Nereden başlamalı?
– HEP Muş İl Örgütü Üyesi Harbi Arman (1964), “ifade verip gideceksin” denilerek çağrıldığı JİTEM merkezinde işkence gördü. Tuzik Deresi Köprüsü altında kafasına iki adet tabanca mermisi sıkılarak öldürüldü.
– Zana Zuğurli ve kuzeni Lokman Zuğurli, evlerinden alındı. Maktüllerden Zana’nın Kozan Mezrası Taşlıdere mevkiinde elleri arkadan bağlanarak başına iki mermi sıkıldı… Lokman’ın da Erimli Köyü Kuşaklı Mevkii’nde sağ şakak ve burun kökü civarından yakın atışla öldürüldüğü, cesedinin 2 gün sonra bulunduğu anlaşıldı.
– Şahabettin Latifeci, JİTEM merkezinde çene alt kemiğinde kırık, ayakkabı topuklarıyla meydana getirilen ekimoz oluşacak şekilde işkence gördü. Boğularak öldürüldü. Kuşaklı Mevkii’nde köprünün altına atıldı…
– Ahmet Ceylan ve Sıddık Etyemez’in JİTEM Merkezi’ne götürüldükleri, iple boğularak beyaz naylon çuvallar içinde kayalıklar arasına atıldıkları…
– Abdülkadir Çelikbilek’in işkence yapıldıktan sonra elleri arkadan pardösü kemeriyle bağlı halde boğularak öldürüldüğü, Mardin Kapı Mezarlık duvarı dibine atıldığı…
JİTEM’in işlediği cinayetlerin sadece bir bölümü bunlar… İddianamelerde nasıl öldürüldükleri kısaca böyle anlatılıyor…
* * *
Bununla sınırlı değil…
Tunceli’nin Başakçı köyünde bir anıt mezar var.
Gömüldüğü toprakta sokak köpeklerinin bulduğu Ayten Öztürk’ün belki son bir yardım için uzanmış eli uzanıyor mezar taşından.
Ayten Öztürk, ablası Aysel ile 1979’da bir yol araması sırasında gözaltına alınıp tutuklandığında, örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 12 Eylül darbesinden sonra yargılandığında, ağır işkencelerden dolayı hastalandığında, işkenceyi protesto için 49 gün açlık grevi yaptığında henüz çocuktu.
Onca işkenceden, ithamdan sonra 1986’da suçsuz bulunarak tahliye edildiğinde de bu karanlık hikâyenin burada bitmeyeceğinin farkında değildi.
Tahliye olan ablası hasta yatağında yeniden gözaltına alınıp sonra yeniden serbest bırakıldığında, en sonunda dağa çıkıp bir daha dönmediğinde bunun kendisini nasıl etkileyeceğini de bilmiyordu elbette.
Babası Hıdır Öztürk, memurdu, şef olarak çalışıyordu.
1992’de jandarmaya bayramlaşmaya gittiğinde, komutan, asıl suçun ailede olduğunu düşündüğünü gösteren cümleleri sıralayıp, elini havada bıraktı:
“Kızının cesedi gelene kadar bayramlaşmam.”
Hıdır Öztürk’ün diğer 3 kızı ise yanındaydı.
Ayten fabrikadaydı, diğer iki kızından biri mühendis olmuştu, diğeri hemşire olarak çalışıyordu.
1992’de bir gün, Hıdır Öztürk ve 3 kızı garip bir davet aldı, komutan çağırmıştı.
Orada “Mahmut” diye tanıştırılan, sakallı biri kendilerini karşıladı.
Kızların tek tek adreslerini alıp, Öztürk ailesini geri yolladı.
Hıdır Öztürk, çok sonra, “Mahmut” diye tanıştırılan, bütün bilgilerini alan kişinin, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu anlayacaktı.
O buluşmadan kısa bir süre sonra Öztürk’ün hemşire kızının aniden Kars’a tayini çıktı.
Mühendis kızı da nasılsa Çankırı’da görevlendirilmişti.
Evde artık Ayten, annesi ve babası kalmıştı.
* * *
27 Temmuz 1992’de ise bir beyaz Toros’la Ayten Öztürk kaçırıldı.
8 Ağustos’a kadar izine rastlanamadı.
8 Ağustos’ta, Elazığ’da bir mezarlık yakınında sokak köpekleri toprağı aşındırmış, kim olduğu yüzünden asla tanınamayacak Ayten Öztürk’ün toprağa yarı gömülü cesedi açığa çıkmıştı.
Öztürk’ün cesedi 11 gün sonra bulunmuştu ancak otopsi raporuna bedenindeki eksiklerin 2 aya yakın toprakta kalmasından kaynaklandığı yazıldı.
JİTEM komutanı Cem Ersever, öldürülmeden önce Öztürk’ü Yeşil’in kaçırdığını söylemiş ancak kâr etmemişti.
Yıllar geçti, 2011’de TBMM’de İnsan Hakları Komisyonu’na baba Hıdır Öztürk, davet edildi.
“Ben gözleri çıkarılmış, kulakları kesilmiş, vücudu parçalanmış bir kızın babası olarak buradayım” dediğinde komisyonun bütün üyeleri susuverdi.
Dönemin Komisyon Başkanı, bütün iddiaları dinleyip suç duyurusunda bulundu, dosya yeniden açıldı.
* * *
JİTEM’in varlığı 90’lı yıllardan itibaren sistematik olarak reddedildi. Ancak JİTEM’de yıllarca çalışan Abdülkadir Aygan’ın cinayetleri açıklamasıyla artık varlığı gizlenemez hale geldi. 2003’te JİTEM’ci Aygan’ın açıklamaları doğrultusunda soruşturma açıldı ama yıllarda sonuç alınamadı. Zaman geçti, askeri yargının yıllarca rafta tuttuğu JİTEM ana dosyası raftan indirildi. Nihayet dava açıldı. Yukarıdaki cinayetler, o iddianamede ayrıntılarıyla anlatıldı.
Ayten Öztürk de JİTEM tarafından öldürülmüştü. Bu konuda TBMM’nin suç duyurusu üzerine ayrı bir iddianame hazırlandı.
Avukatların ana dava ile bu davanın bir arada görülmesine gerek olmadığı itirazları dinlenmedi.
Yetmedi, yıllar sonra, 2012’de yeniden açılan Musa Anter cinayeti davası da davalarla birleştirildi.
1992’de öldürülen Anter’in dosyası, JİTEM ana dosyası, Ayten Öztürk dosyası…
Dava bitecek gibi değildi, öyle görünüyordu.
* * *
Bununla da yetinilmedi.
Büyük olaylar yaşanıyormuş, yaşanacakmış gibi dava Diyarbakır’dan Ankara’ya nakledildi.
Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, onlarca cinayeti bir arada çözmek, sanıklar hakkında bir yargıya varmak zorundaydı.
Onlarca yazı yazıldı, avukatların itirazlarına rağmen dosyalar sürüncemede bırakıldı, zaman geçti, zaman geçti, zaman geçti ve sadece beklendi…
Önce Ayten Öztürk ve Musa Anter dosyaları zamanaşımına girdi.
Ardından geçtiğimiz günlerde JİTEM ana davası ile ilgili zamanaşımı kararı verildi.
Belliydi, faillerin belli olduğu gibi…
* * *
JİTEM gibi karanlık bir yapıyla ilgili açılan tüm davalar gibi bu ana dava da tarihe karıştı. Elbette sürpriz olmadı. Hafıza Merkezi’nin listesi anlatıyor bize tabloyu:
* 1993 yılında, Cizre’de oluşturulan bir sorgu timi 21 kişiyi terörle mücadele gerekçesiyle sorguladı. 21 kişi zorla kaybedildi ve öldürüldü. Bu nedenle dönemin Cizre İlçe Jandarma Komutanı olan Cemal Temizöz ve köy korucuları hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Yıllarca rafta bekleyen dosya ancak 2009’da iddianameye dönüştü. 2014’te dava Şırnak’tan Eskişehir’e nakledildi. 5 Kasım 2015’te sanıklardan bir bölümünün beraatine karar verildi. Bazı suçlar ise zamanaşımına sokuldu.
* 1995’te Hakkari Yüksekova’da, koyunlarına bakmak için bir köyden diğerine giden Nezir Tekçi, gözaltına alındı ve kendisinden bir daha haber alınamadı. Ancak 2011’de iddianame düzenlendi. Eskişehir’e nakledilen dava, 2015’te beraatle sonuçlandı.
* 1992-94 yılları arasında Mardin Derik’te 13 kişi öldürüldü. Bölge Komutanı Musa Çitil ile ilgili iddianame ancak 2012’de hazırlandı. Çorum’a alınan dava beraatle sonuçlandı.
* 1993’te Şırnak Görümlü’de köye yapılan operasyondan sonra gözaltına alınan 6 kişiden bir daha haber alınamadı. 2013’te bölge komutanı Mete Sayar ve emrindeki bazı askerler hakkında dava açıldı. Ankara’ya nakledilen dava, 2015’te beraatle sonuçlandı.
* 1993’te Lice’de Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, Uzman Çavuş Yüksel Bayar ile 14 kişi öldürüldü. Yüzlerce ev yakıldı, yüzlerce kişi göçe zorlandı. 2013’te iddianame düzenlendi. Dosya 2014’te sırasıyla Eskişehir, Diyarbakır ve İzmir’e gönderildi. 2018’de beraatle sonuçlandı.
* 1993’te Muş Kızılağaç’ta boşaltılan köye eşyalarını almak için dönen köylüler gözaltına alındı. Köylülerin büyük bölümü serbest bırakılırken 4’ü alıkonuldu. Daha sonra aynı dört kişinin cenazeleri bulundu. 2013’te iddianame düzenlendi. Dava Van’dan Muş’a nakledildi. 2014’te sanıklar delil yetersizliğinden beraat etti.
* 1993’te Muş Vartinis’te ateşe verilen evdeki 7’si çocuk 8 kişi yanarak öldü. 2013’te dava açıldı. Dava Kırıkkale’ye nakledildi. 2016’da sanıklar beraat etti.
* 1993’te Diyarbakır Kulp ve Muş’ta Bolu Tugay Komutanlığı’nın kontrolündeki bölgede gözaltına alınan 11 kişiden bir daha haber alınamadı. 2013’te iddianame düzenlendi. Dava Ankara’ya nakledildi. 2018’de beraatle sonuçlandı.
* 1992-96 yılları arasında Mardin Kızıltepe’de 22 kişinin öldürülmesine ilişkin dava 2014’te açıldı. Kızıltepe JİTEM dosyası olarak bilinen dava, Ankara’ya nakledildi ve 2019’da beraat ve zamanaşımı ile sonuçlandı.
* Susurluk çetesi olarak bilinen çete tarafından 1993-96 yılları arasında kaçırılan 19 kişinin öldürülmesine yönelik dosya beraatle kapatıldı.
* * *
Uzun lafa gerek yok.
Kapatılan dosyalarda çarpıcı bir bilgi var. Belgeli… O aslında bize veriyordu bugünlerin haberini…
İtirafları ile davaların açılmasını sağlayan Abdülkadir Aygan ile JİTEM’ci Fethi Çetin’in kayıtları uzun süre bulunamamıştı dosyalar oluşturulurken…
Öldü görünüyorlardı sistemde. Yoklardı kayıtlara göre…
Ve biraz araştırılınca nüfus kayıtlarının “savaş şehidi” gösterilerek kapatıldığı ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığı, bu kişilerin kayıtlarının Nüfus Kanunu’nun “şehit düşenlerle” ilgili 29. maddesi uyarınca kapatıldığı bilgisini verdi.
Emniyet Genel Müdürlüğü, Aygan’ın isminin Aziz Turan olarak değiştirildiğini açıkladı.
Bir ülke düşünün…
PKK itirafçılarından bir cinayet birliği kurulmuş… İtirafçılar yakalanmasın diye “şehit” gösterilmiş… İtinayla tamamı korunmuş, gizlenmiş… Artık bütün eylemleri açığa çıkartıldığında da dosyalar zamanaşımına sürüklenmiş…
Çatlıları, Yeşilleri kahraman sayan, Beyaz Toroslar’ın bu ülkeyi koruduğunu düşünenlere kızmaya gerek yok!
Büyük bir resim önümüzde apaçık duruyor zaten.
Birbirini anlamamanın, haksızlığa “dur” diyememenin, acıları yok saymanın, insanları değersiz görmenin, nefret iklimi yaratmanın resmi…