Yine Engelliler Haftası geldi ve yine ortalıkta aynı bomboş cümleler: “En büyük engel sevgisizliktir, hepimiz birer engelli adayıyız, engelleri birlikte aşalım.”
Hadi aşalım!
Sosyal medya hesapları ve basın bültenleri birden engellilik farkındalığına uyandı. Belediyeler, kamu kurumları, sivil toplum örgütleri… Birer birer post paylaşmaya başlıyor. Paylaşılanların bir kısmı doğrudan ötekileştirici, bir kısmıysa belki bir yere kadar doğru; ama o kadar içi boşaltılmış, o kadar klişeleşmiş, o kadar ezber ki artık taşıdıkları anlam yok olmuş gibi. Belki de bu cümleleri paylaşanlar, çoğu zaman ne dediğini bile bilmiyor. Belki de biliyor; ama ne fark eder ki, her yıl aynı post, aynı temenni, aynı görsel, aynı sonuçsuzluk.
Hani bazen bir cümle kurulur ya, çok da doğru olmasına rağmen artık onu duymaya tahammül edemez hâle gelirsiniz. İşte böyle, hem çok doğru hem çok klişe bir cümleyi derinleştirmeye çalışacağım: “Engellilik sadece bir günün, bir haftanın değil, 365 günün konusudur.”
Evet doğru. Ama bu cümle bile artık koca bir ironiye dönüşmüş durumda. Çünkü yılın 365 günü boyunca gündem hep “çok önemli” başka şeylerle dolu. Oysa sağlamcılık; yoksulluktan, göçmenlikten, cinsiyetçilikten, ırkçılıktan bağımsız değil. Tam tersine hepsiyle iç içe, kesişiyor, çoğalıyor, derinleşiyor. Hâl böyleyken erişilebilirliğin ve kapsayıcılığın sürekli ertelenmesi, ötelenmesi, sonradan konuşulması, bir bakıma hiç konuşulmaması demektir ve bu doğrudan sağlamcılıktır.
Öte yandan bu konu sadece engellilerin, yakınlarının ve sayıları zaten çok az olan birkaç hak temelli engelli örgütünün konusu değil. Ne feminist mücadele, ne sınıf mücadelesi, ne göçmen hakları, ne barış talebi, doğası gereği sağlamcılığı tolere edebilir. Bizi dışlayan her eşitlikçi mücadele, kendiyle çelişir. Hesaba katılmadığımız her mücadele biraz köksüzdür.
Engellilikle ilgili özel günler dışında bunlardan bahsettiğimde bana deniyor ki: “Şimdi sırası mı? Bu kadar sert konuşmasan daha çok dinlenirsin…”
Hayır. Her zaman sırası. Ve evet, bu kadar sert konuşacağım. Çünkü bizim bu denli yok sayılmamız da oldukça sert.
Sağlamcılık
Nedir sağlamcılık?
Engelli olmayan bedenin, zihnin, duyunun varsayılan kabul edilmesidir. Her şeyin bu varsayıma göre inşa edilmesidir. Erişilebilirliğin bir hak değil de “bir lütuf” gibi görülmesidir. Ve açıkça, engelliliğin her zaman biraz “ikincil” bir mesele olarak ele alınmasıdır.
Hemen şimdi, siz ne yapabilirsiniz ki?
Tarihin en haklı tepkisini de veriyor olsanız karşınızdaki kişilere, “kör, sağır, geri zekâlı, ruh hastası…” demeyi hemen bırakabilirsiniz. İsyan da, direniş de, kapsayıcıysa bir anlamı var. Devrim bile yapılıyor olsa görsellere alt metin istiyorum ben mesela.
Bunu yapmamak, sağlam olmanın ayrıcalığını sahiplenmek ve savunmak demektir.
Dünyanın zor bir yer olduğunu biliyoruz. Haksızlıklar, hukuksuzluklar, şiddet, yoksulluk, ayrımcılık… Hepimizin canını acıtan, çok acil gündemler var. Tam da bu yüzden; her gün ve her yerde eşitlikten ve erişilebilirlikten söz etmek zorundayız, çünkü biz de bu ağır dünyanın içindeyiz. Biz de aynı şiddetin, aynı ekonomik krizlerin, aynı haksızlıkların muhatabıyız. Çoğu zaman bir değil, birden çok ayrımcılık biçimiyle aynı anda uğraşıyoruz.
Anlayış, empati, yardım veya hoşgörü talep etmiyoruz. Kendimizi dayatacağız. Ve birlikte dönüşmek zorundayız.
Umutla, dirençle…