Filiz Yavuz’un nükleer ile ilgili kitabı çıktı. Yavuz kitabını hazırlarken, konunun yetkilileri olduğunu düşündüğü Enerji Bakanlığı, TAEK ve nükleer santrali yapacak Rus kökenli şirket ROSATOM’un Türkiye temsilciliğinin (Akkuyu NGS) de kapılarını çalmış ancak bir yanıt alamamış.
Filiz Yavuz’un Can yayınları tarafından yayımlanan “Beni Akkuyu’larda Merdivensiz Bıraktın: Türkiye’nin nükleerle imtihanı” adlı kitabı, Türkiye’de yeniden ama bu kez daha hararetli bir şekilde gündeme gelen nükleer enerji konusunu, şeffaf ve herkes için anlaşılabilir bir şekilde anlatıyor. Yüzlerce belge ve makaleyi analiz ediyor. Uzmanların görüşlerine yer veriyor. Neden nükleer santrale karşı olmamız gerektiğini gerekçeleriyle sıralıyor. İşte bazıları…
1- Kaza riski sıfır değil: Nükleer bilim uzmanı Prof. Dr. Tolga Yarman’a göre, iddia edildiği gibi kaza riski sıfır ya da milyonda bir değil. Çernobil ve Fukuşima kazalarından sonra kaza riski arttı. Mevcut kazalara bakıldığında her 500 reaktörden beşinde kaza olma ihtimali var.
2- Atık sorunu çözülmedi: Nükleer santrallerdeki bazı tehlikeli atıkların tehlikesiz hale geçmesi için tam 250 bin yıl geçmesi gerekiyor. Nükleer konusunda deneyimli Almanya bile atıklarını ne yapacağı konusunda çözüm bulmuş değil. Zaten santralleri de tek tek kapatıyor. Avrupa’da yaygın olarak kullanılan bir nükleer karşıtı slogan şöyle der: “Eğer Romalılar nükleer santral sahibi olsaydı, biz hala onların atıklarının bekçiliğini yapıyor olacaktık.”
3- Türkiye’nin atık planı yok: Türkiye’nin henüz bir nükleer santrali yok. Ancak Gaziemir’de eski bir kurşun fabrikasının arazisinde gömülü nükleer atıklar bulundu. Ya bir de nükleer santral yapılırsa o atıklarla nasıl baş ederiz?
4- Fukuşimalı Naoto Matsumura: “Her şey sona erdi, her şey yıkıldı. Fukuşima işte budur.”
5- Çayda radyasyon yok dediler: Çernobil nükleer felaketinden sonra Doğu Karadeniz’de üretilen çayların Çernobil’den etkilenmediğini kanıtlamak için dönemin sanayi Bakanı Cahit Aral kameraların karşısında çay içerek “Dinine, imanına inanan radyasyon var demez” dedi. Bu açıklamadan altı ay sonra çayda radyasyon olduğunu kabul etti ama “Çaydaki radyasyon tehlikesiz” dedi. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, “Radyoaktif çay daha lezzetlidir”, Kenan Evren ise Azıcık radyasyon kemiklere iyi gelir” demişti…
6- Çaylar toprağa gömüldü: Çernobil’den etkilenmiş radyasyonlu çayların imhasına karar verildi. Ama 58 bin ton radyasyonlu çay, toprağa ya da yağmurla birlikte yeraltı sularına karışmaması için hiç bir önlem alınmadan öylece toprağa gömüldü. 2009’da Rize’de bir inşaatın temeli kazılırken çuval çuval radyasyonlu çay ortaya çıktı
7- Nükleer enerji kararı demokratik değil: Nükleer santral, siyasetçiler tarafından halka sorulmadan alınmış bir karar. Oysa Nisan 2011’de Greenpeace’in anketine göre katılımcılardan yüzde 64’ü olası bir nükleer enerji referandumunda ‘hayır’ diyeceğini söyledi. Haziran 2011’de Ipsos’un araştırmasından ise Türkiye’de nükleere hayır diyenlerin oranı yüzde 80 çıktı.
8- Nükleer santraller yaşam için tehdit unsuru: Teorisyenler böyle olmadığını söylese de çalışan nükleer santraller de rutin radyasyon salarak kazaya neden oluyor. ABD Radyasyon ve Halk Sağlığı Kurumu için Dr. Joseph Mangona ve Dr. Janette D. Sherman, 1957-1981 yılları arasında faaliyete geçen 51 nükleer santralin çevresindeki 25 milyon nüfus içerisinde çocukların kanser istatistikleri araştırmasına göre 2008’de halen çalışmakta olan santrallerin çevresindeki tüm çocuklardaki lösemi artışı yüzde 13,9 idi.
Kaynak: Hürriyet