Gülfer AKKAYA yazdı: “Başta patriarkal sistem olmak üzere zaman zaman onunla ortaklaşan kapitalist sistemin çevirdiği bu hayat çarkının bize öğrettiği bir şey var. Emekçilerin de emekçisi, sömürülenlerin de sömürdüğü bir sınıf var: Kadınlar sınıfı.”
Yarın 1 Mayıs; işçilerin, emekçilerin birlik ve mücadele günü. Sömürüye, ezilmeye karşı büyük gün.
Sadece ücretli işçiler ve emekçiler mi? Hayır. Bir de köleler sınıfı var. Evet, şu günde, şu zamanda kölelik koşullarında çalıştırılanlar var.
Kaç kişiler mi?
Dünyanın en az yarısı.
Kimler mi? Kadınlar.
Hangi kadınlar mı? Hangisi falan yok, kadınlar işte. Her yaştan, her ülkeden, her ırktan, her milletten, her meslekten kadınlar…
Kadınlara neden işçi, emekçi değil, köle diyoruz? Çünkü köle çalıştığının karşılığını almayandır. Karın tokluğuna çalışandır; efendisinin evinde, tarlasında, bağında, bahçesinde. Efendisinin insafına terk edilendir.
Bugün de kadınlara bakın, aynı resmi göreceksiniz. Kadınlar evlilik için yetiştirilir, yani erkeklere karı olarak yetiştirilir esas olarak. Genç yaşta evlendirilir, bir erkeğin karısı olur, çocuk doğurur, anne olur, aile adlı kurumun tüm işlerini yapar, tarlada, bağda, bahçede çalışır, çocuk doğurur, hasta, sakat, yaşlı, erkek demeden hepsine bakar, varsa aile işletmelerinde genellikle sosyal güvencesiz ve karşılıksız çalışır.
Saati, paydosu yoktur bu çalışmaların. Ücret zaten yoktur. Miras falan hâlâ çok az kadının ulaştığı lükstür. Anneliğin, karılığın emekliliği yoktur, yıllık izinleri, bayram tatilleri yoktur. Yok olduğu gibi, böyle özel durumlarda kadınlar daha emek yoğun bir sürece girer, en büyük marifetlerini sergilemeleri beklenir. Yani kapitalizmin ücret karşılığı sömürdüğü işçilerin arada durup dinlendiği böyle zamanlarda ev-içi kölesi kadınların işleri, sorumlulukları katmerlenerek artar. Sıradan ev temizliğinin yerini bayram temizliği, rutin yemeklerin yerini bayram yemekleri, rutin misafirliklerin yerini bayram misafirleri alır. Rutin karılığın yerini de bu özel günlerde başka bir karılık alır.
Ev-içi kölelerinin görevleri de, işleri de çeşitlidir. Mesela kapitalist piyasada kuaför saç yapar. Aşçı yemek. Bakıcı çocuk, yaşlı, hasta bakar. Hemşire hasta bakar. Fabrikada işçiler konserve, salça, turşu, mayonez yapar. Konfeksiyonlar kıyafet diker. Boyacılar ev boyar. Tamirciler kırılanı, bozulanı onarır. Fahişelerin müşterisi olur, onlara hizmet eder. Mankenler güzelliklerini satar. Öğretmenler bilgilerini aktarır. Dinî görevliler inancı aktarır. Hepsinin işi tanımlı, sınırlı ve çalışma süresi bellidir. İmamdan makyöz olması beklenmez mesela. Bu tanım, sınır ve süreler dâhilinde hepsi yaptıklarının karşılığını alır.
Ev-içi köleler ister sermayedar, ister işçi, ister işsiz olsun, kocaları ve onların sahibi oldukları aile kurumu için tüm bu işleri ve çok daha fazlasını karşılıksız yaparlar. Karşılıktan kastım sadece maddî değil. Kadınlar yaptıkları bunca işin karşılığında para kazanamadıkları gibi kendilerine itibar sağlayacak toplumsal herhangi bir statüye de sahip olmaz. Yani değerleri de olmaz. Hatta ev hanımı adlandırması ile küçük düşürülür, hor görülürler. Maddî manevî bunca üretimi yapan kadınlar sınıfı, bu işleri ev-içinde ve karşılıksız yaptıkları için yaptıkları iş görünmezleştirilir, böylece kadınlar değersiz kılınır ve değersiz bir sosyal sınıf olarak en alttakilerin de en altına yerleştirilirler.
Ev hanımı demek, bir evde erkeğin hizmetini karşılıksız yapan köle kadın demektir. Yani ev hanımlığı aslında sınıfsal bir terimdir. Kadınlar sınıfını ev hanımları oluşturur. Ev hanımlığı ise ücretli alanda çalışmakla yok edilecek, eve hizmetçi tutularak kurtulunacak sosyal bir konum değildir. Ev hanımlığından ancak devrimle kurtulunabilir. Feminist devrimle.
Peki kadınları köle yapan, çok yüksek oranda kadını evliliğe mahkum ederek erkeklere bağlı kılan, ev hanımı yapan bir sistem yok mu?
Olmaz mı? Patriarka. Yani erkek egemen sistem. Erkek egemenliği değil, erkek egemen sistem.
Bu çağda (diğer çağlarda da) aynı anda iki sistemde birden yaşandı. Biri çok iyi bildiğimiz ve sırf o varmış gibi sandığımız kapitalist sistem. Diğeri patriarkal sistem.
Kapitalist sistemde işçiler, emekçiler yaşamak için sermayenin hizmetinde ücret karşılığında çalışır. Temel iki sınıf vardır, işçiler ve patronlar. Aralarında uzlaşmaz çelişki vardır. Bu çelişki ancak sömürünün ortadan kalkması ile yok olabilir. Yani sosyalist devrimle.
Patriarkal sistemde ise birbirine zıt iki sınıf olarak kadınları ve erkekleri görürüz. Üretim birimi temel olarak ailedir (aileye ait olan tüm yerler, tarla, aile işletmeleri gibi). Buradaki uzlaşmaz çelişkinin kalkması için ailenin kalkması, evliliğin yok edilmesi, kadın ve erkek arasında sömürü ve ezilmeyi var eden tüm manevî ve maddî toplumsal ağların, ilişkilerin yok edilmesi gerekir.
Emekçi, emeksiz, işçi, işsiz erkek fark etmez, tüm erkekler tüm kadınları sömürür. Bizzat erkek olmak ezen sınıftan olmanın nedenidir. Çünkü erkek de doğulmaz, erkek olunur. Patriarkal sistem onu erkek yapar.
Kadın bedeni, kadın emeği, kadınların kimliği erkeklerin üzerinde hak iddia ettikleri alanlardır ve erkekler bunların üzerinde tepinmekten vazgeçmezler. Bütün erkekler.
Bugün Türkiye’de kadınların yaklaşık yüzde 30’u ücretli alan dediğimiz kapitalist alanda çalışıp emeğini ücret karşılığında satabilme hakkına sahip. Oysa erkekler için bu hak doğuştan var. Kadınların kapitalist sisteme ulaşıp emeğini erkeklerden çok daha ucuza da olsa sermayeye satabilmesi için patriarkanın kurallarını delmesi gerekiyor.
Kadın işçilerin emeğinin erkek işçilerin emeğinden ucuz olmasının nedeni de patriarkal sistem. Çünkü kadınların esas yeri patriarkal sistem. Yani ev. Yani aile. Yani kocanın emrinin altı. Kapitalizm bunu biliyor ve kendi lehine kullanıyor. O bunu kullanırken onunla mücadele ettiğini söyleyen erkek işçiler, patronlar sınıfı ile işbirliği yapıyor. Ücretli alanda kadın işçilerin azlığı, çalışma şartları, erkeklerden ucuz işgücü olunması, iş yerinde terfilerde sorun yaşanması, çalışma hayatında cinsiyetçi kuralların olması, sendikaların cinsiyetçi olması vb. gibi.
Kadın emeğinin sömürüsü konusunda kapitalizm ve patriarka arasında zaman zaman uzlaşma, zaman zaman çatışma yaşanır. Kapitalizm ve patriarka arasında, kapitalizmin kendi içinde kriz üreten bir sistem olması, potansiyel işgücünün çalışan işgücünden fazla olması gibi nedenlerin etkili olmasından ötürü genellikle uzlaşma yaşanmakta. Ancak bu uzlaşma, sistemlerin çıkarlarına göre sık sık karşı karşıya gelmelerine de sebep olabilmekte. Böyle durumlar kadınlar lehine sonuçlar üretiyor. Her iki sistemin uzlaştığı günümüz gibi zamanlarda ise kadınlar için hayat her zamankinden zor oluyor. Çünkü kadınlar ya ücretli çalışma alanından uzaklaştırılıyor ya zaten düşük olan ücretler daha düşürülüyor; ya zor ulaşılan sosyal güvence ortadan kalkıyor ya da parçalı, uzaktan ve evde çalışma gibi kapitalist sistem ile patriarka arası üretim biçimleri icat ediliyor. Böylece iki sistem arasında karşı karşıya gelişler de durdurulmuş, her iki sistem açısından ortak, yeni çözümler bulunmuş oluyor.
Böyle zamanlarda okumuş-okumamış, kısmen de olsa bağımsızlığını kazanmış kadınların gönderildiği adres maalesef aile oluyor.
Kadınların emeklerinin karşılıksız ya da ucuz oluşunun yanı sıra, ücretli alanda çalışan kadın emeğinin örgütlülüğü de ayrıca sorunlu bir alan. Emeğin örgütlülük adresi olan sendikalar cinsiyetçi yol ve yöntemlerle var olmakta, grev ve direnişler dâhil kadın işçileri yok sayan dil, tarz ve örgütlenme modelleri ile yoluna devam etmekte ısrarcı, kendisini bu açıdan değiştirmeyen, durağan, kadın işçileri görüp örgütleyebilecek donanım ve araçlardan uzak, cinsiyetçi kurumlar olmakta diretmekteler.
Başta patriarkal sistem olmak üzere zaman zaman onunla ortaklaşan kapitalist sistemin çevirdiği bu hayat çarkının bize öğrettiği bir şey var. Emekçilerin de emekçisi, sömürülenlerin de sömürdüğü bir sınıf var: Kadınlar sınıfı.
İşte biz kadınlar 1 Mayıs’a bu kadar ağır koşullarda sömürülerek, ezilerek katılıyoruz.
1 Mayıs alanı herkesten önce bizim alanımız, en çok bizim sesimiz yükselmeli o alanda. Kapitalizmin ücretli sömürüsüne karşı bağıran erkek işçilerin ücretsiz sömürdüğü kesim olarak bizler, 1 Mayıs’ta patronlara ve erkek işçilere karşı aynı anda isyan ediyoruz.
Çünkü kadınları sömürenler sadece patronlar kulübündekiler değil. Kadınları esas sömürenler erkekler. Her evde olan koca, baba diye adlandırılan erkekler.
1 Mayıs alnında başınızı herhangi bir yöne çevirdiğinizde göreceğiniz sendikacı, işçi, işsiz, memur, esnaf erkekler.
Bu büyük dava nedeniyledir ki:
“Dünyanın bütün ev hanımları birleşin” demek için kadınlar 1 Mayıs’ta alanlara!