Kuzey Ormanları Savunması, son dönem hükümet politikalarının ekonomiyi inşaat temeline oturtmasıyla birlikte gemi azıya alınan doğa katliamını görünür kılmak ve bu cinayetler serisinin karşısında durmak için, başta ucube mega projelere karşı olmak üzere İstanbul ve kuzeyi genelinde çeşitli çalışmalar yürütüyor. Ekosistemler tahribatının makro düzeyde ölçüsünü ortaya çıkarmak ve her türlü canlılığı, hem de kısa vadede ne kadar büyük tehlikelerin beklediğini gözler önüne sermek her çalışmamızın ortak noktasıydı. Zaman ilerledikçe çevre tahribatının çehresi değişti; İstanbul dışından da temasa geçtiğimiz çevre mücadelelerini birlikte düşününce gördük ki; aslında tehlike Kuzey Marmara için yazılmış bir ölüm fermanından geliyordu. Korkunç bir tablo ile karşı karşıyaydık, fakat doğaya karşı saldırı, atağa geçtiği her noktada mücadeleden hiç vazgeçmeyecek bir kitleyi karşısında buluyordu. Geleceğimizi koruma çabamızı ortaklaştırmalıydık. Böylece örgütleme aşamasının ilk ayağı Ağva ziyaretimiz olanKuzey Ormanları Savunması Marmara Forumu fikri ortaya çıktı.
Doğa ve çevre savunusunun ancak kitlesel bir karşı koyuşla mümkün olduğu günlerden geçiyoruz. 27 Nisan’da TMMOB Mimarlar Odası Dış Karakol Binası’nda gerçekleşecek Kuzey Ormanları Savunması Marmara Forumu, sadece İstanbul’da değil, İğneada’dan Ağva’ya Kuzey Ormanları ve Marmara’nın tüm bölgelerinde süren çevre mücadelelerini birleştirme ve birbirlerine hızlıca destek verebilecekleri bir ağ oluşturma amacı taşıyor.
Forumun örgütlenmesi çalışmaları kapsamında geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’un saklı zenginliklerinden Ağva’yı ziyaret ettik. Ağva’da doğa ile iç içe süren yaşam ve bölgenin ekosistemi de, İstanbul’un kalan diğer son yeşil alanları gibi çığrından çıkmış rant politikaları ve çelişkili planlamaların tehlikesi altında. Bu tehlikelerin bir kısmı şimdiden gözlenebilir kötü sonuçlar üretmişken, asıl tahribat Şile – Ağva Yolu Projesi ve Ağva’ya yapılacak iki dev baraj ile gerçekleşecek.
Kalkınma seviciliğinin ve kısa ömürlü çözümlerin kıskacında Ağva
Ağva Sürdürülebilir Turizm ve Çevre Platformu’ndan Haşim Atasoy’un rehberliğinde gezdiğimiz Ağva; ormanları, doğa yürüyüşü parkurları, dünyaca ünlü mantar yetişme bölgesi, oldukça geniş kumsalı ve beldeyi sulayan ve 500 metre mesafe ile Karadeniz’e dökülen ırmakları Yeşilçay ve Göksu ile, insanın dokunmaya kıyamayacağı bir güzellik. Geçim kaynakları arasında turizm, fındıkçılık ve odun kömürü üretimi yer alan Ağva, sunduğu doğal yaşam ve kültürel etkinlik çeşitliliğiyle korunması, sakınılması gereken bir bölge. Gözü dönmüş inşaat projeleri ise burayı yeşil cennetinden beton cehennemine dönüştürecek.
Ağva
Adeta sistemli bir yok ediş politikasının tahrip edeceği Ağva’yı yakın gelecekte bekleyen en büyük tehlike Şile – Ağva Yolu Projesi. Projeyi gerçekleştirmeyi düşünen şirketler ise; doğa katili 3. havalimanı, Çoruh Nehri’ni dert yatağı haline getirecek Yusufeli Barajı (konuyla ilgili haberimizi okumak için tıklayınız) ve Hasankeyf’i sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı, Taksim Yayalaştırma Projesi ve İstanbul (Gebze) – İzmir Otoyol Projesi’nden tanıdığımız Cengiz İnşaat, Kalyon İnşaat ve Makyol İnşaat. 50 metre genişlikte (iki şeritli bir yolun ortalama genişliği 10 metre) 6 şerit olarak planlanmakta olan proje, Ağva merkezinin bir kaç kilometre güneyinden beldenin dışındaki doğal alanı ve ekosistemi parçalayarak geçecek ve beraberinde getireceği imarlaşma tehlikesiyle bölgede geri dönüşsüz bir yıkım yaratacak. Yüzeyindeki taşların üzerine dinlenmeye çıkan su kaplumbağalarını, bir çok çeşit kuşu ve karacaların gezdiği ormanların içinden geçen bir nehir düşünün. O nehrin adı -yukarıdaki haritada solda ve aşağıdaki fotoğrafta görülen- Göksü ve bu projenin sahipleri Göksu’nun üzerine viyadük inşa edecek.
Göksu
Viyadük teknenin hemen arkasındaki noktaya inşa edilecek.
Ağaç kurutan, şelale yutan regülatör
Ağva’nın karşı karşıya olduğu ve etkisini bir süredir yaşadığı tehlikeler sadece bu projeyle sınırlı değil. Rehberimiz Haşim Bey’den, Göksu ve bölgedeki bir diğer nehir Çanak’ın üzerinde, Yeşilçay Projesi kapsamında inşa edilen İsaköy Regülatörü’nün marifetlerini de öğreniyoruz. Regülatör, su akışını kesme işleviyle yaz aylarında Göksu’yu göl haline getiriyor ve akışkanlığını kaybeden su hızla kirleniyor. Bu kirlenmenin önüne geçmek için yapılan arıtma tesisi ise bölgede “arıtmama tesisi” olarak anılıyor, çünkü defalarca başvurulmasına rağmen tesisteki aksaklık giderilmiş değil. Rengi kırmızıya dönen kirli su yeniden nehre veriliyor ve bu devridaim Göksu’nun çeşitli noktalarında ağaçların kuruyup canlılıklarını yitirmesiyle sonuçlanmış durumda.
Göksu kenarındaki kurumuş ağaçlardan biri
Bitmedi. Regülatörün bir diğer icraatı ise, su biriktirme ve yönlendirme işleviyle nehir suyunun yükselmesi sonucunu getirerek bölgedeki bir şelaleyi ortadan kaldırmış olması.
İlk fotoğraf, yöre halkının bir zamanlar varolan şelaleyi resmettiği bir bina duvarının. İkinci fotoğrafta ise “şelale”nin bugünü görülüyor. Kırmızı çizgi şelalenin tepe noktasını gösteriyor. Kirmizi çizginin hemen altına dikkat edilirse, duvar resminde açıkça çizilmiş olan şelalenin odun kazıkları hala seçilebiliyor. Şelalenin kıyısında, sosyal kullanım amacını taşıdığını öğrendiğimiz -fakat şu an ağaç gövdesinden ayaklar ve tuğladan ibaret görünen- bir yapı ve hemen önündeki paslanmış, bir oturağı kopmuş salıncak buranın önceleri şelalenin insanla bütünleştiği bilgisini veriyor. Fakat şimdiki terk edilmişliği, ve doğanın kendine ait olanı geri alma gücü, insana Çernobil felaketinin yaşandığı Pripyat’taki hüznü yaşatıyor.
Kültürü, doğayla iç içe yaşamı ve ekosistemleri yük gören “gelişme”
İstanbul’un su sorununu çözmek amacıyla Ağva’ya yapılması planlanan dev barajlar ise beldenin doğal zenginliklerini ve ticari faaliyetlerini önemli ölçüde yok edecek. Biri için 100 metre duvar yüksekliği öngörülen barajların inşası; bölgeye ekonomik faaliyetlerinden birini kazandıran fındık tarlalarını, kamp alanlarını, doğa yürüyüşü parkurlarını; 30-40 metrelik bir seviyeye yükselmesi beklenen baraj suyunun altında bırakacak. Bölgenin dünyaca ünlü mantarlara ev sahipliği yapan noktaları ve bir diğer geçim kaynağı olan mangal kömürü üretimi ise ciddi risklerle karşı karşıya kalacak.
Ağva, kalkınma odaklı şehirleşmenin ve canlılığın ömrüyle karşılaştırıldığında komik kalan sürelerde susuzluğa çare arayan projelerin kıskacında. Doğayı sırtında bir yük, önünde bir engel sayan zihniyetin neden terk edilmesi gerektiğine dair sayısı bilinmeyen cevaplardan bir diğeri. Aynı zamanda neden doğa için mücadele edilmesi gerektiği sorusunun da cevabı.
Ağva’dan ayrılmadan önce Haşim Bey ile beldenin hakim tepelerinden bir diğerine doğru hareket ediyor ve ormanın içinden asfalt dökülmeden geçirilmiş bir yolda ilerliyoruz. Fakat bir noktada orman duygusubizi araçtan çıkarıyor ve insanın, kendi varlığını doğanın bir parçası olarak görmesini ve deneyim etmesini engelleyen yaşam biçimlerinin kötücüllüğünü unutuyoruz.
Kuzey Ormanları Savunması