Somalı madenci Serkan Çaylak: “İşçi arkadaşlarımı örgütlenmeye çağırıyorum”
Soma’da iş katliamının yaşandığı Eynez ocağında “Ayakbaşı” olarak çalışan ve şimdi Dev Maden Sen’in örgütlenmesinde yer alan maden işçisi SERKAN ÇAYLAK ile facia sonrasında Soma’daki işçilerin ve halkın durumu, çalışma koşulları ve sendikal mücadele konularını konuştuk.
Siyasihaber: Ne zamandan beri madencisin?
Serkan Çaylak: 7 yıldır madenciyim. 2007’den beri madende çalışıyorum. Soma Kömür İşletmeleri’nin (SKİ) ocaklarında çalışıyorum sürekli olarak.
Kaza anında orada mıydın?
Hayır değildim, 2 saat sonra orada oldum. Ben gece vardiyasındaydım, o yüzden evde yatıyordum.
SKİ taşeron şirket, değil mi?
Evet. SKİ ve diğerleri TKİ’nin (Türkiye Kömür İşletmeleri) taşeronu. Üst işveren TKİ, ELİ (Ege Linyit İşletmeleri).
Yani sen maden işçiliğine başladığında hepsi taşerona dönmüştü…
1996 olması lazım… Hepsi özelleştirilmiş, ki SKİ’nin kendi sahasıydı orası. Sanırım 80’li yıllardan beri SKİ’nin orada bir sahası var. Orada Gerentepe Ocağı dediğim yerde bir sahası var… Soma’nın az üstünde, termik santralın az üstünde… Orada çalışmaya başladım, 2009’un Ekim ayına kadar. Yaklaşık 3 yıl kadar orada çalıştım. Sonrasında iş sözleşmesi, saha alımı falan… Eynez Ocağı’na devredildik. Tabii daha önce Ciner Grubu vardı. Ciner grubu ben işletemiyorum, SKİ’ye devrediyorum, dedi… SKİ girdi Eynez ocağına, hiç ihale olmadan.
SKİ’nin sahibi kim?
Can Gürkan. Babası Alp Gürkan’dı, oğluna devrettiğini söyledi. Böylece sıyırmış oldu işin içinden.
Eynez’in yanı sıra Işıklar ve Atabacası ocakları var SKİ’ye bağlı, değil mi?
Evet.
Şimdi iş katliamından kurtulan, geride kalan işçiler ne durumda?
İşçiler kaygı içinde. Çünkü 1 ay sonra maaşını alıp alamayacakları belli değil. Eynez ocağında çalışanlara 6 ay maaş sözü verdiler, üç ay çift maaş, üç ay tek maaş olarak. SKİ’nin Eynez’den hariç 2 ocağı daha var: Işıklar ve Atabacası ocağı. Bunlar hala açılmış değil. O ocakların işçilerine 3 ay maaş verileceği söylendi. Şimdi bu süre doluyor.
Yani bu iki ocakta çalışanlara bir ay sonra ücret verilmeyecek…
Evet, oralara 3 ay emniyet tedbirleri alınması için zaman verildi, tahkimatlarınızı yapın diye. Ama şu ana kadar MİGEM’den (Maden İşleri Genel Müdürlüğü) gelenlerin ya da Çalışma Bakanlığı’ndan gelen müfettişlerin nasıl rapor verdiği, rapor yazıp yazmadığı belli değil. Tamamen kamuoyundan gizli yürütülüyor işler. Böyle olunca da işçiler ne yapacağını bilemiyor. İşveren işçileri çağırıyor, “işe gelin” diyor ama yasal bir dayanak yok. “İster gel, ister gelme”… Seni gönüllü olarak çalıştırmak durumunda. Buna devlet de müsaade ediyor: Gönüllü çalışmayı kabul edenleri çalıştır!
Gönüllü ne demek?
Şirket sana zaten bu ay maaş veriyor. Onun üstüne günlük 30 milyon para alıyorsun.
Resmen açılmamış ve izinleri olmayan bir madende nasıl çalıştıracaklar işçileri?
İşte bundan dolayı “gönüllü”. Şirket yükümlülüğü üzerinden atacak. Gönüllü geldi bu işçi diyecek. Zaten şimdi bazı sorunlarla karşılaşıyoruz. Çalışırken kaza geçiren arkadaşlarımız var. Geçende bir arkadaşımız parmağını nakil bandına kaptırmış. Kaza tutanağı tutmamışlar. Ona demişler ki, “eğer kaza tutanağı tutarsak sen maaşını alamazsın.” Tabii aslında böyle değil. Tutanak tutulsa o şirket, yönetim gözaltına gidecek. “Demek ki sen daha emniyeti sağlayamamışsın” diye.
Ölenlerin yakınlarına ne söz verilmişti?
Ölenlerin yakınlarına, her aileye maaş, aileden bir kişiye kamu işyerlerinde iş verilmesi, Soma Yardımlaşma’dan para… Bu para zaten verildi.
Ne kadar verildi?
156’şar bin verildi. AFAD’da bağış olarak toplanan 46 milyar paradan verildi.
“Şehitlik” işi ne oldu? Ölenleri şehit kabul edeceklerini söylüyordu iktidardakiler…
Şehitlik işi kaldırıldı, artık öyle bir şey yok. Sivil şehitlik olmadı ama aynı haklardan yararlanacaklar, dendi. Ama o da henüz yürürlüğe girmedi. Artı her aileye ev verilecekti!
Verildi mi?
Hayır. Sadece 30 aileye Beşiktaş (İstanbul) Belediyesi ev verdi, kura çekilerek.
30 evi alanlar bir anlamda şanslı oldu. 156 biner lira da alındı. Bu durum insanları tatmin etti mi? AKP Soma çevresinde epeyce bir oy aldı. Bu kimilerini şaşırttı. Nasıl oldu bu?
S: AKP herkesi beklentiye soktu. Kazadan canlı kurtulan, ya da orada olmayan işçiler para geleceğini düşünüyorlar. Oysa onlara sadece 500’er lira ve erzak yardımı verildi. Onu da devlet değil, halkımız gönderdi. Esnafa faizsiz krediler verildi, mevcut kredilerin geri ödemesi durduruldu. Esnaf olsun, işçiler olsun, daha fazla yardım geleceğini umut ediyorlar. Bunun AKP kanalıyla geleceğini düşündükleri için oy vermek zorunda hissediyorlar kendilerini.
Önceki seçimlere göre AKP’ye daha fazla mı oy çıktı?
Daha az çıktı. Sandıktan diğer muhalif partilere daha çok oy çıktı.
CHP’ye mi oy çıktı? HDP’ye ne kadar çıktı?
CHP’ye çıktı. HDP’ye az çıktı. 200 kadar.
Türkiye Maden İş’in (Türk İş’e bağlı) bu iş katliamı sırasındaki tutumu çok tepki toplamış gibi görünüyor. Bu sendika hakkında işçiler ne düşünüyor? Bir saygınlığı kaldı mı?
Kesinlikle yok. Hala işçilerin orada kalmasının nedeni, yardım gelecek umudu. Yapılan TİS’den mahrum kalmamak. İşçileri korkutmuşlar: TİS’in haklarından mahrum kalırsınız, yardım alamazsınız, kömürünüzü alamazsınız, ayakkabınızı, çantanızı alamazsınız, prim haklarından yararlanamazsınız gibi şeylerle korkuttukları için işçilerimiz hala o sendikada kalmaya devam ediyor. Ama DİSK/Dev Maden Sen’in örgütlenmesi devam ediyor. İşçilerin önemli bir bölümü bize geçmiş durumda. Tabii işveren baskıları var. Mesela İmbat Madencilik (Soma’daki bir başka taşeron şirket) başta çok baskı yaptı ama bizim şikayetlerimiz, baskılarımız sonucunda “Tamam, işçiler istediği sendikayı getirebilir” dediler. Biz şikayette bulunduk, savcının karşısına çıkınca da “Tamam, biz öyle bir şey demedik, işçiler istediği sendikayı getirebilir” dediler.
Bu yardımlar, yardım beklentileri olmasa T. Maden İş’e üye olmaya devam eder mi, işçiler?
Kesinlikle etmez. Biz şu anda arkadaşlarımıza ulaşamıyoruz. Neden? SKİ ocakları çalışmıyor. Çalışan işçi sayısı belli. Ama buna rağmen bizim üyeliklerimiz çok iyi, günlük olarak 10’dan aşağı kesinlikle düşmüyor. Toplu toplu geliyorlar. Geçen Atabacası’ndan 30 kişi geldi. Herkes neyin ne olduğunu öğrenmeye başladı.
SKİ’de toplam kaç işçi var?
SKİ’de toplam 6 bin işçi çalışıyor. Bunun 3001’ini bulmamız gerekiyor. Ayrıca İmbat Madencilik’te de 4000 işçi var.
Dev Maden Sen orada da örgütleniyor, değil mi?
Evet. Orada da geçen hafta bir arkadaşımızı kaybettik. Onun cenazesinde, evine taziye gidenlere saldırı oldu DİSK’ten arkadaşlara. İmbat’ın güvenlik şefi, alkol dağıtıyor, işçi de olmayan kişilere, Türk İş’in köpekleri… orada o arkadaşlara saldırıyor. Sanırım polis de bunlara destek veriyor.
Dev Maden Sen’in örgütlenmesi nasıl gidiyor?
Yaptığımız mitingler, eylemler, basın açıklamalarına ilgi büyük. Son zamanlarda üye olmaya başlayanlar çok arttı, önceki 3 aya nazaran. Köy köy geziyoruz, bir kişi bile olsa görüşüyoruz. Avukatımızla, başkanımızla beraber… Onlardan da çok güzel tepkiler alıyoruz. Hepsi sendikaya eğilimli ama korkuyorlar. Daha çok işveren korkusu var. Çünkü halk genelde sindirilmiş. Sendikanın ne olduğunu bilmeyen insanlarız. Biz Türk İş’e üye olduğumuzda sendikanın ne olduğunu bilmiyorduk. Sendika bize neleri kazandırır, neleri kaybettirir? Bilmiyorduk. İşverenin yönlendirmesiyle üye olduk. İki sene sonra toplu sözleşme yaptılar. Ama toplu sözleşmede nelerin geldiğini bilmiyoruz. Haziran ayında tamamlanması gereken toplu sözleşme Kasım ayına kadar attı. Aradaki zam farkını yaklaşık 1 sene sonra aldık. İşyeri temsilcileriyle konuştuğumuzda onlar da bize “bilmiyoruz, bize de cevap vermiyorlar” diyordu. Toplu sözleşmeden aldığımız, sadece 200 milyon bir zam.
Normalde ayda ne kadar alıyordunuz, kazadan önce?
Kazadan 1 sene önce düz işçinin aldığı maaş, 800-900 milyonu geçmiyordu. Toplu sözleşmede düz işçiye yüzde 30, yedeğe yüzde 25, ikinci sınıf ustaya yüzde 20, birinci sınıf ustaya yüzde 15, çavuşa yüzde 10, diğerlerine de yüzde 5 zam geldi. Yani aşağıdan yukarıya kademeli olarak… o şekilde verildi.
SKİ kendisi taşeron ama onun da altında taşeronlar varmış, öyle mi?
TKİ üst işveren, alt işveren de SKİ, bir de onun altında oluşmuş taşeronlar var. Bunlar, işçinin, benim sırtımdan geçinen insanlar… İçerde, evrak üzerinde başçavuş olarak görünüyor, bunlar hakkında hiçbir işlem yapılamıyor. Hepsi ekip başı, başçavuş ya da dayıbaşı olarak bilinir.
Kaç kişi çalıştırıyor bunlar?
Bunlar taşerona göre değişiyor.
Bir resmiyeti var mı bunun?
Hayır, yok. Ustabaşı olarak görünürler, ekip başı olarak görünürler, ama aylık istihkakları, hak edişleri 25 ila 30 bin civarıdır. Üretim ayağındaki çalışmayı yürütürler. Ayak dediğim, üretimin yapıldığı, kömürün asıl çıkarıldığı yerde çalışır. 60-70 elemanı vardır. “Ben bu elemanları getirdim” der. Ama bu başından beri var olan bir uygulamadır. SKİ’nin başından beri vardır. Getirir elemanlarını, ayakta çalışır. Ayağın ilerlemesine göre para alır. Arkadan göçürtülerek kömür alınan yerdir bu ayak.
Bu dayıbaşı dediğimiz kişiler bir şey dediği zaman ne emniyetçi karışabilir, ne de üretim amiri karışabilir. Müdürden başka kimse müdahale edemez. Bunlara müdahale edilemediği için, bunlar sürekli ilerler, ilerleme başına para aldıkları için, arkada kömürü bırakırlar. Arkada kömürün bırakılması facia demektir, yangına neden olur.
Taşımayla görevli kim?
S: Taşımayla görevli yok. Bunlar zincirli konveyörlerden geçerler, sıralı bir sistem vardır. Onun önünde lastik bantlı konveyörler vardır, ta yukarı kadar taşırlar. 2-3 kilometrelik bir bant sistemi.
Yani taşıma tamamen otomatik. Peki, sen dedin ya, kömür kazılıyor, bırakılıyor. Bırakılan kömür ne oluyor?
Bırakılıyor orada, içten içe yanıyor, yangın çıkmasına neden oluyor sonra.
Neden böyle yapılıyor?
Kamu işletmesi olmadığı için… şirket işi olduğu için. Şirket çıkarabildiğini çıkarır. Çıkartamadığı zaman taş toprak ne varsa gönderir. Kömürü alamadığı zaman orada bırakır.
Anladım. Bırakılan kömür, zeminin altında kalan kömür. Kömür varken, çıkarmak ekonomik olmadığı için bırakıp geçiyor.
Evet. Aslında alt taşeron kömürü alsa şirket kazanacak, kömürü almazsa da kendisi kazanacak. O kolay çıkarılacak olanı alıyor, gerisini bırakıyor. O da böyle yangınlara, facialara yol açıyor.
Eğitimsiz çalıştırılanlar, 3-5 gündür çalıştırılanlar var diye bilgiler dolaşıyordu. Bunlar doğru mu?
Şöyle: Madene yeni giren arkadaşlarımız var. Bunlar 5 gün boyunca kurs görmek zorundalar ama bunu yer üstünde görmeleri gerekir. Yeraltına, madene de sadece ocağı tanımak, giriş çıkışlarını öğrenmek için indirmeleri gerekir. Bunlar öyle yapmıyorlar. 3 günlük ölen arkadaşlarımız var. Bu nasıl oldu? Geldiler ilk gün sigorta işlemleri yapıldı, ertesi gün çalışma eşyaları verildi, ertesi gün madene indiler, çalışmak için.
Yani gerekli eğitimi almadılar.
Normalde en az 5 gün eğitim almaları gerekir. 5 gün yeraltında çalıştırılıyorlar bunlar ama evrakta yukarda kurs görüyor gibi gösteriliyor. Bant altında temizlik yaptırılıyor, ayakların önünde taban almaya gönderiliyor, daralmış yerlerdeki tavanı almaya gönderiliyor. Ama hiç bilmeyen birisi için maden çok risklidir. Oysa Almanya’da bir işçi madene inebilmek için 3 ay eğitim alıyor. Yanımızda Demir Export diye bir maden var, yeni açılan, orası 1 aylığına Almanya’ya kursa gönderiyor.
Bizim çalıştığımız şirketlerde işçi 5 gün çalıştırılıyor, 5 günden sonra Celal Bayar Üniversitesi’nde 1 gün ders görüyor. Hepsi bu. Ondan sonra madene başlıyorlar. O 3 günlük arkadaşlarımız eğitimde gösterilirken yeraltına indirilmişler. Sadece gündüz vardiyasında çalıştırılabilirler. Yeraltına indirilip ayak önlerinde taban aldırılan, bant altında temizlik yaptırılan arkadaşlardır. Ve hala onların akibeti belli değil. Yasa çıkmadığı müddetçe onların yakınlarının tazminat ya da ölüm maaşı almaları mümkün değil.
Niye öyle?
Kayıtları var ama 3 günlük işçiler. Normalde ölüm maaşı alabilmek için 900 gün primi olmak zorunda. Şimdi bir yasa hazırlandı. Ölen 1 günlük işçi bile olsa tazminat ve ölüm maaşı alabilecek. Şimdi Meclis’te olan torba yasada var bu. Torba yasa çorba oldu, çıkarılmadı. 3-4 ay aksadı. Yasa çıkmazsa öldükleriyle kalacaklar ve yakınları hiçbir haktan yararlanamayacak.
Faciadan sonra güvenlik önlemleri alındı mı ocaklarda?
Şu an gönüllü çalışmaya giden arkadaşlar bile zorlanıyor. Gelen müfettiş, “siz ayağı açın, sonra biz gelip bakalım, ondan sonra çalışılır ya da çalışılmaz diye rapor yazalım” diyor, aşağıya inmeden. Oysa müfettişin çalışmayı kontrol etmesi gerekir. Ayağı açması için de arkadaşları zorluyorlar. Arkadaşlar normalde bir kasa atıyorsa tahkimat için 60 santime, onlara iki ya da dört kasa atacaksınız (daha hızlı çalışacaksınız, daha hızlı ilerleyeceksiniz), yoksa dışarıya çıkın diye baskı yapıyorlar. Faciadan önceki baskılar, faciadan sonra da devam ediyor.
Emniyet uzmanları, iş güvenliği uzmanları buna müdahale etmiyor mu?
Onların sözleri geçmiyor. Onların işi şu: öyle facia olursa onları içeri atarlar.
Yani onlar uyarıda bulunuyorlar ama sözleri geçmiyor, uygulatamıyorlar.
Uygulatmıyorlar. Neden? Çünkü işverenden maaş alıyorlar. Uyarsalar bile, bunların üzeri kapatılıyor, raporlara yazılmıyor, gizleniyor.
Bu facianın geleceği belliydi. Çünkü bir A panosu ayağı açıldı, 90 metre bir mekanize ayak açıldı… Evet ayağın açıldığı yerde metanın patlama gibi bir riski yok. Çünkü tamamen mekanize, hiçbir şekilde top atışı, elektrikli şeyler kullanılmıyor, hepsi grizu korumalı. Yalnız bu metanın gittiği yönde nasıl bir çalışma yapıldı, kimse bilmiyor. Ve facianın hemen öncesinde, 24-08 vardiyasında metan beş sefer ocağın enerjisini kesiyor. O gün sabaha kadar beş sefer ocağın enerjisi kesildi.
Ne demek o?
S: Yani metan olağanın üstüne yükseldiği an sistem enerjiyi kesiyor, ocağın başından sonuna kadar. Ama bunu sadece ayakta bulunan metan ölçen cihazlar kesiyor. Ayaktan metanlı hava yarım saatte çıkıyor, o metanın nereye gidip nerede biriktiği bilinmiyor. Belki de bu facianın olduğu yerde de metan oluşmuş olabilir. Çünkü yeraltında hiçbir patlama böyle büyük bir yangına neden olamaz. Trafo da olsa… Orada oksitlenen kömürün yanması sonucu da olsa böyle bir yangın oluşamaz. 10 dakika içinde bu gaz 500 ppm’e çıkamaz. Ki bizim cihazlarımız sadece 500 ppm’e kadar ölçebiliyor, bundan sonrasını ölçemiyor. Söylenene göre 3000 ppm’e kadar çıkmış.
Güvenlik sınırı ne?
50 ppm.
Şimdi açığa çıktı zaten. Bunlar tespit edilmiş ama raporlara geçirilmemiş…
Bunlar, faciaya gelmeden önce oluşturulan raporlar. Kamerada duman görünüyor ama kimse tespit etmiyor, kimse ilgilenmiyor. Kameralar şunun için kondu. İşçilerin erken çıkıp çıkmadığını ve ne kadar kömür çıktığını takip edebilmek için kondu. Genel Müdür evinden müdahale ediyordu, neden kömür çıkmıyor, diye. Kamera sistemleri bunun için kondu, güvenlik için değil. 16 kamera vardı yeraltında.
Ben bir ayağı olumsuz yönden durdurursam, bana hemen yukarıdan baskı geliyordu. Ben mekanize ayağın ayakbaşı ustasıyım. Orada olumsuz bir iş gördüğümde bandı durdurup bandın altındaki dökülen kömürü temizlemek gerekiyordu. Ama buna müdahale ediyorlardı, buna engel oluyorlardı. Üç vardiya amiri vardı, bu ayağı ancak ben durdururum, sen durduramazsın derdi. Durdurmazsan bant kopacak, sen bunu yarım saat engelliyorsun ama bu bant koparsa bir günümüzü alır. “Olsun, durdurma, koparsa kopsun, o benim sorunum değil” diyordu.
Burada çözüm ne? Ne yapılması gerekiyor?
S: Çözüm, kamu kurumlarının işi ele alması. Yani TKİ ve ELİ tarafından bu ocaklar emniyetli hale getirilmeli. Yoksa SKİ’nin teknik ekibi hiç yok. TKİ ve ELİ’nin yönetimine verilirse, bu işçiler işsiz kalmaz. En sağlıklı atölye ve kurumlar sadece bunlardadır. Bunlardan başka hiçbir kurum sağlıklı ocak açamaz.
Kısmi üretim verilen bantların ayakları yanmaz özellikte değil hala. Bizim Eynez ocağında 1000 metrelik lastik bir bant vardı, yandı. Aynısı Işıklar ocağında da var. En basitinden o bandın değişmesi gerekiyor. Ama hala o bant değişmemiş ve kısmi üretim izni verilmiş.
Bunlar, işletme tarafından yapılması gerekenler. İşçilerin ne yapması gerekir?
İşçilerin de örgütlenmesi gerekir. Artık o sarı sendikadan, vaatlerinden uzaklaşmaları gerekir. İnsanca yaşamak, insanca çalışmak her işçinin hakkı… Biz sadece para yönünden de demiyoruz. Her şey para değildir. Tamam, para yatarken de kalkarken de lazım ama bizim insanca yaşamaya, sosyal ortama ihtiyacımız var. Çünkü yeraltındaki olumsuz şartlar düzeltildiği zaman, düzgün moralli biçimde gideceğim.
Bunun için de tüm işçi arkadaşlarımı patronun uşağı olmayan, işçinin hakkını savunan Dev Maden Sen’de örgütlenmeye çağırıyorum.
Ayrıca Türkiye’nin her tarafındaki işçi arkadaşları, duyarlı insanlarımızı da Soma’daki işçilere destek olmaya çağırıyoruz.
7 Ağustos 2014
Röportaj: Siyasihaber.org / Halit Elçi