SEÇTİKLERİMİZ- Deniz Yıldırım’ın yazısı: Bugünün sorunu YAE (Yetmez ama evet) değil YEA (Yenilgi Aydınları) tutumu
Kuşkusuz bugünün en önemli görevi Saray Rejimi’ni ve onun etrafında örülen yağma-talan ekonomisini, diktatörlüğü ve dinci toplumsal dayatmaları durdurmak. Ve kuşkusuz bu bir siyasal örgütlenmeyi, siyasal mücadeleyi dayatıyor.
Bu siyasal mücadelenin önemli hedefleri var, olmalı. Ekonomik ve sosyal talana karşı durmak, dinci toplumsal dayatmayı kırmak ve diktatörlük karşısında bir halkçı – demokratik cumhuriyet mevzisi yaratmak. Cepheyi genişletecek, rakibi yalnızlaştıracak önemli görev alanları bunlar.
Bu görev alanlarındaki mücadeleyi tamamlayan en önemli unsurlardan birisi de ideolojik önderlik ve ideolojik mücadele. Bugün ideolojik mücadelede yığınağın nereye yapılacağı konusunda netleşmemiz gerekiyor.
Önce anımsatma: 14 yıllık AKP iktidarını hep 2 devirde ele alıyorum. Birinci dönem, kendisinin İslamcı bir gündeme sahip olmadığı, demokrasiyle barıştığı, darbelerle mücadele içinde olduğu fikrini yayma ve bu arada iyiden iyiye yerleşme dönemiydi. Kendileri buna “tasfiye” dönemi diyor; doğrudur. Çözülen Cumhuriyet’e son darbeyi vurma devriydi.
Bu noktada ideolojik sahada AKP’nin değiştiğine, “bir şans vermek gerektiğine, çevrenin ezilen güçlerinin merkezin otoriter-baskıcı-bürokratik vesayetçi-statükocu güçlerine karşı demokrasi mücadelesi verdiğine” toplumu ikna etme; AKP’nin önünü açma, bugünlerin zeminini hazırlama görevini liberal aydınlar üstlendi. AKP’nin bunu yapabilecek aydınları yoktu; liberallerin bu görevi yerine getirmesine muhtaçtı.
Ve bu aydınların çarpık tarih ve siyaset okumasının vardığı yer, İslamcı bir dikta partisine“demokrasi getiriyorlar” masalıyla kamuoyu oluşturmak oldu ve çöktü.
Bu çöküş tutumunun en somut özeti ise, 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumu sırasında aldıkları YAE, yani Yetmez Ama Evet tutumuydu.
Gelelim bugüne. Bugün AKP’nin ikinci devrini yaşıyoruz. Bu devir, bütün gücün Saray etrafında yeniden yapılandığı diktacı bir karakter taşıyor ve ideolojik özünü artık liberalizm değil net dincilik oluşturuyor. Her şey yerli yerine oturuyor.
Bu noktada siyasal mücadelede baş düşmanı saptamak ve buna karşı en geniş yığınağı yapmak gereği ortada. Bunu yaparken eskinin ideolojik hayaletleriyle boğuşmak yerine, bu dönemin ideolojik alandaki tehditlerini yeniden saptamak ve buna karşı mücadele vermek hayati önemde.
Yeni dönemin ideolojik tehdidini açacağım. Ancak önce bu yazının yazılma sürecini öne aldıran bir tutumu açmama izin verin.
Neden Bu Yazı?
Muhalif çevrelerimizde, çeşitli köşelerde, sosyal medyada uzun süredir giderek yayılan bir eğilim var. Bu eğilime göre bugün yaşadığımız her şeyin sorumlusu liberaller, Yetmez Ama Evetçiler. Giderek karikatür bir hal alan bu tutum, hem AKP’yi/Saray’ı tehdit unsuru olarak olduğundan da küçük göstermeye, hem de liberalleri olduğundan daha büyük etkide sunmaya yarıyor. Bir de giderek gerçek mücadelenin, gerçek tehditlerin üzerini örtmeye.
Kuşkusuz AKP’nin liberal yorumlarıyla mücadele kadar, bugün Saray Rejimi’ne karşı liberalizm sınırlarına hapsolmuş/hapsolacak muhalefet çerçeveleriyle, anlayışlarıyla da mücadele önemlidir. Buna karşın bugünün baş sorusu şudur: çökmüş, tükenmiş, bütün tezleriyle tarihin yenilgi defterine adı yazılmış bu aydınlar grubu üzerinden her şeyi açıklamak; bugünün görevleriyle yüzleşmeyi erteleyici ve somut durum karşısında somut tutumlar geliştirmeyi engelleyici-daraltıcı bir hal yaratıyor mu, yaratmıyor mu?
Bence yaratıyor. Her şeyi YAE’ye bağlayan analizler, hem asıl düşmanı görünmezleştirmeye hem de ideolojik bir hayaletle kılıç savaşına girmeye yarıyor. Oysa her devri kendi somutluğunda ele almak ve her alandaki mücadeleyi de bu somut tehditlere göre yeniden güncellemek gerekiyor.
Bugünün ideolojik alandaki somut tehdidi nedir öyleyse?
Şöyle açalım: bugün ideolojik mücadelede karşı tarafa, Saray Rejimi ve onun dayanaklarına karşı bir ideolojik mücadele öncelikli değil. Saray ve rejimi ideolojik alanda zaten yenilmiş durumda; bir Nazi propaganda aygıtından farksız olan medyası ile sadece yalan üzerine kurulu bir iktidarla karşı karşıyayız. Bugün AKP’nin ikinci devri; tasfiyeden sonra Saray etrafında yeni rejimi inşa devri ve bunu yaparken ideolojik cephaneden yoksunlar. Biraz Metiner, biraz Tayyar; üstüne Barlas koyun; AKİT’le, küfürle, hakaretle soslayın; Ceceli, Alatlı ve Kazaz’ı da eklediniz mi, buyrun size Saray Rejimi’nin ideolojik cephanesi. Bu yüzden orayı geçelim bir kere.
Zira Saray ideolojik alanda üstünlüğünü yitireli çok oldu; vurguluyorum, özellikle de bizim, muhalif saflarda karşı tarafla ilgili kafa karışıklığı bitti, ne olursa olsun iyidir. Bu yüzden sopayla yönetiyor; bu yüzden sopayı dincilikle bütünleştiriyor. Halkın yarısını sopayla, yarısını dincilikle yönetme stratejisi; sürüyor.
Buna karşın Saray’ın muhalif saflarda ideolojik geri çekilmenin, üstünlüğünün devamlılığını sağlayan bir avantajı var hala. Doğru saptayalım: bu avantaj artık muhalif saflardaki liberalizm ya da YAE’cilik değildir. Bugünün muhalif saflardaki temel ideolojik meselesi; YEA tutumudur; yani Yenilgi Aydınları meselesi.
YEA, yani Yenilgi Aydınları
Nedir yenilgi aydınlığı? Neden yenilgi aydınları ve aydınlığı tutumuyla mücadele başat mesele haline gelmiştir?
Yenilgi aydınları (YEA), üç kategoride ele alınabilir.
Kuşkusuz birinci kategoride, gerçekten yenilmiş aydınlar ve onların ideolojik tutumları vardır. Yetmez ama Evet tutumu ve bu tutum etrafında zamanında AKP aklaması yapan aydınlar, liberaller, bugün Saraycı olmayan muhafazakarlar bu kapsamdadır. Tarihsel tezleriyle, siyasal okumalarıyla yenilmişlerdir. Ancak YEA’nın kapsamı, YAE’den daha geniştir bugün.
YEA’nın ikinci kategorisinde, “yenildik, bittik, bu iş geri dönmez, diktatörlük bizi ezip geçecek”şeklinde özetleyebileceğimiz ve benim bugünün asıl ideolojik sorunu olarak gördüğüm tutum var. Sadece karamsarlık bilgisi yayan, gerçekliğin de ötesinde bir algı yaratan ve bu anlamda Saray Rejimi’nin kalıcılığı fikrine, “karşısında bir şey yapılamaz” tembelliğine fikri altyapı hazırlayan tutum budur. Yenilgi aydınları, halkı “yenildiniz” fikrine ikna görevini “muhalefet” kılığında sürdürerek Saray karşıtı bir Saraycı pozisyona sıkışmaktadır. Evet gidiş kötüdür, evet gerçekçi olmak iyidir; ancak gidişin kötülüğünü kendi buhranlarıyla birleştirerek, bunalımlarını köşelerine taşıyarak yazan yenilgi aydınları, halkın karamsarlığını derinleştirmektedir. Sağda solda “koca koca yazarlar, aydınlar böyle diyorsa biz ne yapalım?” cümlelerini hala duymadıysanız, biraz çevrenizle konuşabilirsiniz.
YEA’nın üçüncü kategorisinde ise “sadece teşhis” aydınları var. “Şunu yapıyorlar, çünkü” dışına çıkamayan; topluma önderlik, öncülük yapamayan; sadece çöküşü gösterip çıkış yolu aramayan her tutum bu kategoridedir. Bugün “ne yapmalı?” sorusu etrafında ideolojik mücadeleye katılmayan, toplumsal genişleme, örgütlenme ve siyasal çıkış yollarına odaklanmayan, sadece karamsarlık ve çıkışsızlık fikrini yaygınlaştıran her aydın tavrı Yenilgi Aydını tavrıdır.Aydın, adı üstünde karanlığı derinleştiren değil, yarandır; aydınlatan ve aydınlığa kapı açandır. Yenilgi Aydını, aydın olma vasfı konusunda da yenilmiştir.
Hayır, çıkış vardır; hayır Saray düşündüğünüz kadar kuvvetli değildir. Hayır, biz bu gidişi durduracağız; halkın cumhuriyetini kuracağız.
Şunda açıkça netleşelim öyleyse: bugünün asıl ideolojik görevi, bu irade etrafında halkı örgütlenmeye çağırmayan, yenilgiyi şiar edinmiş YEA tutumu ile mücadeledir. YAE, liberal hayalet elbette güçlenmek, muhalefeti biçimlendirmek isteyecektir; ancak özgüvenli tutum; bugün YAE’ci çaresizliği de etkisizleştirmeye ve kendi enerjisi içinde eritmeye muktedirdir. Asıl meselemiz, yenilgiyi kabullenenlerle, derinleştirenlerle, halkı yenilgiye ikna edenlerledir.
(Bu yazı ABC Gazetesi'nde 9 Temmuz günü yayınlanmıştır)