Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAM-DER), Kadıköy İskele Meydanı’nda 12 Mart Askeri Darbesi’nin 39’uncu yıldönümünde basın açıklaması yaptı. ADAM-DER tarafından yapılan açıklamada, 12 Mart darbesinin ‘Tek adam darbesi’ olarak sürdüğüne dikkat çekildi.
SiyasiHaber
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde sol görüşlü oldukları gerekçesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılan askerlerin örgütü Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAM-DER), 12 Mart Askeri Darbesi'nin 'Tek adam darbesi' olarak sürdüğüne dikkat çekti. 12 Mart 1971 Askeri Darbesi'nin 39’uncu yıldönümünde Kadıköy İskele Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştiren ADAM-DER’in açıklamasında “Türkiye’nin Suriye’deki operasyonlarıyla ilgili de “savaş ve terör borsalarında satılacak bir tek askerimiz yoktur. Türkiye, bölge ülkelerinde iç savaşları körüklemek yerine bölgesel ve küresel barışa sahip çıkmalıdır” denildi.
ADAM-DER Başkanı Emekli Üsteğmen Çetin Nergis, geçmişteki darbelerle hesaplaşılmadığı için Türkiye’nin 15 Temmuz darbe girişimine maruz kaldığını ifade ederek, tüm darbeler gibi 15 Temmuz darbe girişimini de lanetlediklerini, AKP iktidarının 15 Temmuz’u bahane ederek devleti parti devleti haline getirmeye ve tüm muhalif sesleri bastırmaya çalıştığını söyledi.
ADAM-DER adına okunan “Askeri Darbeye de Sivil Darbeye de Hayır! başlıklı bildiride de, 15 Temmuz darbe girişiminin siyasi iktidar tarafından “Allah’ın lütfu” sayıldığına işaret edilerek, siyasi iktidarın 15 Temmuz darbe girişimini kendi darbesini gerçekleştirmenin fırsatına çevirdiği ve Türkiye’nin sivil darbeye maruz bırakıldığı ifade edildi.
TBMM’nin 12 Eylül dönemindeki Danışma Meclisi kadar bile işlevinin kalmadığı dile getirilen açıklamada, 12 Eylül döneminde Kenan Evren’in “Bir garson benden fazla maaş alıyor” diye yakındığı, dönemin TİSK Başkanı Halit Narin’in “Eskiden işçiler gülüyordu, biz ağlıyorduk; şimdi gülme sırası bizde” sözleri anımsatılarak bugün de AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “Grev tehdidi olan yere anında müdahale ediyoruz” diye övündüğü ifade edildi.
ADAM-DER’in “Askeri Darbeye de sivil darbeye de Hayır!) başlıklı bildirinin tam metni şöyle:
“Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği ADAM-DER çatısı altında toplanmış, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış askerler olarak, Solkırımcı 12 Mart 1971 darbesini 49’uncu yıldönümünde bir kez daha lanetliyoruz.
Kırk dokuz yıl önce, NATO Paşaları, “sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” diyerek darbe yaptılar, sol muhalefeti sıkıyönetim balyozuyla ezdiler.
NATO paşaları “Fırtına” ve “Balyoz” operasyonlarıyla devrimci gençleri, aydınları, sanatçıları işkenceden geçirip zindanlara doldurdular, kurşuna dizdiler, darağaçlarında ipe çektiler, sol yayınları yasakladılar, gerici faşist yayınları devletin tüm olanaklarıyla desteklediler.
NATO generalleri ülke çapında solkırımla kalmadılar, kışla içinde de solkırım yaptılar; 600 dolayında subay, astsubay ve öğrenci askeri işkenceden geçirip, işsizler ordusunun saflarına attılar.
*
Darbecilerle hesaplaşılmadığı için ülkemiz hep ABD ve NATO patentli darbelere maruz kaldı.
27 Mayıs 1960’da “NATO’ya sadakat” yeminiyle darbe yaptılar.
12 Mart 1971’de darbe yapanlar ilk icraat olarak, ABD yönetiminin isteği doğrultusunda haşhaş ekimini yasakladılar.
12 Eylül 1980 darbesi daha Türkiye’de resmen ilan edilmeden, CIA Türkiye İstasyon Şefi tarafından dönemin ABD Başkanı’na “Bizim çocuklar başardı” müjdesiyle haber verildi.
28 Şubat 1997 sürecinin general ve amiralleri, NATO ve ABD yönetimi açık darbeye izin vermedikleri için örtülü darbe ile yetindiler.
*
Ülkemiz tarihi ne yazık ki, hep darbeler tarihi olarak yaşandı, yaşanıyor. Nihayet 15/16 Temmuz 2016 gecesi ülkemiz Cumhuriyet tarihinin en kanlı askeri darbe girişimine maruz kaldı.
Ne yazık ki, 15 Temmuz askeri darbe girişimi siyasi iktidar tarafından “Allah’ın lütfu” sayıldı; demokrasiyi inşa etmenin değil, kendi darbesini gerçekleştirmenin fırsatına çevrildi. Sonuçta asker darbesinin yerini sivil darbe aldı, tek adam diktatörlüğü kuruldu. Bunun sonucu olarak ülkemiz bugün korku imparatorluğu atmosferinde nefes alıp vermektedir.
*
Bütün darbecilerin öncelikli eylemi, emek örgütlerini baskı altına almak, hak arama yollarını kısıtlamaktır.
12 Mart darbesinin Genelkurmay Başkanı “sosyal uyanışın ekonomik gelişmeyi aşmasından” yakınmıştı.
12 Eylül 1980 darbesinin Genelkurmay Başkanı da “Garson benden fazla maaş alıyor” diye yakınmış; patron sendikasının başkanı ise “Eskiden işçiler gülüyordu, biz ağlıyorduk; şimdi gülme sırası bizde” demişti.
Post-modern darbe olarak tarihe geçen 28 Şubat 1997 sürecinin general ve amiralleri de laikliği maske edinmişlerdi; her birinin adresi farklı holdinglerde çıkmıştı; “holding paşaları” olarak tarihe geçmekten hiç utanmadılar.
Bugün de “sivil” darbe döneminde yürütmenin başı, “Grev tehdidi olan yere anında müdahale ediyoruz” diyerek yerli yabancı sermayedarlara kompliman yapmaktadır.
*
Darbe dönemleri hukuksuzluğun, devlet terörünün, işkencenin, emek sömürüsünün, baskı ve sansürün, yolsuzluğun, farklı kimlik inanç ve kültürleri inkâr ve asimilasyonun, ayrımcılık ve nefretin zirveye çıktığı dönemlerdir.
Bütün darbecilerin en bariz bir eylemi de, TBMM’yi işlevsizleştirmek, yargıyı bağımlı hale getirmek, üniversiteleri, medyayı ve sivil toplumu tahakküm altına almaktır.
Bugün TBMM, ancak 12 Eylül darbesi dönemindeki Danışma Meclisi kadar etkilidir. TBMM’nin işlevsizliği (cılız da olsa) iktidar ittifakı içerisinde bile eleştirilere yol açmıştır. İstiklal Harbi’nde bile TBMM’nin baskı altına alınmadığını anımsatıyoruz!
Yargının ne denli bağımlı hale geldiği, hukuka aykırı kararlar ve tutuklamalarla hemen her gün ortaya çıkmaktadır. Bugün ülkemiz ancak askeri darbe dönemlerinde görülebilecek zorbalık, keyfilik ve hukuksuzluk atmosferinde nefes alıp vermeye çalışmaktadır. Askeri darbe dönemlerinde olduğu gibi temel hak ve özgürlükler askıdadır. İnsanlar gelişigüzel tutuklanmakta, işkenceye tabi tutulmaktadır. Medya kuruluşları ve sivil örgütler neredeyse tümüyle iktidarın denetimi altındadır; aykırı haber ve görüş yayan gazeteciler keyfi olarak tutuklanmaktadır. Cezaevlerindeki gazeteci sayısı son tutuklamalarla 91’e ulaşmıştır.
*
Geçmiş darbelerden farklı olarak sivil darbe ve korku imparatorluğu döneminde Türkiye’miz ne yazık ki sınırlarımız dışında bir savaşın da içindedir. ABD emperyalizminin “Büyük Ortadoğu Projesi”nin ortağı sıfatıyla Afganistan, Irak ve Libya’daki cinayetlere katkıda bulunan iktidar, yine Amerikan emperyalizminin taşeronu olarak Suriye’de körüklediği iç savaşın doğrudan tarafıdır.
Savaşlarda en ağır zarara uğrayan bir mesleğin mensupları olarak vurguluyoruz: Komşu ülkelerde iç savaşları körüklemek, nihayet Amerikan ve Rus emperyalistlerinin izniyle bir bölgeyi cihatçı örgütlere teslim etmek üzere Suriye’ye asker göndermek, emperyalizme karşı Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Kurtuluş Savaşı ile kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmamaktadır. Kuruluş anısına saygı gereği Türkiye Cumhuriyeti’ne düşen görev, komşu ülkelerde iç savaşları körüklemek değil, bölgesel ve küresel barışa sahip çıkmaktır. Küresel emperyalistler “Türkiye’nin en iyi ihraç malı askeridir” diye rol vermiş olsalar bile, savaş ve terör borsalarında satılacak bir tek askerimiz, yoktur. Tüm yabancı güçler Suriye’den çekilmeli, Suriye halkı kendi kaderini kendisi tayin etmelidir.
*
12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbecileri tarafından sol görüşlü olduğumuz için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmış, işkence edilerek sorgulanıp yargılanmış, işsizliğe ve açlığa mahkûm edilmiş askerler olarak, patronları güldürmek için yapılmış darbeleri lanetlediğimiz gibi patronları rahat ettirmek için gerçekleştirilmiş tek adam darbesini de tel’in ediyoruz!
Darbelerin temel hak ve özgürlüklere, emek barış ve demokrasi güçlerine verdiği zararın bilinciyle, her türlü askeri/sivil darbeye, diktatörlüğe, savaşa karşı olduğumuzu, siyasal İslamcı faşizmin karanlığına teslim olmayacağımızı bildiriyoruz.
ADAM-DER olarak, kültürler ve halklar coğrafyası ülkemizin gerçekten demokratikleşmesi ve barışa kavuşması için, tüm emek barış ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadeleyi sürdüreceğiz.”