Yeni Suriye’yi kurmanın bedeli yükleniyor; emperyalist müdahalenin el kitabına göre IŞİD’den devşirme kadroların elinde “kimliksiz, kişiliksiz ve omurgasız bir Suriye”.
Yeni Emevi devletinin tozlarına üflediklerini sanıyorlar. Belki içlerindeki mezhepçi düşmanlık kendilerini Yezid’in nal ustası yapabilir. Fakat burada kuralı koyan güç Suriye’yi lime lime eden kitabın yazarıdır; ABD’dir, onun gölgesinde iş çeviren Birleşik Krallık’tır.
Berbat sicillerini temize çekmek için her türlü ödünü vermeye hazır kadroları yeni Suriye’nin dümenine yerleştirmeleri gayet zekice bir seçim. HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani’yi ‘dönüştürme’ misyonundaki öncü rolünü övünerek itiraf eden ilk ‘istihbaratçı’ Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dı. Sonra ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey “bu gururu başkasına kaptıramam” dercesine “Suriye dosyalarını devraldıktan sonra Colani ile dolaylı ilişki kurduk. ‘Amacımız Colani’yi Esad’dan korumaktı. Bu konuda başarılı olduk” diye konuştu.
Ardından ABD’nin eski Şam büyükelçisi Robert Ford’un 5 Mayıs’ta Baltimore’da Dış İlişkiler Konseyi’nin konferansında yaptığı konuşmanın videosu geldi. Colani’nin İngiliz istihbaratı ve CIA’dan oluşan bir ekip tarafından eğitildiğini anlatıyordu. Ford, Colani’yi terörizmden siyaset alanına çekmeye dönük bir programa davet ediliyor. Davet şu an Downing Street 10 numarada Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Jonathan Powell’ın kurmuş olduğu Inter Mediate’ten geliyor. O da katılıyor. Ve şunları söylüyor:
“İngiltere’nin talebi üzerine Colani’yi Şam’da iktidarı ele geçirmesi için eğitenlerden biriydim. Toplantı ve eğitim 2020 ve 2023 yıllarında İdlib’de gerçekleşti. Heyet Tahrir el Şam (HTŞ), Suriye’deki en organize grup olduğu ve Esad’dan iktidarı ele geçirmek için doğru zamanı bekledikleri için, Esad rejimiyle müzakerelerin çıkmaza girmesinin ardından BM ve uluslararası bir kararla iktidarı ele geçirmek üzere seçildi. Colani’nin eğitim ekipleri büyükelçiler, strateji uzmanları ve İngiliz istihbaratı ile CIA’den subaylardan oluşuyordu.’’
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu da Esad rejiminin yıkılmasındaki ‘muhteşem’ katkılarını hatırlatmakta gecikmedi.
Jeffrey, Türkiye’nin Fırat’ın batısındaki rolünü hep takdir eden biriydi. Amerikalılar başına 10 milyon dolar ödül koydukları Colani’yi asla hedef almadıkları gibi İdlib’e yönelik askeri operasyonların önüne set çeken Türkiye’nin pozisyonunu desteklediler. Suriye’nin en büyük sınır kapısı Bab el Hava’yı HTŞ’ye teslim etmekte beis görmediler; burası cihatçılar için ‘darphane’ gibiydi.
***
Suriye’nin fişi çekildi ve ikinci aşamaya geçildi. Burada kavga büyük çünkü yapı-yıkım ekibinin yeni Suriye tarifleri birbirini tutmuyor.
İşgali genişleten İsrail zayıf, edilgen ve bölünmüş bir Suriye istiyor. Amerikan yönetimi ise İsrail’i tanımış, Abraham Anlaşmaları’na katılmış, Orta Doğu’da Amerikan düzenine eklemlenmiş ve zenginliklerini Amerikan şirketlerine açmış bir Suriye hedefliyor. Başkan Donald Trump bu konuda ‘Amerika’yı yeniden büyük yapma’ hedeflerine ortak ettiği Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la paslaşmaya ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte çalışmaya karar verdi. Ve Riyad’da yeni sayfa için düğmeye bastı. Yaptırımları kaldıracağını duyurdu, Colani ile görüştü ve Washington’a döner dönmez sözünü yerine getirdi. 180 günlüğüne getirilen muafiyet Colani’nin ev ödevini yerine getirme becerisine bağlı olarak uzatılacak.
Beyaz Saray’ın açıklamasına göre Trump, Colani’ye ne demişti;
“Abraham Anlaşmalarına katıl”, “Tüm yabancı teröristlerin ülkeden ayrılmasını sağla”, “Filistinli teröristleri sınır dışı et”, “IŞİD’in yeniden toparlanmasını önlemek için ABD’ye destek ver”, “Kuzeydoğu Suriye’deki IŞİD kamplarının yönetimini üstlen”.
İsrail, HTŞ’nin pozisyonunu güçlendiren ve Tel Aviv’le koordine olmaksızın atılan bu adımlardan rahatsız. Kongre’de İsrail’e toz kondurmayan azmanların teskin edilmesi gerektiğinden Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Senato Dış İlişkiler Komisyonu’nda dikkat çekici bir savunma yaptı. HTŞ yönetimine yardım edilmezse iç savaş çıkacağından söz etti. Yeni yönetimin potansiyel bir çöküş, destansı boyutlarda tam ölçekli bir iç savaş ve ülkenin bölünmesinden belki birkaç ay değil birkaç hafta uzakta olduğunu söyledi. Rubio istikrarlı bir Suriye’nin İsrail’in güvenliği için olağanüstü bir başarı olacağını da vurguladı. Operasyonun püf noktası bu. Burada güdülen mantık basit: Suriye kaosa sürüklenirse İran’a gün doğar, İsrail’i tehdit eden güçler burada yer edinir, bölgesel müttefikler arasında ortak amaca yönelik sağlanan koordinasyon bozulur ve Amerikan çıkarları tehlikeye girer. Kaos 8 Aralık’tan önce Amerikan çıkarlarına hizmet ediyordu, sonrasında değil.
Amerikalıların açtığı yeni sayfa Colani’yi test sürüşüne çıkarıyor. Colani koşulları yerine getirebilirse 180 günlük muafiyet tekrarlanacak.
Amerikan yönetimi “Tamam artık, Suriye bizimdir” noktasına gelinceye kadar sınav tekrarlanacak. Tam teslimiyet Kongre’nin Sezar Yaptırım Yasası’nı değiştirmesi ve Suriye’nin terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkarılmasını mümkün kılacak. Ev ödevinde tökezlerse Colani’nin de fişi çekilecek.
***
Colani ABD ve İsrail’i temin etme konusundaki ciddiyetini göstermek için işe Filistinlilerden başladı. Filistinli grup liderlerinden silahlarını bırakıp ülkeyi terk etmelerini istedi. Şam’ı terk edenler arasında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin Genel Komutanlık kanadından Halid Cibril, Suriye Halk Mücadele Cephesi Genel Sekreteri Halid Abdülmecid ve Fetih el İntifada Genel Sekreteri Ziyad el Sağir gibi isimler yer alıyor. Colani Direniş Ekseni’ne karşı yaptıklarıyla ‘aferin’ beklerken Filistinlileri bu kadar hızlı kamyonun altına atacağı öngörülmemişti. Aslında dersine iyi çalışmıştı. HTŞ, Şam’ı ele geçirir geçirmez bir gün bile beklemeden Filistin kamplarını bastı. Örgütlerin ofisleri kapatıldı, faaliyetleri yasaklandı, silahlar teslim alındı. Dahası, karargâhlara, ofislere, kamplara, hatta kişisel mülk olan evlere ve arabalara el konuldu.
Körfez medyası bu adımı ‘çekici’ kılmak için kovulan Filistinli liderlerin ‘Direniş Ekseni’ ile ilişkili olduğuna dikkat çekiyor. Yabancı cihatçıların sınır dışı edilmesi talebi Colani’yi biraz zorlayabilir. İhanetle suçlanabilir ve İslamcı koalisyonda çatışmalara yol açabilir.
Cihatçıları hapsedilecekleri ya da idam edilecekleri ülkelere gönderemez. Pek çok ülke zaten kendi vatandaşı olan bu kişileri almak istemiyor; istedikleri parayı neyse verelim, Suriye’de tutulsunlar!
Kurulmakta olan İslam devletinin selameti için maslahat icabı anlaşmalı olarak ‘güvenli limanlara’ geçmeleri sağlanabilir mi? Nasıl olsa Musul ve Rakka’dan kaçan IŞID militanlarının köleleştirdikleri Ezidi kadınları bile rahatlıkla getirebildikleri bir yer var. Hemen kuzeyde, kolay erişilebilir, güven içinde kalınabilir bir sığınak! Ev sahibinin de Colani’nin başarısı için yapamayacağı iyilik yok!
IŞİD’le savaşta ABD’yle ortaklık kurulması ve hapishanelerin sorumluluğunun üstlenilmesi gibi koşullarda sorun yok. Buna akşamdan razılar.
Colani, ABD’nin taleplerine uyumlu yürüyüşün sonunda kendisini Abraham Anlaşmaları’nın beklediğini biliyor. Buna prensipte ‘Evet’ dediler. Oyunun kuralı basit: İşgal altındaki Golan Tepeleri’ni unutacaklar, İsrail’i tanıyıp el sıkışacaklar. Suriye’nin bir daha asla İsrail’e düşman olan devlet ya da örgütle yolları kesişmeyecek.
Suriye’nin Abraham Anlaşmaları’na dahil edilmesi İsrail-Amerikan ikilisi için stratejik ve tarihi bir zafer olacak. Suriye sadece toprakları üzerindeki hak iddiasını değil bütün siyasi ve ideolojik mirasını terk edecek. Colani bir de İsrail ve Amerikalılara gizli arşivleri açarsa kadayıfın üzerine kaymak sıvamış olacak. Rusya, İran ve Kuzey Kore ile ilişkilerin yanı sıra Lübnan ve Filistin’deki örgütlerle bağlantılara ilişkin bütün sırlara ulaşmak için sabırsızlıkla bekliyorlar. Bunu da Esad döneminin suçlarıyla yüzleşme, hesap verilebilirlik ve şeffaflık zokasıyla yutturmak istiyorlar.
***
İran’ın kovulması, Hizbullah’ın ikmal hatlarının kesilmesi ve İsrail’e güvenceler sunulması gibi değerli hizmetler kâfi değil. O yüzden ev ödevine sürekli yeni maddeler ekleniyor. Mutlak bir transformasyon şart. Ve bu konuda bölgesel üç ortak kolaylaştırıcı rol üsleniyor: Recep Tayyip Erdoğan, Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zayid. Emirlikler işe Şam’da Trump Tower dikme ve İsrail’le iletişim kanalı açma girişimine koyuldular.

Yeni rotanın uygulama alanında Türk-Amerikan iş birliği öne çıkıyor. Trump-Colani görüşmesine Erdoğan’ın da çevrim içi olarak katılması yeni süreci himaye edecek tarafı da işaretliyordu. Yol haritasını detaylandırmak üzere 16 Mayıs’ta Fidan, Antalya’da Rubio ile HTŞ’nin Dışişleri Bakanı Şeybani’yi ağırladı. ABD-Türkiye arasındaki Suriye Çalışma Grubu hemen devreye sokuldu. İki ülkenin Dışişleri Bakan Yardımcıları Christopher Landau ile Nuh Yılmaz büyükelçilerle birlikte Washington’da masaya oturdu.
Bu arada Trump yeni Ankara Büyükelçisi Thomas Barrack’ı Suriye Özel Temsilcisi olarak atadı. Lübnan asıllı. Dedesi ve babaannesi, Osmanlı döneminde Zahle’den ABD’ye göç etmiş. 19 ülkede 80 milyar dolarlık yatırımları olan Colony Capital’ın kurucusu. İngilizce dışında iyi derecede İspanyolca, Fransızca ve Arapça biliyor. Trump’ın yakın dostu; Erdoğan da bu atamadan mutlu.
Amerikalılar tablo netleşinceye kadar Şam’la ilişkileri Ankara’dan yürütecek. Bunu büyük bir üsse sahip oldukları Amman’dan ya da Beyrut’ta kışlayı andıran Amerikan elçiliğinden yapabilirlerdi. Fakat Trump Türkiye’nin Suriye’deki rolünün altını çizen bir tercihte bulundu. Bunu kolaylaştıran bir iki faktör var:
İmralı’daki yeni süreç. Ki bu adım, Ankara’nın Suriye’de PYD, YPG ve SDG’ye karşı bakışını değiştireceği varsayımıyla olumlu karşılanıyor.
İkincisi Ankara’nın SDG ile HTŞ arasında 10 Mart’ta imzalanan entegrasyon anlaşmasına destek vermesi.
Fakat bu süreç sisle kaplı.
Anlaşmayı hayata geçirmeye dönük diyalog iyi gitmiyor. 26 Nisan’daki Kürt konferansından çıkan federasyon talebi HTŞ tarafında 10 Mart anlaşmasının ihlali sayıldı.
Erdoğan da bu anlaşmanın savsaklanmadan eksiksiz uygulanmasını istiyor. Eksiksizden kasıt özerkliğe alan açılmadan SDG’nin yeni orduya katılması, sınır kapıları, sınırlar ve petrol-doğal gaz alanlarının merkezin kontrolüne bırakılması.
Trump’ın Şam açılımına paralel olarak Ankara da Colani yönetimiyle mesaisini artırdı. MİT Başkanı İbrahim Kalın ve askeri bir heyetin Şam ziyaretlerinin ardından Colani cumartesi günü İstanbul’da ağırlandı. Erdoğan da kadro ekibiyle Colani’yle Dolmabahçe Sarayı’nda 1,5 saat görüştü. Barrack da Colani ile ilk görüşmesini burada gerçekleştirdi.

Görüşmede SDG’nin durumu da ele alındı. Yapılan açıklamaya göre iki taraf 10 Mart anlaşmasının uygulanması, Suriye hükümetinin tüm topraklar üzerindeki egemenliğinin sağlanması ve bu güçlerin ulusal egemenliği güçlendirecek şekilde devlet kurumlarına entegre edilmesi gerektiği üzerinde durdu.
Fakat trafiğin Ankara-Şam eksenli olarak yoğunlaşması, Amerikan varlığını güvence olarak gören ve İsrail’in Washington’daki etkisine önem atfeden SDG’nin pozisyonunu biraz aşındırıyor.
Türk-Amerikan paslaşması hem Ankara’nın Şam üzerindeki etkisini güçlendiriyor hem de Türkiye’nin SDG’nin sisteme nasıl entegre edileceği konusunda kendi önceliklerini Amerikan tarafına kabul ettirme şansını artırıyor. Fakat taraflar arasındaki ortak buluşma noktasının neresi olacağı halen açık bir bahsi andırıyor. Entegrasyon hedefinden uzaklaşmayı bir çöküş ve çatışma senaryosu eşliğinde ele almak gerekiyor. Bu, Türk-Amerikan uyumunu da teste tabi tutan bir husus.