Suruç Katliamı’nda görevi suiistimalden yargılanan Urfa İl Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmetler Büro Amiri Komiser Yardımcısı Ahmet Oğuz Davarcı, “İlçe müdürü bana kültür merkezinde uygulama yapılamayacağını söyledi. ‘Girişte uygulama yaptırma’ dedi” diyerek sorumluluğun kendi üstlerinde olduğunu vurguladı.
Urfa'nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015 tarihinde IŞİD’in yaptığı saldırıda 34 kişinin yaşamını yitirdiği katliama ilişkin 2 polis hakkında Suruç Asliye Ceza Mahkemesi tarafından açılan dava talimatla İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü. İl Emniyet Müdürlüğü Önleyici Hizmetler Büro Amirliği'nde Komiser Yardımcısı olarak görev yapan Ahmet Oğuz Davarcı ile Ali Koçak'ın “Görevi kötüye kullanma ve ihmal” suçlamasıyla yargılandığı davaya Koçak katılmazken Davarcı hazır bulundu.
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) üyesi avukatların katıldığı duruşma kimlik tespiti ile başladı. Ardından savunma yapan Davarcı, Suruç Katliamı döneminde ilçede Terör Büro Amiri olduğunu hatırlattı.
Suruç Katliamı’ndan bir hafta sonra hakkında soruşturma başlatıldığını belirten Davarcı, “İki tane mülkiye müfettişi ve iki tane polis başmüfettişine ifade verdim. Bunun sonucunda herhangi bir ceza almadım. Saldırının olduğu gün daha öncesinde 300-400 kişinin Suruç’a gelecekleri bize söylendi. Kobani’ye destek için geleceklerini söylediler. Bu şekilde İl Emniyet Müdürü Suruç’a görevlendirme yaptı. Bu olayda hakkımda üç iddia var. Birincisi, Amara Kültür Merkezi önündeki patlama öncesinde arama yapmamakla suçlanıyorum. Bu benim yetkim değil. Hiyerarşik meslek olduğu için; görev yaparken kanun ve üst emir görevlendirme yapar. Bu yetki o dönemin İlçe Emniyet Müdürü'ne aitti. Bu ihmalden dolayı ona da dava açıldı. Suruç Askeri Caza Mahkemesi’nde yürütülen soruşturma sonucunda 7 bin 500 civarından adli para cezası aldı” anımsatmasında bulundu.
‘Görüntüleri ısrarla çıkarmadılar’
Patlamanın olduğu gün yaşananları anlatmak istediğini aktaran Davarcı, “Sabah 08.00’de görev başı yaptım. Urfa TEM Müdürü Öykün İlgün ve İlçe Müdürü Mehmet Yapalal ile görüştüm. İkisi bana, ‘Sen cadde üzerinde şüpheli şahıslar üzerinde yaya olarak uygulama, inceleme yap’ dedi. Ben de kültür merkezinin bulunduğu cadde üzerinde uygulama yaptım. Bunu yaparken yanımda iki tane polis memuru vardı. O önemli MOBESSE incelendiği zaman net olarak elimde telsizle uygulama yapt��ğım görülüyor. Israrla dava sürecinde bu görüntüleri istememe rağmen kimse bu kamera görüntülerini çıkarmadı. Hatta o dönem MOBESSE'de çalışan Tanju Gündüz’e ona bu konu hakkında talimat da vermiştim. Görüntüleri ısrarla çıkarmadılar. Yaptığım GBT uygulamalarının sonuçlarına da ulaşılabilir. O gün il merkezinden takviye ekip gelmişti. Çevik kuvvet, 2 de TOMA gelmişti. Bunları ilçe müdürünün talimatı ile patlamanın olduğu yere 500 metre mesafede bulunan İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne yerleştirdim. Diğer yarısını da 600 metre ötedeki polis merkezine yerleştirdim. Yalnız ilçe müdürü bana kültür merkezinde uygulama yapılamayacağını söyledi. ‘Girişte uygulama yaptırma’ dedi. Sadece ‘şüpheli görürseniz müdahale edin, kimlik sorun sadece şüphelendiğiniz insanlardan’ diye talimat verdi” ifadesinde bulundu.
‘Delilleri ben topladım’
Davarcı, Katliamın olduğu 20 Temmuz gününe dair saat 12.00’ye kadar tüm kamera ve telsiz kayıtlarının dosyaya istenmesini talep etti. Davarcı, patlamanın ardından Suruç Cumhuriyet Savcısı’nın talimatı ile tüm kamera kayıtlarını kendisinin topladığını ve Şanlıurfa TEM Şube Müdürlüğü’ne imza karşılığında teslim ettiğini söyledi. Uygulama yapan tek görevlinin kendisi olduğunu savunan Davarcı, “Önlem araması yapılmadığına ilişkin iddiayı kabul etmiyorum” dedi.
‘İhmali olan herkes yargılansın’
İddianamede yer alan bir evrakta olduğu gibi IŞİD üyesi canlı bomba Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün “Çatışma bölgesine gideceği” yazmadığını ileri süren Davarcı, “Gelen yazıda sadece çatışma bölgelerinde faaliyet gösteren radikal terör gruplarına veya terör örgütleri kamplarına katılmak için illegal yollardan yurt dışına çıkabileceği yazıyor. Çatışma bölgelerinden kasıt Kilis, Hatay ve Gaziantep karşısında bulunan Suriye sınırında bulunan terör örgütlerinin kamplarıdır. Kaldı ki, bu kişi o gün Suruç ilçesine sırf eylemini yapmak için gelmişti. Zaten bu şahıs daha önce terör örgütüne katılmış. Bu şahıs zaten daha önce Adıyaman ilinde görülmüş. Adıyaman ilinden terör örgütüne katılmış bu şahsın takibini ilk önce Adıyaman İstihbarat Şube Müdürlüğü'nce yapılması gerekiyordu. İlk başta bu şahıs deşifre edilemese bile bu şahıs terör örgütünün kamplarına gitmiş, olay günü eylem yapacağı bombalar ile birlikte Gaziantep ilinden Şanlıurfa iline giriş yapıyor. İki ilçe geçiyor ve Suruç ilçesine giriyor. Adıyaman bu şahsı deşifre edemezse bile Gaziantep İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün bu şahsı deşifre etmesi gerekirdi. Diyelim onlar da edemedi Şanlıurfa İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün deşifre etmesi gerekirdi. Gelen yazıda canlı bomba saldırısı yapılacağına dair her hangi bir bilgi yoktur. Bu yazı Türkiye’nin 81 ilin tüm ilçelerine giden bir yazıdır. Ben gelen yazının gereğini yaptım. Memurlarıma tebliğ ettim. Ayrıca yazıda şahsın fotoğrafı da yoktu. Olmuş olsaydı dağıtılır ve ona göre arama yapılırdı. Bombalı terör eylemini önleme görevi esas olarak istihbarat birimlerinindir. Bu yaşanan olayda da tarafıma bombalı eylem yapılacağına dair her hangi bir bilgi verilmedi. Burada esas sorumlu bu şahsı deşifre edemeyen İstihbarat Daire Başkanlığı, kayıp olduğu Adıyaman İstihbarat Şube Müdürlüğü, eyleme geldiği şehir olan Gaziantep İstihbarat Şube Müdürlüğü ve eyleme geldiği il olan Urfa İstihbarat Şube Müdürlüğüdür. Ben bu eylemi gerçekleştiren şahsın kaybolduğu günden eylemi yaptığı güne kadar ihmali olan herkesin yargılanmasını istiyorum” diye konuştu.
‘Adıyaman istihbarat ve TEM’in görevidir’
Davarcı’nın savunması ardından müşteki avukatı Kazım Bayraktar, soru yöneltti. Bayraktar’ın “Şeyh Abdurrahman Alagöz hakkındaki istihbarat hangi tarihte geldi?” yönündeki soruna Davarcı, “Bu istihbarat evrakı değil, adli evraktır. 32 gün önce gelmiştir” yanıtını verdi.
Bayraktar’ın “Başka kişiler hakkında da yazılar geldi mi?” şeklinde ki soruya da Davarcı, “O dönem belki 50 belki 100 yazı geliyordu” dedi. Bayraktar’ın “Gelen istihbarat yazılarda söz konusu kişinin fotoğrafları geliyor muydu?” diye sordu. Davarcı, yazının gönderildiği birimin inisiyatifine bağlı olduğunu söyledi. Bayraktar’ın 5 Haziran İstasyon Meydanı’ndaki saldırıyı gerçekleştiren Orhan Gönder’in Adıyamanlı olduğunu hatırlatarak, Adıyaman çıkışlı kişilerin fotoğraflarının neden istenmediğini sordu. Davarcı, bu işlemin Adıyaman İstihbarat ve Terörle Şube Müdürlüklerinin görevi olduğunu belirtti. Davarcı, ellerinde saldırganların fotoğraflarının olması durumunda yakalanma ihtimali olduğunu, daha önce bu şekilde iki kişinin yakalandığını da söyledi.
Davarcı, saldırı değerlendirme tutanağının 31 Ekim 2015 tarihinde düzenlenmesi yönündeki soruyu, değerlendirme tutanağını düzenlemenin kendisinin görevi olmadığını, Şanlıurfa TEM tarafından tutulduğunu söyledi.
Müşteki avukat Gülhan Kaya da, Davarcı’nın önceki beyanlarını hatırlatarak, “Beyanında şahsın olay günü eylem için Suruç’a geldiğini söylemiştir. Bu bilgiye nereden sahip oldu?” diye sordu.
Davarcı, “Ben olayla ilgili şüpheli konuma düştükten sonra kendimi savunmak için araştırma yaptım. Bu şekilde öğrendim” yanıtını verdi. Avukatların soruları ardından duruşma sonlandırıldı. Duruşmaya dair kararı asıl davanın görüldüğü Suruç Asliye Ceza Mahkemesi verecek.
Ailelerin adalet talebi devam ediyor
Duruşma ardından Suruç Aileleri İnisiyatifi, Çağlayan Adliyesi önünde açıklama yaptı. İnisiyatif adına Suruç Katliamı'ndan yaralı olarak kurtulan Yasin Can, açıklama yaptı.
Adalet talebiyle Çağlayan Adliyesi önünde olduklarını belirten Can, davanın unutturulmaya ve hasıraltı edilmeye çalışıldığını vurguladı.
'Katilleri, sapıkları koruyan bir sistem var'
Ardından söz alan HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya da, adaleti gerçekleştirme mücadelesinden asla vazgeçmeyeceklerini bugün Çağlayan Meydanı'nda bir kez daha ilan ettiklerini dile getirdi.
Kaya, "Tecavüzcüleri, katilleri, katliamcıları korusanız da, biz er ya da geç adaleti gerçekleştireceğiz. Bu zulme sebep olan, parmağı olan herkesi ama herkesi er geç hesap vermek zorunda olacağı günleri gerçekleştireceğiz. Burada yine görüyoruz ki, hep suçluları, sapıkları, katilleri koruyan bir sistemle, zihniyetle karşı karşıyayız" diye belirtti.
'Tarihe not düşüyoruz'
Dava avukatlarından Kazım Bayraktar ise, hükümet ve bakanlıktan başlayarak tüm görevlilerin yargılanması talebiyle şikayette bulunduklarını hatırlattı. Bayraktar, şöyle devam etti: "Ancak ne var ki bugün onları yargılayacak bir yargı mekanizması yok. Belki bugün için yargılanmayacaklar ancak biz bu davalarda sadece sanıkların peşinde değiliz, tarihe bir not düşüyoruz."