Hepimiz öfkeliyiz ve öfkemizi farklı şekillerde ifade ediyor, gösteriyoruz. Yaşanan bu adaletsizlik karşısında, bazı insanlar “Kahrolsun AKP polisi!” diye isyan ederken, diğerleri ise, bu işin sadece AKP sorunu olmadığını, AKP iktidarından önce de bu ülkede yargısız infazlar, işkenceler, suçsuz yere yıllarca cezaevlerinde çürütülen binlerce solcu-sosyalist insan olduğunu haklı olarak dile getiriyorlar. Adaletsizlik bizi öfkelendiriyor; kinleniyoruz ve “intikam” almak istiyoruz. İntikamımız adaletsizliği yaratan toplumsal koşullardan ve bu adaletsizliği devam ettiren politik kurumlardan ziyade kişilere yöneliyor. Sosyal medyada, Ethem’i vuran polisi öldürmek istediğini söyleyen yüzlerce mesaj okudum bugün. Oysa ki sorun sadece ırkçı, solcuları ve diğer kesimleri düşman gören “katil polis” sorunu değil. Daha köklü toplumsal, politik ve ekonomik adaletsizlikler üzerinden şekillenen ve Türkiye’nin özgün sorunlarıyla yoğrulmuş bir adaletsizlik sözkonusu.
Sorun daha çettrefilli olduğuna göre, olması gereken şey, ver yansın ettiğimiz bu topluma benzemeyen bir toplumu inşa etmeye çalışmak olmalıdır. Bu toplumu inşa mücadelesi verirken, kullandığımız araçlar, yöntemimiz; adalet, demokrasi, eşitlik ve özgürlük anlayışımız yaşadığımız toplumunkine benzememeli. Örneğin, size işkence yapan birine işkence yaparsanız, siz de işkenceci olursunuz ve insanlık suçu işlemiş olursunuz. Bu anlamda, kinimizi Ethem’i, Uğur Kaymaz’ı, Berkin’i, Ceylan’ı öldüren polislere değil, genel anlamda neoliberal kapitalizme, özel olarak da küresel kapitalist sistemin bir parçası olan ama kendine özgü özellikler barındıran Türkiye’deki sisteme yöneltmek zorundayız. Fazla uzatmadan; sivrisinekler ısırır ama aslolan bataklığı kurutmaktır. Bir de bataklığı kuruturken, farklı bataklıklar yaratmamak ve bataklığa dönüşmemektir aslolan.