Newroz şenliğinin meydan okuyan devrimci kahkahası Diyarbakır’ın dışında bir tarlada atılıyor! Meydanlar, sokaklar, kışlalar, karakollar bu kahkahayla inleyemiyor. Göz kırpan ‘bir başka dünya’ ihtimali şehre ‘tam’ olarak ulaşamıyor!
Newroz şölenine ortak olmak için akın akın şehri boşaltıyoruz. Ana arterlerden, köprülü kavşaklardan, çevre yollardan geçerek en nihayetinde şehrin çoktan, binaların ise henüz bittiği yerde ‘Newroz alanı’na varıyoruz. Milyonu aşkın insanın coşkusunu kelimelerle ifade etmek zor. Newroz, şölenin anlatılamayacak, ancak yaşanabilecek bir olgu olduğunu ziyadesiyle gösteriyor çünkü.
Newroz, Henri Lefebvre’in “devrimci” eylemler olarak gördüğü şenlik tanımının içeriğini tereddütsüz dolduruyor.* Lefebvre, kapitalist tahakküm ilişkilerinin motive ettiği maddi kültürün tekrar pratiğine dönüşen ‘gündelik’ hayatın karşısına ‘şenliği’ koyar. Kolektif itirazın sahne aldığı şenlikler devrimcidir; ‘normal’ hayattaki kural ve hiyerarşilerin tanınmadığı şenlikte herkes eşittir çünkü. Gündelikliliği yönlendiren hiçbir konumun hükmü yoktur burada. Newroz alanında görünen de tıpkı böyle bir şey. ‘Normal’ olan kolektif kahkaha karşısında yerle yeksan olmuş: Her türden toplumsal hiyerarşi yerinden edilmiş. Başka bir dünyanın mümkün olduğu beliriyor Newroz’da. Mikhail Bakthin’in şenliği (karnaval) “alışıldık seyrinden çıkmış, ters yüz edilmiş bir yaşam” olarak görmesinin** sebebi tam da bu ihtimaldir.
Bölünmüş kent imgesi
Kürdistan’da Newroz şenliği bir hafta öncesinden başladı. Tüm haftaya yayılan şenlik coşkusu gerçek mekanında; sokaklarda, caddelerde, meydanlarda yaşandı. Diyarbakır ise, Newroz coşkusuna ortak olabilmek için 21 Mart’ı bekledi. Newroz, şehir dışında, bir güne sıkıştırılarak kutlandı! Kürdistan’ın en büyük şehrinde, bu coşkuyu ‘Newroz alanı’ icadıyla şehrin dışına taşımak Lefebvre’in ‘gündeliklik’ dediği baskının sonucudur. Ekonomik, politik ve sosyal dönüşümlerle rafine ilişkiler üretilen kent mekanında, kapitalist üretim ve tüketim döngüsünün ‘gizlendiği’ gündelik hayatın baskısı…
<img class=""alignleft"" style=""margin:" 6px;"="" alt=""newroz0"" data-cke-saved-src="" src=""http://geremol.files.wordpress.com/2014/03/newroz0.jpg?w=347&h=513"" width=""347"" height=""513"/">Zira Newroz şenliğinin meydan okuyan devrimci kahkahası Diyarbakır’ın dışında birtarlada atılıyor! Her sene milyonu aşkın insanın katıldığı bilgisine rağmen, en temel altyapı koşulları sağlanmamış, etrafı tel örgülerle çevrili, araçların istilası altında, ‘miting’ mantığıyla belirlenmiş bir tarla. Bu, ‘şölen’e içkin ‘başka bir dünya’ ihtimalini ‘başka’ bir dünyada ara(t)maktır esasen! Şehir istisnai anlara ‘tam’ olarak tanıklık edemiyor çünkü. Meydanlar, caddeler, sokaklar, kışlalar, karakollar, evler Newroz’un devrimci kahkahasıyla inleyemiyor. Göz kırpan ‘bir başka dünya’ ihtimalinin ulaşamadığı şehir bir günlüğüne de olsa ‘normal’ seyrinden kopartılmış olmuyor. ‘Normal’ ilişkilerin tahakkümü altındaki şehri bu anlamıyla sarih tutma gayreti, devrimci içeriği itibari ile istisnai Newroz şenliğindeki itirazın gücünü zayıflatıyor.
Mekana dair ‘Newroz alanı’ ve ‘sarih kent merkezi’ şeklindeki düzenleme nihayetinde bölünmüş bir kent imgesine tekabül ediyor. Bu imge mekana ilişkin alt metinleri de kuruyor. Coşkusunu şehrin dışında yaşamak ‘zorunda’ kalan insanlar, şehrin merkezinin anlamını direktif almadan yeniden kuruyorlar.
Newroz’un devrimci kahkahasının şehirden ne kadar duyulduğunu kalabalıkların şehir merkezine dönüşlerinden anlayabiliyoruz. Az önce hep birlikte devrimci bir kahkahaya ortak olan bu insanlar Newroz alanından ayrılır ayrılmaz sessizce ‘normal’ hayatın kurallarına dönüyorlar. Sabah boşalttıkları sokakları bıraktıkları gibi buluyorlar. Katılımcıların kentteki bir süreliğine namevcudiyet hali, asılı duran bir sarkaç gibi zamana temas etmiyor.
“Her takvimin ilk günü, tarih içinde zamanın akışını değiştiren makine işlevi görür” diyor Walter Benjamin.*** Bu açıdan bakıldığında, şehirden sürülen, Kürtlerin takviminin ilk günü Newroz, Benjamin’in sözünü ettiği “tarihin sürekliliğini parçalama” girişimi işlevini tam olarak yerine getiremiyor. Keza, ‘başka’ türlü bir ‘tarih’e tanıklık edemeyen şehirde ‘zaman’ kesintiye uğramadan akıp gidiyor…
Şenlikten ‘törene’ mi?
21 Mart gününün, özellikle son yıllarda bir dizi prosedüre bağlandığına şahit oluyoruz. Geniş halk kitlelerinin şehrin dışına çıkarak kutladığı Newroz, aynı günün akşamında, şehir merkezindeki bir otel lobisinde veya restoranda verilen ve ağırlıklı olarak Kürt elitlerinin iştirak ettiği resepsiyonla devam ediyor. Prosedür, Newroz ‘töreni’ tadında sonlanıyor.
Kürt hareketinin mücadele hattı kuşkuya yer bırakmaksızın kentlerdir artık. Newroz’u kentlerin dışına sürmek veya resepsiyon salonlarına kilitlemek; Newroz’un devrimci içeriğini ve coşkusunu soğurmaktadır. Newroz, protokol politikacılarının prosedürel insafına terk edilmemeli. ‘Törenleştirme’ veya ‘resmileştirme’ gayretlerine, ‘gövde gösterisi’ şeklindeki indirgeyici tanımlamalara karşı durulmalı. Zira böylesi bir tasavvur, ağır bedellerle yaratılan Newroz miti ve direniş anlatısının altını oyuyor.
Newroz, şehirde şenliğin ‘yıkıcı’ kahkahasıyla yaşanmalı. Şehir mekanında direniş anlatısı üzerinden bir hafızanın inşa edilmesi; hele ki Diyarbakır gibi kentsel coğrafyası militarist yerleşmeler ve imgelerle parçalanmış bir şehir için ertelenemez aciliyettedir.
Özgür Baran
*Henri Lefebvre, Modern Dünyada Gündelik Hayat, Metis Yayınları. **Mikhail Bakthin, Karnavaldan Romana, Ayrıntı Yayınları. ***Walter Benjamin, Tarih Kavramı Üzerine, Metis Yayınları.
Bu yazı http://geremol.net/ sitesinden alınmıştır.