Mart 1896’da, Viyana’daki Britanya Elçiliği’nde görevli Anglikan papazı William Hechler Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı bir kitaba rastladı. Hechler, yüzyıllardır süregelen ve Yahudileri Filistin’de toplama, ardından onları Hristiyanlığa dönüştürme amacı güden Protestan bir harekete mensuptu. Kitabın yazarı gazeteci Theodor Herzl de Avusturya’nın başkentinde yaşıyordu. Hechler, Herzl ile görüşmek istedi ve bu karşılaşmanın sonuçları bugüne dek manşetlerde yer alacak kadar önemli oldu. Hechler, Herzl’i Avrupa’daki güçlü politikacılarla tanıştırarak Siyonist fikrin yayılmasına yardımcı oldu. Ertesi yıl, Hechler Siyonist Kongre’de “ilk Hristiyan Siyonist” olarak selamlandı.
İlk Siyonist Kongre aslında Almanya’nın önde gelen Yahudi topluluklarından birine ev sahipliği yapan Münih’te yapılacaktı. Ancak Almanya’daki bazı Yahudi örgütleri, hükümete etkinliği yasaklaması için dilekçe verdi. Baş hahamlar birliği Siyonistleri kınayarak şu açıklamayı yaptı: “Yahudiliğin kutsal metinlerinde ve diğer dini kaynaklarında ifade edilen mesihçi hedeflerle çelişen bu sözde Siyonistlerin İsrail Toprakları’nda Yahudi ulusal devleti kurma çabalarını reddediyoruz “.
Gerçekten de, Siyonizm’e yönelik Yahudi karşıtlığı ilk günden beri var olagelmiştir. Haziran 2025’te Viyana, binin üzerinde katılımcıyla bir Yahudi Anti-Siyonist Kongre’ye ev sahipliği yaptı. Bu, İsrail’e yönelik küresel öfkeye açık bir yanıttı. Siyonist devlet uzun süredir Filistinlilere yönelik acımasız baskılarla suçlanıyordu; ancak son bir buçuk yıldaki olaylar, önceki tüm sert eleştirileri bile aşmış durumda. Pek çok Yahudi İsrail’den uzaklaştı; bazıları ise [onun] en güçlü muhalifleri haline geldi.
Bu kongre Avrupa’da bir ilk niteliğindeydi; zira Siyonizm yalnızca Avrupa’da doğmamış, aynı zamanda Avrupa Yahudileri için Avrupa menşeli kolonyal bir proje olarak tasarlanmıştı. Nazi soykırımı potansiyel yerleşimci havuzunu büyük ölçüde azalttı ve yeni kurulan İsrail devletini Siyonist fikirlerin kök salmadığı Asya ve Afrika’daki Yahudileri devşirmeye zorladı. Arap kültürüne yönelik küçümsemelerine rağmen, İsrailli liderler, 1947–49 yıllarında yüzbinlerce Arap Filistinliyi zorla yerinden ettikten sonra ülkeyi doldurmak zorundaydı. Avrupa dışındaki Yahudilerin yerinden edilmesi, Arap yöneticilerin kandırılması ve Siyonist ajanlarca kışkırtılan şiddet olaylarıyla gerçekleştirildi. Iraklı Yahudi akademisyenler Ella Shohat ve Avi Shlaim’in çalışmaları, Arap Yahudilerin İsrail’de yaşadığı zorluklara ışık tutmaktadır.
Üç gün süren Siyonizm Karşıtı Kongre’ye tarihçiler, siyaset bilimciler ve aktivistler katıldı. Gazze’deki soykırım ana tema olsa da, tartışmalar Filistin’de Siyonizmin tarihi, Yahudi karşıtlığının siyasi ve dini kökenleri ve İsrail’in dünya genelindeki iktidar sınıflarından aldığı kritik desteği de kapsıyordu. Konuşmacılar, yalnızca İsrail lobisinin ABD ve Batı politikaları üzerindeki etkisini değil, aynı zamanda Arap yöneticiler ile İsrail arasındaki ekonomik ve askeri iş birliklerini de inceledi. Özellikle Ürdün ve Suudi Arabistan’ın, İsrail’e yönelik İran füzelerini engellemek için, ABD, Britanya ve Fransa’ya katılması dikkat çekiciydi. Türkiye’nin tavrı da incelendi: Liderleri İsrail’i sert şekilde eleştiriyor olsa da, ülke Siyonist devletle ticaret yapmaya devam ediyor; özellikle Azerbaycan petrolünün Türkiye üzerinden taşınmasına olanak sağlıyor.
Bazı konuşmacılar İsrail’in dokunulmazlığını daha geniş bir küresel bağlamda ele aldı. Gazze’deki soykırım ve Batı Şeria’da artan Filistin karşıtı şiddet büyük ölçüde Batı silahlarıyla yürütülüyor; İsrail ekonomisi ise Kuzey Amerika ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerinden gelen cömert fonlarla ayakta tutuluyor. Pek çok Batılı lider, ayrımcılığın yasal olduğu -hatta yasalarla güvence altına alındığı- bir etno-devlet olarak tanımlanan İsrail’e hayranlık duyuyor. Aynı zamanda bu liderler, kendi ülkelerindeki “istenmeyenleri” takip etmek ve sınır dışı etmek için İsrail yapımı gözetleme teknolojilerini kullanıyor.
Son olarak, konuşmacılar İsrail’i destekleyen ve silah sağlayan ülkelerdeki kamuoyunun hiçe sayılmasına dikkat çekti. Bu durum, sosyal yardım programlarının kesilmesine rağmen Avrupa’nın militaristleşme yönündeki son adımlarında da görülüyor. Konuşmacılar, İsrail’in gözetleme araçlarının gitgide daha fazla şekilde muhalefeti bastırmak ve toplumları kontrol altında tutmak için kullanıldığını, bu nedenle Siyonist devletin bölgesel sınırlarının çok ötesinde bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.
Kongrenin kapanış bildirisi bu geniş perspektifi yansıtıyordu: “Vicdan sahibi Yahudiler Siyonizm’e karşı birleşmeli, Filistin’in özgürlüğü için küresel hareketle dayanışma içinde olmalıdır. Hareketimizi Avrupa kökenlerinin ötesine taşımayı, Küresel Güney dahil olmak üzere dünya çapında Siyonizm karşıtı sesleri yükseltmeyi taahhüt ediyoruz.”
İsrail ve müttefiklerinin Siyonizm eleştirilerini antisemitizmle eşitleme çabalarına karşılık olarak kongre [bildirisin]de şu ifade yer aldı: “İsrail ve Siyonizm, tüm Yahudileri temsil ettiklerini iddia ederek yasa dışı ve ahlaksız eylemler gerçekleştiriyor. Bu da Yahudi topluluklarını her yerde tehlikeye atıyor. Yahudilerin doğası gereği Siyonizmi ve onun iğrenç devletini desteklediği iddiası, gerçek antisemitizmdir.”
Kongreyi düzenleyenler, Avusturya’nın İsrail’e en sıkı destek veren ülkelerden biri olması nedeniyle yetkililerin etkinliği yasaklamasından ya da sekteye uğratmasından endişeliydi. Bu nedenle etkinlik yeri son anda açıklandı. Zaman zaman yaşanan teknik aksaklıklara rağmen kongre başarılı geçti ve dünya genelinde güç kazanan Siyonizm karşıtı Yahudi seslerin bir araya gelmesine katkı sağlayabilir.
Metnin İngilizcesine buradan ulaşabilirsiniz.