Bianet muhaberi Evrim Kepenek’in haberine göre, kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi — bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi — 11 Mayıs 2011’de imzaya açıldı.
Sözleşme, kadınlara yönelik şiddeti önlemek, mağdurları korumak ve failleri cezalandırmak amacıyla hazırlanan ilk bağlayıcı uluslararası belge olarak kabul ediliyor.
Bugün 39 ülke sözleşmeyi onaylamış durumda; ancak bazı ülkeler hâlâ imza aşamasında kalırken, bazıları da sözleşmeden çekilme yoluna gitti.
Avrupa’da geniş katılım, farklı uygulamalar
İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ülkeler arasında Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Norveç gibi Avrupa’nın önde gelen devletleri yer alıyor.
• Almanya, 2011’de imzaladığı sözleşmeyi 2018’de iç hukukunda yürürlüğe soktu.
• Fransa, 2014’te onaylayarak sözleşmeyi kadın hakları politikalarının temeline yerleştirdi.
• İtalya 2013’te, İspanya 2014’te sözleşmeyi yürürlüğe koyarak kadına yönelik şiddetle mücadelede uluslararası standartları benimsedi.
• Norveç, 2017’de yürürlüğe koyarak Avrupa Konseyi dışındaki ilk taraf ülkelerden biri oldu.
Bu ülkeler, sözleşme çerçevesinde kadınları koruyan yasal mekanizmaları güçlendirdi; şiddet mağdurlarına yönelik hizmetlerin çeşitlendirilmesi ve cezai yaptırımların sertleştirilmesi yönünde adımlar attı.
Henüz onaylamayan ülkeler
Bazı devletler sözleşmeyi imzalasa da iç hukuklarında onay sürecini tamamlamadı.
Birleşik Krallık, Ermenistan, Bulgaristan, Çekya, Lihtenştayn, Litvanya, Moldova, Slovakya ve Ukrayna bu ülkeler arasında.
Bu ülkelerde genellikle, sözleşmenin toplumsal cinsiyet kavramına dair hükümlerinin “yerel değerlerle çeliştiği” iddiaları onay sürecini yavaşlattı.
Türkiye, Polonya ve Letonya çekildi
Sözleşmeden çekilen ilk ülke Türkiye oldu.
Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ve onaylayan ülkeydi; ancak 20 Mart 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararı ile sözleşmeden çekildi. Bu karar, kadın örgütleri, hukukçular ve uluslararası insan hakları kurumları tarafından sert biçimde eleştirildi.
Polonya, 2020 yılında sözleşmeden çekilme sürecini başlattı. Hükümet, sözleşmenin “toplumsal değerlere aykırı” olduğunu ileri sürerken, kadın örgütleri bu kararı “kadınların yaşam hakkına saldırı” olarak nitelendirdi.
Letonya, 30 Ekim 2025’te Avrupa Birliği üyesi bir ülke olarak sözleşmeden çekilen ilk AB ülkesi oldu. Letonya Parlamentosu’nun bu kararı, ülke genelinde binlerce kadının katıldığı protestolara yol açtı.
Avrupa Konseyi ve kadın örgütleri, bu gelişmeyi “kadın hakları açısından geri adım” olarak değerlendirdi.
Tartışma: “Toplumsal değerlere aykırı” iddiaları
Türkiye, Polonya ve Letonya’da ortak gerekçe, sözleşmenin “aile yapısını bozduğu” ve “eşcinselliği teşvik ettiği” yönündeki iddialar oldu.
Ancak Avrupa Konseyi, bu yorumları temelsiz olarak nitelendiriyor:
“İstanbul Sözleşmesi’nin amacı, yalnızca kadınlara yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemektir; cinsel yönelim veya kimlik konusunda herhangi bir norm dayatmamaktadır.”
Buna rağmen, muhafazakâr çevrelerde sözleşme hâlâ “yabancı ideoloji” olarak görülüyor ve kadınların toplumsal rollerine yönelik kısıtlayıcı bakış açısı, sözleşmenin hedefleriyle çelişiyor.
Savunucular: “Kadınları korumaktan vazgeçmeyeceğiz”
Kadın hakları örgütleri, İstanbul Sözleşmesi’ni uluslararası ölçekte kadınları şiddetten koruyan en güçlü araç olarak tanımlıyor.
Türkiye, Polonya ve Letonya gibi ülkelerin çekilme kararları, bu çabalar açısından önemli bir gerileme olarak değerlendiriliyor.
Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve çok sayıda sivil toplum örgütü, “Sözleşmeden değil, şiddetten çekilin” mesajıyla kampanyalarını sürdürüyor.
İstanbul Sözleşmesi, hâlâ kadın hakları mücadelesinin en önemli kilometre taşlarından biri.
Bugün bazı ülkeler sözleşmeyi tartışmalı hale getirse de, savunucuları kararlı:
“Kadınların yaşam hakkı pazarlık konusu olamaz. İstanbul Sözleşmesi yaşatır.”
