“Sosyalizmi bir tez, bir proje ve bir yol olarak, fakat yeni tipteki bir sosyalizm, makineleri veya devleti değil insanları her şeyin üzerinde tutan, insancıl bir sosyalizm olarak yeniden talep etmeliyiz”.
Sovyetler Birliği’nde var olandan başka bir sosyalizm, 21. Yüzyıl sosyalizmi yolunda ilerlediklerini bu sözlerle açıklayan ve özellikle iktidarının ikinci döneminde söylemini belirgin bir şekilde sivrilten Hugo Chavez’in Venezuela’sı, beklenmeyen bir anda kapitalizme alternatif bir yaşam iddiasıyla ortaya çıktığında, artık sosyalizmi tarihe gömdüklerini öngören düşmanları tarafından olduğu kadar henüz Sovyet deneyiminin yenilgisinin ölü toprağını üzerinden atamamış dünya solu tarafından da yakından takip edilen bir ülkeydi. Devlet başkanlığına, Chavez’in ölümünden önce halefi olarak işaret ettiği, eski otobüs şoförü Nicolas Maduro’yu getiren Venezuela,aynı nedenlerle, artık çok daha yakın bir ilgiyle izleniyor.
Chavez, ülkesinin yoksulları, dışlanmışları üzerinde kapitalizmin yarattığı tahribatı onarmada tartışmasız büyük yol kat etti. Yaklaşık 14 yılı bulan iktidarı boyunca sosyal harcamalar yüzde 60 artarken yoksulluk yüzde 44, eşitsizlik yüzde 54 azaldı. Chavez öncesinde yüzde 21 olan yetersiz beslenme oranı yüzde 5’e kadar düştü. Yoksulların kronik konut sorununda önemli adımlar atıldı. Üniversiteye gitme oranı üç kat artarken işsizlik yarı yarıya azalarak yüzde 7’ye geriledi. Toplumsal refahtaki artış, Chavez’in arka arkaya üç seçimden de zaferle çıkmasının en önemli maddi zeminini oluşturdu.
Soldan esen rüzgar
Dış siyasette “çok kutuplu bir dünya” perspektifiyle hareket ederek, ABD emperyalizmine her fırsatta bayrak açtı. ABD’nin arka bahçesi olarak adlandırılan Latin Amerika’da ALBA, UNASUR, ERCOSUR, CELAC gibi ekonomik ve siyasi ittifakların kurulmasında önemli rol üstlenerek, kıtadaki dönüşüme katkı sağladı. Latin Amerika ülkelerinde esen sol rüzgârın esin kaynağı olmakla kalmadı, petrol gelirlerini paylaşma yoluyla yaşanan değişimlere ekonomik destek de verdi.
Başta petrol olmak üzere kritik sektörlerdeki kamulaştırmalar, Venezuela’nın ekonomik dönüşümünde önemli köşe taşlarından biriydi. Ancak yönetim -gelirlerin büyük oranda sosyal fonlara aktarılmasının da bir sonucu olarak- petrole bağımlılığı ortadan kaldıracak alternatifler geliştirmede kayda değer bir başarı gösteremedi. Uygulanan kur politikalarıyla birleşince sonuç, geniş çaplı kamulaştırmalara rağmen ülke ekonomisinde özel sektörün payının yükselmesi, sosyal yardımları çevreleyen ticari ağ ve bankacılık gelirlerinin artması, kısaca kapitalizmin alan genişletmesi oldu.
Ülkedeki sistem değişikliğine yönelik ajandası ise soldan gelen eleştiriler ve gelecek bahsinde Chavez iktidarının yumuşak karnını oluşturdu. Chavez’in karizmatik kişiliği ve etkinliğinin, bir yandan devrim sürecinin omurgası ve varlık koşulunu oluştururken diğer yandan iktidarın tabandan örgütlenmesi önündeki en büyük engel olarak görülmesi, Venezuela’nın en büyük paradoksuydu.
Lider öldü – bayrak halkın elinde
Teknik olarak iktidar demokratikleşme, “öz yönetim-yerinden yönetim” amacına yönelik önemli adımlar attı. Bu kapsamda yerellerde oluşturulan komünal konseylerin sayısı 30 bini buldu. Kapatılan kimi fabrikaların işçilerin denetimine verilmesi sağlandı. Tüm bunlar umut vericiydi. Solda hayal kırıklığı yaratansa, Chavez’in tabandaki dönüşümü “bir yere kadar” desteklemesi oldu. Komünal konseyler uygulamada gittikçe büyüyen bürokrasinin önlerine çıkardığı engellerle uğraşmak zorunda kaldılar. Chavez kamulaştırılmış petrol ve elektrik şirketlerinin işçilerinden gelen öz yönetim taleplerini “bunların stratejik sektörler olduğu” gerekçesiyle reddetti. Çoğu zaman işçi muhalefeti, soruşturmalarla karşı karşıya kaldı, bağımsız sendikacılık ötekileştirildi. Chavez’in 2007’de kurduğu PSUV’da (Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi)*, “partiyi devletin inşa etmesine”, “İşçilerin azlığına, otoriteye bağlı personelin etkinliğine” yönelik eleştiriler sık sık dile getirildi.
Yapıcı eleştiri, sosyalist inşa sürecinin olmazsa olmazı. Diğer yandan Chavez’li Venezuela’nın geçtiğimiz 14 yıl boyunca dünya solu için çölde bir vaha, bir umut olduğunu da unutmamak gerekiyor. Tam da bu nedenle şimdi Venezuelalılar çok daha çetin bir sınavla karşı karşıya. Birincisi sosyalizmin sadece liderlerinin değil, ayrıca ve öncelikle kendilerinin seçimi olduğunu, onun ölümüyle devrimin ölmeyeceğini, tarihe birey öznelerin değil halkların yön verdiğini ispatlamak gibi bir yükümlülükle karşı karşıyalar. İkincisi, daha da ileri giderek Chavez’in yapamadığını yapmaları, tümüyle aşağıdan yukarıya örgütlenmiş, gerçek anlamda öz yönetime dayalı ve ekonomik bağlamda kapitalizmin artıklarından temizlenmiş bir rol modeli inşa etmeleri gerekiyor.
** PSUV, Chavez’in Venezuela’daki sosyalist örgütlenmeleri bir çatı altında toplama amacı doğrultusunda kuruldu. Venezuela Komünist Partisi (PCV) bu oluşumda yer almamakla birlikte her seçimde ve anayasa değişikliği sürecinde Chavez’e açık destek verdi.