde ve Türkiye’nin Batısında özellikle Kürt yurttaşların yoğun olarak yaşadığı semtlerde milyonlarca insan sokaklara çıkarak kitlesel gösteriler yapmaya başladılar.
50’den fazla insan hayatını kaybetti
AKP Hükümeti 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında Kobani protestolarını şiddetle bastırma yoluna gitti. 50’den fazla insan hayatını kaybetti. AKP Hükümeti ve başbakan Tayyip Erdoğan’ın gerçeği çok açık biçimde çarpıtma çabalarına rağmen hayatını kaybedenlerin çok büyük bir çoğunluğunu HDP’ye yakın olan yurttaşlar oluşturuyordu.
Efkan Ala: “Bazı güçlerin olaylarda parmağı olabileceğini düşünüyoruz”
Olayların başladığı ve sürdüğü süreçte HDP’nin, dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala ile görüşmeler gerçekleştirdiğini, hatta Ala’nın “Olayları durduramıyoruz, hükmedemediğimiz bazı güçlerin, bazı emniyet güçlerinin bu olaylarda parmağının olabileceğini düşünüyoruz” açıklamaları yaptığı biliniyor.
Erdoğan: “Kobani düştü düşüyor”
IŞİD’in Kobani’deki ilerleyişi sürerken, Batılı ülkeler IŞİD’e karşı kapsamlı olmayan hava operasyonları da düzenliyorlardı. Başbakan Tayyip Erdoğan 7 Ekim’de Antep’de yaptığı bir konuşmada Batılı ülkelere seslenerek IŞİD’e karşı mücadelede havadan bombardımanla sonuç alınamayacağını belirtti ve “Yerde, kara harekâtı ifa edenlerle işbirliği kurulmadıkça hava harekatıyla bu iş bitmez. İşte aylar geçti, herhangi bir netice yok. Şu anda Ayn-el Arab da, diğer adıyla Kobani de, buyrun, düştü düşüyor” dedi.
Tayyip Erdoğan’ın adeta Kobani’nin düşmesini bekler, arzu eder bu tutumuna HDP tepki gösterdi. Bu tepkinin de etkisiyle 8 Ekim’e gelindiğinde gösteriler çok daha yaygın ve kitlesel bir hale geldi. Buna paralel olarak Hükümetin göstericileri şiddetle bastırma eğilimi de arttı.
Öcalan’ın çağrısı
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, 9 Ekim’de Diyarbakır’da bir basın açıklaması gerçekleştirerek protestoları savunurken şiddet olaylarını eleştirdi, bunların durması çağrısını yaptı ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın da kendilerine ulaşan mektubunda bunu belirttiğini ifade etti. Demirtaş’ın Öcalan’ın çağrısını aktarmasının etkisi oldu ve 9 Ekim’de olaylar sona erdi.
AKP Hükümeti’nin verdiği rakamlara göre 35 il ve 96 ilçede yaşanan olaylarda 37 kişi yaşamını yitirdi, 326’sı güvenlik görevlisi 761 kişi de yaralandı. Olaylarda 197 okulun yakıldığı, 269 kamu binasının tahrip edildiği, 1731 ev ve işyerinin yağmalandığı ve 1230 aracın da zarar gördüğü belirtildi.
Olayların gerçekleştiği tarihlerde “çözüm süreci”nin sürüyor olmasının da etkisiyle HDP’yi karşısına almayan siyasal iktidar, ilerleyen yıllarda ölümlerle ilgili olarak protesto gösterisi çağrısı yapan HDP’yi hedef tahtasına oturttu. Suçlamanın dozu giderek arttırıldı ve sonunda HDP’nin kapatılmasına vesile yapılmak istenen Kobani Davası’nın açılmasına kadar vardırıldı.
Koridor açılıyor
Uluslararası kamuoyunun da baskısı altında kalan AKP Hükümeti, Kobani’nin düşmesine ramak kala, 20 Ekim 2014’te IKBY’ye bağlı güçlerin destek amacıyla Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmesine izin verdi. IKBY’nin askeri desteği kamuoyunda bilinenin aksine sembolikti, IŞİD’in saldırısını bertaraf edebilecek seviyede değildi. Koridorun açılmasıyla birlikte Suriye’deki Kürt bölgelerinden çok sayıda PYD savaşçısı ve onlarla birlikte mühimmat Kobani’ye ulaştırıldı ve Kobani esas olarak bu güçler tarafından IŞİD’den kurtarıldı.
Çözüm sürecinin sona ermesinin ardından AKP Hükümeti Kobani olaylarını bir kriminalizasyon malzemesi olarak kullanmaya başladı. Kobani olaylarıyla ilgili ilk soruşturma çözüm süreci devam ederken 2014 yılında başlatıldı.
HDP’ye dava açılıyor
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı olaylardan 6 yıl sonra HDP’ye dava açtı, 108 siyasetçi hakkında soruşturma başlatıldı. Yürütülen soruşturmada 25 Eylül 2020’de yapılan operasyonda, 20 siyasetçi gözaltına alındı, 17’si tutuklandı.
Yapılan operasyonu “intikam operasyonu” olarak niteleyen HDP, “Partimize karşı bu sabah başlatılan intikam saldırısının kararı dün yapılan MGK toplantısında, savcının Saray’daki düğün töreninde alınmıştır. AKP-MHP bloğu kaybettikçe muhalefeti tasfiye etmeye çalışıyor. HDP sizin darbelerinize boyun eğmedi, eğmeyecek” açıklaması yaptı.
AKP-MHP olayların araştırılmasını istemiyor
HDP, 54 kişinin yaşamını yitirdiği ve yüzlercesinin yaralandığı Kobanê eylemlerinin araştırılması ve gerçeklerin açığa çıkarılması için, Meclis’e 2016, 2017 ve 2018 yıllarında üç kez araştırma önergesi verdi. Ancak bu önergeler her defasında AKP ve MHP oylarıyla reddedildi.
Kobanê Kumpas Davası
İktidarın eylemler üzerinde sürekli hedef gösterdiği HDP’ye dava açıldı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca HDP yürütmesi ve Kürt siyasetçiler hakkında hazırlanan, 3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianame, 30 Aralık 2020 tarihinde mahkemeye sunuldu. Savcılık tarafından 6 yılda hazırlanan iddianame, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bir hafta içinde 7 Ocak 2021’de kabul edildi. HDP’nin “Kobanê Kumpas Davası” olarak tanımladığı dava kapsamında yargılanan 108 kişi hakkında, 29 ayrı suçlamayla 38’er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 19 bin 680’er yıl hapis cezası isteniyor.
Müştekiler
HDP’ye yönelik ağır suçlamaların yer aldığı içerik ve hukuki niteliği tartışma konusu olan iddianamede, mağdur müşteki olarak Adalet Bakanlığı, AKP, CHP, Hür Dava Partisi, MHP, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, MİT, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Savunma Bakanlığı ile Et ve Süt Kurumu’nun da aralarında bulunduğu 2 bin 676 isim yer aldı.
Yargılanan bazı siyasetçiler
Kobani Davası kapsamında 108 kişi yargılanıyor. Sanıklar arasında, HDP’nin eski eş genel başkanlarından, şu anda Kandıra F Tipi Cezaevi’nden cezaevinde bulunan Figen Yüksekdağ da bulunuyor. Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder, Ayhan Bilgen, Ayla Akat Ata gibi siyasetçiler de yargılananlar arasında. Sırrı Süreyya Önder o dönem gözaltına alınanlar arasındaydı. Yargılananlar arasında ayrıca, Murat Karayılan ve Cemil Bayık gibi KCK yöneticileri ile PYD Sözcüsü Salih Müslim de bulunuyor. Davada 2 bin 676 kişi ve kurum ise müşteki olarak bulunuyor.