Nefret söylemleri ve cezasızlık politikasıyla paralel olarak artan trans cinayetlerinin politik olduğunu belirten İstanbul LGBTİ Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kıvılcım Arat, “Yasa yapıcılar ve uygulayıcılar, homo/transfobik açıklamalarla katillerin sırtını sıvazlıyor” dedi.
Hükümetin kadın düşmanı politikaları ve yasal düzenlemelerinin yanı sıra nefret söylemleriyle paralel olarak LGBTİ bireylere dönük saldırılar da hız kazandı. Son zamanlarda nefret saldırıları ve cinayetlerde yaşanan artış trans kadın cinayetlerinin yaşanmasında da etkili oluyor.
Hande Kader cinayeti aytınlatılamamışken
2016 yılında nefret cinayeti sonucu trans kadın ve LGBTİ hakları savunucusu Hande Kader’in ölümüne ilişkin hiçbir gelişme yaşanmazken, peş peşe yaşanan ve çoğu zaman da kayıtlara dahi geçmeyen trans kadın ölümlerine her geçen gün yenileri ekleniyor. Bunun en son örneği de 25 Ağustos’ta İstanbul Beyoğlu’nda bir erkek tarafından öldürülen trans kadın Esra Ateş oldu. Gösterilen yoğun tepki sonucunda Ateş’i öldüren kişi yakalanarak tutuklandı.
Türkiye trans cinayetlerinde Avrupa birincisi
Transgender Europe’un en son 2016 yılında yaptığı araştırmada dünya çapında bin 731 trans birey cinsiyet kimlikleri yüzünden öldürüldü. Buna göre Türkiye en çok trans cinayeti işlenen ülkeler arasında Avrupa’da birinci, dünyada ise 9’uncu sırada yer aldı. Ocak 2008 ile Nisan 2016 tarihlerini kapsayan raporda, Türkiye’de 8 yılda kayıtlara geçmiş 43 trans cinayeti işlendi.
2018 yılında 4 trans öldürülürken 11’i ise fiziksel saldırıya uğradı
2018 yılının başından bu yana ise toplam 4 trans birey öldü, 11 trans birey de fiziksel saldırıya uğradı. Bu saldırı ve cinayetlerin yaşanmasında ise cinsiyet kimliği temelinde var olmayan koruma önlemleri ve trans bireylerin nefret söylemleri ile hedef haline getirilmesi yatıyor.
Yaşanan trans cinayetlerinin politik olduğunun altını çizen İstanbul LGBTİ Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Kıvılcım Arat, bu durumu ortaya çıkaran nedenlere ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan Necla Demir’e konuştu.
“Deliller ya toplanmıyor ya karartılıyor”
Cinayetlerin politik olduğunu her defasında dile getirdiklerini söyleyen Arat, bu durumu politikleştiren nedenlere ilişkin de, “Sistematik olarak işlenen ve on yıllardır süregelen bir cinayetler serisi mevcut. Ve bu cinayetlerin işlendiği, hedef aldığı grup transeksüel kadınlar. Eceli gelip de ölen trans sayısı sadece iki kişi. Düşünün ki ortak bir kimliğe sahip bir topluluğun tüm mensupları ya öldürülüyor ya da intihara zorlanıyor. Hal böyle olunca bu cinayetleri politikleştiren durumlara bakmak gerekiyor. Cinayetin işlendiği andan itibaren kolluk, delilleri ya toplamıyor ya karartıyor. Üstüne bütün katillerin karakol ifadeleri de aynı. Yüzlerce cinayette aynı ifade, aynı akıldan çıkmışçasına bu katillere söyletiliyor. Örneğin cinnet geçiren katillerin, cinnet varsayımı mahkeme heyetince kabul edilir. Ama bir tanesi cinnet geçiren biri maktulün kıymetli eşyalarını neden yağmalar diye sormaz, sorulsa da cezai karşılığında bir indirim olmaz” dedi.
“Transfobik açıklamalar katillerin sırtını sıvazlamaktır“
Arat, yasa yapıcıları ve uygulayıcılarının eşitlik taleplerini görmezden gelmesi, kulak tıkaması ve homo/transfobik açıklamalarla cinayetlere yol vermesinin katillerin sırtının sıvazlanması anlamına geldiğini belirtti. Arat yaşananlara şu sözlerle tepki gösterdi: “Kamusal yaşamın bu derece kapatıldığı, devlet aygıtının katillere dönük desteği, kurumların sistemli birlikteliği bu cinayetleri politik hale getiriyor. Zaten kabul görmeyen, kamusal alandan yalıtılan translar toplumun yarısının terörist olarak nitelendirildiği, güvensizliğin, korkunun günlük bir yaşam pratiği haline getirildiği dönemlerde şiddetin en direk hedefi olarak yine trans kadınları hedefine alıyor. Toplum pompalanan bu nefreti kendine benzemeyenin üstünde patlatıyor. Cezasızlık durumu cinayetlerin önünü açarak hacmini büyütüyor ve sınırlı olan yaşam alanlarımızı daha sınırlı bir hale getiriyor. Bugün yaşanan bütün şiddet vakalarının beslendiği kaynak muktedir olanın bilinçli olarak yarattığı korku iklimine dayanıyor.”