Kapitalizmin şu ana kadar görülen en derin krizi olarak nitelenen 1929–33 krizi sırasında işsizlik resmi olarak ABD’de yüzde 25’e kadar çıkmıştı. Bugün resmi oranlar bu düzeyde olmasa da özellikle de kadın ve genç işsizliğinde bu oranların bazı ülkelerde çok aşıldığı görülüyor. Bu durum üstelik 1970’lerde olduğu gibi azgelişmiş ülkelerle de sınırlı değil. Tam tersine tıpkı yüksek borç stokları sorunu gibi, işsizlik de günümüzde daha çok metropol kapitalist ülkelerin ağırlıklı bir sorunu gibi duruyor.
En Büyük İşsiz Ordusu: Kadınlar
Eurostat 2012 verilerine göre kadın işsizlik oranının en yüksek olduğu ülkeler sırasıyla; Yunanistan (yüzde 28,1), İspanya (yüzde 25,4), Portekiz (yüzde 15,8), Slovakya (yüzde 14,5). En düşük olan ülkeler ise Norveç (yüzde 2,8) Avusturya (yüzde 4,3), Almanya ve Hollanda (yüzde 5,2). Bu tabloda Türkiye’nin yeri ise yüzde 9,4 ile ortalarda bir yerlerde. Ancak bu oranın gerçeği yansıtmadığını kadın işgücüne katılım oranının erkeklere göre üçte iki düzeyinde daha düşük olduğu gerçeğinden hareketle anlamak zor değil.
Öyle ki 27 AB ülkesinde 2011 yılında işgücüne katılım oranı yüzde 71,2 idi. Bu oran erkeklerde yüzde 77,6, kadınlarda ise yüzde 64,9. Türkiye’de ise TÜİK verilerine göre bu oran genelde yüzde 50 (Aralık 2012), ancak erkeklerde yüzde 71 iken kadınlarda ise sadece yüzde 30 civarında. Yani bu ülkede çalışma çağında olan her üç kadından sadece bir tanesi iktisadi olarak aktif durumda. Bir başka anlatımla Türkiye’de her üç kadından ikisi iktisaden bağımsız değil, geleneksel ailede cinsiyet rollerinin mahkûmu olarak yaşıyor. İktisaden bağımlı olmayanların ne tür işler bulabildiği ve hangi çalışma ve ücret koşullarında çalıştığı, nasıl bir ayrımcılığa uğradığı ise ayrı bir tartışma konusu.
Genç İşsizliği Artıyor
Gençlerin işsizliği ile ilgili veriler ise kapitalist düzenin ne gelişmiş ne de azgelişmiş modelinde gençlere iş, istihdam olanağı veremediğini ve hızla gençleri içinde yaşadıkları topluma yabancılaştırdığını ortaya koyuyor.
Öyle ki dünya genelinde gençler, yetişkin işsizlerden üç kat daha fazla işsizlik gerçeği ile karşı karşıyalar. Örneğin 15–24 yaş arası gençlerin yaklaşık üçte ikisi işsiz. Bu genel ortalama. Ama oranlar gelişmiş kapitalist ülkelerde de çok iç açıcı değil. Avrupa’da bu gruptaki gençlerin işsizliği yüzde 7,6 (Hollanda) ile yüzde 46,4 (İspanya) arasında değişiyor. 2011’de çalışmayan, eğitim veya yetiştirme programlarında olmayan 15–24 arası yaş arası gençlerin AB’de ortalaması yüzde 12,9, Hollanda da yüzde 3,8, Bulgaristan’da yüzde 22,6.
Keza Avrupa’da 2012 yılında 25 yaş altı genç işsizliği oranı, AB-27’de yüzde 22,8 ve Avro Bölgesinde yüzde 23,1. Genç işsizliğinin en yüksek olduğu ülkeler beklendiği gibi; Yunanistan (yüzde 55,3), İspanya (yüzde 53,2), Portekiz (yüzde 37,7), Slovakya (yüzde 34). En düşük olduğu ülkeler ise; Almanya (yüzde 8,1), Avusturya (yüzde 8,7), Hollanda (yüzde 9,5). Yine Eurostat verilerine göre bu oran Türkiye’de 15,7.
Diğer yandan örneğin Türkiye’de bu oranın gerçeği yansıtmadığını gençlerin işgücüne katılım oranının düşüklüğünden biliyoruz. Bu ülkede yaklaşık 4,5 milyon üniversite öğrencisi, 900 bin civarında asker ve çok sayıda mahkûm, genç yaş grubu içinde olsa da bu konumlarından dolayı işsiz sayılmıyorlar. Bu kesimler de dâhil edildiğinde Türkiye’deki genç işsizliği oranının yüzde 30’u bulması beklenir.
İşsizlik sorununun gelip geçici iktisadi dalgalanmalar ya da üretimi olumsuz etkileyen doğal felaketlerden öte kapitalist üretim tarzına içkin bir sorun olduğunu biliyoruz. Kapitalist üretim tarzındaki uzlaşmaz sınıfsal karşıtlıklar, plansız kaynak tahsisi ve kâr güdümlülüğü işsizliği sürekli gündemde tutuyor.
Diğer yandan aynı etnik ve dinsel gruplardan gelseler dahi, kadınlar ve gençler, hâlihazırda ötekileştirilen grupların “ötekileri” olarak yaşamak durumunda kalıyorlar. Dolayısıyla işsizlik gibi iktisadi olguların açıklanmasında, etnisite ve ırk kavramları ile birlikte, cinsiyet ve yaş olguları da karmaşık ve oldukça girift bir durum sergiliyor. İnsanlar için trajik sorunlar yaratan yeni ırkçılık gibi, işsizlik olgusu da iktisadi temelde açığa çıkmakla birlikte yarattığı hasar itibariyle farklı ırk ve etnisiteden kadınları ve gençleri derinden etkileyen bir olgu.
Yüksek kadın ve genç işsizliği oranları, bu grupları bir yandan ekonomide daha düşük ücretli işlere razı olmak zorunda bırakırken, diğer yandan da kadınları erkeklere ve gençleri ise ebeveynlere iktisaden bağımlı kılıyor. Bunun anlamı, kadınların ve gençlerin özgürleşememeleri ya da geç özgürleşmeleridir. Hedeflerinden biri tam istihdam olan sosyal demokrasinin de kemer sıkma ve uzatılmış resesyonlar çağında çözüm olmadığını görüyoruz. Geriye ihtiyaç temelli bir üretimi esas alan ve kaynaklarını buna göre dağıtan, dolayısıyla da, geçmişte de görüldüğü gibi, çalışabilecek yaştaki ve konumdaki hiçbir insanını işsiz bırakmayan sosyalist bir toplum ve ekonomi çözüm olarak kalmaktadır.