Gökçe AVCIOĞLU Yazdı: “Mezitli kadın üretici kooperatifindeki kadınlarla, bir, çok bilinmeyenli denklemin ortasında bulduk birbirimizi. Yelpazemiz öyle renkliydi ki, tarım işçisi kadınlardan, belediye çalışanlarından, ev emekçilerinden, işsizlerden (bu benim), KHK’lı öğretmen ve akademisyenlere kadar neredeyse her renkten her telden kadındık.”
Son yıllarda, yüzlercemiz, onca işten atılma, sosyal ve toplumsal dışlanma, yok sayılma, baskılar, tutuklamalar gibi onca fiziksel, duygusal ve ekonomik şiddet türlerine maruz kaldı ki ister istemez bambaşka kollarla tutunduk hayata. Kim bilirdi, kim tahmin edebilirdi ki bunların başımıza gelebileceğini. Bu kadarı da olmaz dediğimiz herşeyi deneyimledik diyebiliriz. E bir kere o ezber bozulunca, geçmişe dönmek de pek mümkün olmuyor. Hiç yapmam dediğimiz şeyleri düşünmeye hayata geçirmeye koyuluyorsunuz. Belki de bu yüzden birbirimize daha çok ihtiyaç duyduk, beraber eylemek, yaşamak istedik.
Mezitli kadın üretici kooperatifindeki kadınlarla, bir, çok bilinmeyenli denklemin ortasında bulduk birbirimizi. Yelpazemiz öyle renkliydi ki, tarım işçisi kadınlardan, belediye çalışanlarından, ev emekçilerinden, işsizlerden (bu benim), KHK’lı öğretmen ve akademisyenlere kadar neredeyse her renkten her telden kadındık. Bu son yıllarda yaşadıklarımızın hasadı olsa gerek asla aynı mekanlarda aynı deneyimleri paylaşmaya fırsat bulmayacaklarla bir aradaydık. Bambaşka insanların bambaşka bilgileri ile bambaşka bir düzlemde bambaşka bir gerçeklikte buluşmuştu işte yıllarca biriktirdiklerimiz o gün.
Kooperatif tamam da neden tarım kooperatifi diye sormadan olmuyor değil mi? Ailesinde onca tarım yapan insanlar olan bir insan olarak benim bile toprağa yakın olduğum söylenemez aslında. Okumaktan hayatın diğer güzelliklerine eğilmeye pek fırsat bulamadığım doğru. Kentlileşmenin bir sonucu belki de. Şimdi bu açığı mı kapatıyorum? Hayır. Sadece bu kadar değil. Çukurova bölgesinde tarımın ne kadar önemli olduğunu burada yaşarken değil maalesef yurtdışında yaşadığım süreçte öğrendim. Gene bir gün, Kopenhag’da, kuzey rüzgarlarının kol gezdiği, güneşsiz ve hafif ıslatan yağmurlu bir günde sıkılırken Danimarka Ulusal Müzesi’ni gezmeye gitmiştim. İyi ki de gitmişim. Keşke daha çok gitseymişim. Evet Danlar, arkeolojide çok iyiler ama tarih anlatımları da bir o kadar iyi. Sağolsunlar, Bilal’e anlatır gibi de anlatmışlar. Herşeyi, en baştan en sona sırayla takip edebiliyorsunuz. Neyse. Müze gezimin bir kısmında tarımın kuzey ülkelerine nasıl ulaştığını anlatılıyor. Yanda bir harita, üzerinde oklar. Aa, bir de ne göreyim. Oklar, Çukurova’dan başlıyor, Danimarka’ya kadar uzanıyor. Nerden bilecektiniz? Herhalde, müze içindeki en şaşırdığım anlardan biriydi o an. Ben de bir sevinç, bir gurur. İşte, tarım kooperatifi olmasının önemi de buradan geliyor benim için. Hem güneşin hem de tarımın simgesi bence Çukurova. Onlarca bitki, onlarca tür için bulunmaz bir fırsat. Bu nedenle, aslında birçok ekolojik birlikteliğe oldukça yatkın.
Diğer yandan, bu bir kadın üretici kooperatifi olmalıydı. Belki bir istatistik bilgisi vardır ama ben bilmiyorum. Feminist bilincimiz ise bize şu bilgiyi veriyor: evde olduğu gibi tarlalarda da işin çoğunluğu üstlenen elbette kadınlar. Dolayısıyla, üretici kadınların emeğini görünür kılmak bizim en esaslı amacımız olmalıydı. Ürettiklerinin kazancını almak, bunu diledikleri gibi harcamak, kimseye boyun eğmeden, bağımlı olmadan yaşamak.
Gel gelelim o güne. O gün, Mezitli Belediyesi’nin terasında enginar fidelerini toprakla kavuşturmak için buluşmuştuk 10-15 kadın. Öyle güzel bir yer ki, püfür püfür rüzgarın altında, begonviller sarmış dört bir yanımızı. Dahası, sürekli çay ve meyve servisi. Kim çalışmak istemez ki böyle bir ortamda. Bu ilk değil, ikinci etkinliğimizdi aslında. İlkinde, Samsun, Ekolojik Üreticiler Derneği’nden edindiğimiz, tükenmekte olan salep orkidelerini değerlendirmiştik. İkinci etkinliğimizde ise enginarlara yöneldik. Sırada neler olacak kim bilir. Bir taraftan enginar fidelerini ayıklarken diğer taraftan güzel olayları karşıladık. Bir taşla üç kuş vurduk diyebiliriz o gün. İlk güzel haber, barış akademisyeni, Prof. Dr. Ayşe Gül Yılgör’ün 3 yıllık mücadelesi sonucunda, o gün, bizlerle birlikteyken aldığı beraat haberiydi. Sevincimiz görülmeye değerdi doğrusu. Kooperatifimizin kurucularından, barış akademisyeni, Esra Ergüzeloğlu ve KHK’lı eğitim emekçisi üyelerimiz için de beraat istiyoruz. Diğer bir güzel olay ise ekim aşamasında Mezitli Belediye Başkanı, Neşet Tarhan ve Mezitli Belediye Başkan Yardımcısı Vakkas Kılınç’ın da aramıza katılmasıydı. Kadınların her gün katledildiği, yok sayıldığı, aşağılandığı bir ülkede kadın dostu daha çok belediyeye ihtiyacımız var.