Hayat bazen farklı zaman ve mekânlar arasında paralellik çizerek bizi şaşırtır. Tarihin bir döneminde dünyanın bir yerinde vuku bulan, başka bir zaman başka bir yerde yaşananla iki kaşık gibi örtüşür ve biz buna ‘tarihin tekkerrürü’ deyip hayret ederiz. Oysa tekerrür eden, siyaset biliminin tıpkı fizik kuralları gibi işleyen kanunlarından başka bir şey değil.
Gezi üzerine sayısız yazı yazıldı, analizler yapıldı ama 2006’da Meksika’nın Oaxaca kentinde patlayan isyan ile akrabalığı üzerine bir şey söylenmedi, bildiğim kadarıyla. Benim de bunu farkedebilmem için, ta Oaxaca’ya kadar gidip bu muhteşem kentin güzel insanlarından canlı tanıklıklar dinlemem gerekiyormuş.
8 yıl önce Oaxaca’da neler olmuştu, hatırlayalım: Sendikalı öğretmenlerin her sene mayıs ayında, çalışma şartlarının iyileştirilmesi için yaptıkları geleneksel eylem 25’inci yılına girmişti. Genellikle kent merkezinde bir kaç hafta süren ve ufak tefek hak kazanımlarıyla sonuçlanan oturma eylemi/grev, bu sefer iktidarın gaddar tavrı nedeniyle bambaşka bir boyuta ulaşacak, direnişler tarihinin kilometre taşlarından birine dönüşecekti.
İki sene öncesinde şaibeli bir seçimle iktidara gelmiş olan eyalet valisi Ulises Ruiz, her seferinde hükümetin başını ağrıtan bu eylemin ‘kökünü kazımak’ ve öğretmenleri ilelebet kent meydanından kovmak hevesine kapılır. Binlerce öğretmenin Zocalo denen tarihi meydanı işgal ettiği günlerde, 14 Haziran sabahı erken saatlerde 3 bin polisini eylemcilerin üzerine sürer. Polisin vahşi saldırısı sonucu 100’den fazla insan yaralanır, sokak çatışmaları patlak verir. Yüzbinler sokağa dökülür.
Eylemcilerin hedefi artık, zaten kentin tarihini yok eden yıkımlar, ‘kentsel dönüşüm’ ve kenti sermaye çevrelerine peşkeş çekme çabaları, ayrıca yerli halklar üzerinde uyguladığı baskılar yüzünden yeterince nefret çeken Vali Ruiz’dir. Eylem büyük bir halk isyanına dönüşürken, ücret artışı gibi talepler yerini valinin istifası, sorumluların yargılanması gibi taleplere bırakır. Her kesimin temsil edildiği Oaxaca Halk Meclisi (APPO) kurulur, taleplerin sayısı artar. Kısa sürede tabandan örgütlenen özyönetim birimleri kentte kontrolü ele geçirir; belli başlı yerlere barikatlar kurulur ve polis tamamen eylem alanının dışına atılır.
Sonrasında eylemcilere karşı silahlı sivil militer grupların kullanılması, helikopterden kalabalığa kimyasal gaz atılması dahil olmak üzere devlet şiddetini giderek arttıracak, eylemler boyunca 20’nin üzerinde insanın canını alacak, ama her şiddet girişiminden sonra katılım daha da artacak ve kentteki fiili işgal eylemi aylarca sürecekti.
Bu direniş destanının sanat, sinema, edebiyat gibi alanlardaki çiçeklenmeden sokaklardaki graffiti patlamasına kadar gündelik hayata kattığı yaratıcı enerji bir yana; isyan sayesinde bir çok hak kazanılmış, örneğin köylerde yaşayan yerli halklar ilk kez kendi dillerinde eğitim hakkı elde etmiş, eyalet ve ülke genelinde önemli değişimler tetiklenmiş. Özetle bir Oaxaca’lının dediği gibi, “Hiçbir şey eskisi gibi olmamış”.
Kazanımları üzerine çok şeyler yazıldı, ama asıl 2006’dan bu yana Oaxaca’da neler oldu? Ne yazık ki orası pek iç açıcı değil. İsyanın içinden doğan siyasi hareket zamanla sönümleniyor, lider kadrosunun basiretsizliği, kısa vadeli hesapları, siyasi örgütlerin elde edilen kazanımlardan nemalanma çabası havayı giderek tersine çeviriyor. 2006 hareketi halkın neredeyse çoğunu karşısına alan bir içerik kazanıyor.
Oaxaca isyanı üzerine belgesel de yapmış olan bir STK’nın çalışanlarından Clara’ya soruyorum, “Sence isyanın geride bıraktığı en önemli miras ne?” diye. Cevabı çok tanıdık: “Farklı kesimlerden insanlara ilk kez yanyana gelmeyi, birbiriyle iletişim kurmayı, ötekini tanımayı ve ortak talepler için ortaklaşa hareket etmeyi öğretti.”
Bu yazı Özgür Gündem Gazetesi’nden alıntılanmıştır.