Siyasihaber.org sitesi olarak Tiyatro Tek Ağaç ve oyunları Taş hakkında, oyunun yönetmeni Murat Akdağ ile söyleştik. Merakla beklediğimiz Taş oyunu 24 Ocak Cuma günü saat 21.00’de Şişli Kültür Merkezi’nde izleyicileriyle buluşacak. Oyun için kapıdan da davetiye temin edilebiliyor. Ayrıca oyunun bu gösterimi HDP yararına sahneleniyor.
Tiyatro kolektifiniz hakkında neler söyleyebilirsiniz? Oyuncular nasıl bir araya geldi?
Tiyatro Tek Ağaç 2012 yılında kuruldu ve birkaç oyun yapma denemesi başarısız olduktan sonra bu yıl Der Stein (Taş) adlı oyun ile ilk çalışmasını gerçekleştirdi. Tiyatro Tek Ağaç’ın ana hedefi, yaşadığımız çağın sorunsallarını, kendi bakış açısıyla tartışmaya açmak ve bu yeni farkındalıklar oluşturmaktır. Gurubun oluşum süreci, biraz benim kişisel deneyimlerim ile oluştu. 1998 yılından beri tiyatro ile uğraşıyorum ve ülkemiz tiyatro dünyasını iz sürer gibi takip ettim. Pek çok oyun gördüm, oyuncu tanıdım ve bu süreçte, kafamda aldığım notlar oluştu. Notların bir kısmı “asla bir arada tiyatro yapamayacağım oyuncular”a dairken, bir kısmı da, “ne olursa olsun birlikte çalışılması gereken oyuncular”a dairdi ve Tiyatro Tek Ağaç’ın ilk oyunun kadrosunu bu notlara bakarak oluşturdum.
Taş oyunundan ve içeriğinden bahsedebilir misiniz?
Çağdaş Alman tiyatrosunun önde gelen yazarlarından, Marius von Mayenburg’un Der Stein (Taş) adlı oyunu, bireylerin kişisel tarihlerini anlatırken hiçte dürüst olmamaları üzerine kurulu bir çağdaş drama. Bu drama üzerinden sıçramalı bir bakış yapıldığında, kurumların, cematlerin, hatta ülkelerin kendi tarihlerini anlatırken pek çok çarpıtma ve saptırmaya baş vurmaları irdeleniyor. Oyunda bir ev üzerinden iktidar mücadeleleri veriliyor. Söz konusu ev beş ayrı zamanda görülüyor ve sürekli el değiştiriyor. Oyunda bu iktidar mücadelesi kadınlar üzerinden anlatılıyor. Bir bakıma, kadınların erkek egemen toplumlarda, eve hapsedilmesi ve tüm iktidarlarını, kocalarının kirli işleri sayesinde sahip oldukları evler ile oluşturmaları irdeleniyor.
Taş oyununu sahnelemeye nasıl karar verdiniz?
Oyunumuzun çevirmeni Sibel Arslan Yeşilay, çağdaş alman tiyatrosunun çok yakında takip eden bir çevirmen ve yirmiden fazla çağdaş alman oyunu çevirmiş bir çevirmen. Sibel Arslan Yeşilay’ın çevirdiği her oyun metni benim için çok değerlidir. Özel bir alaka gösteririm. Çükü, kendisi bu oyunları çevirmekle kalmıyor, oyun metinlerinin tanıması için çeşitli atölyeler düzenliyor, okuma tiyatroları organize ediyor. Der Stein (Taş) adlı oyunumuzun yazarı Marius von Mayenburg’u bize tanıtanda kendisidir. Sibel’in çevirdiği ilk Mayenburg oyunu olan “Ateş Yüzlü” adlı oyunun yönetmeni arkadaşım Çağrı Şensoy ile sohbet ederken, bana Der Stein’den bahsetti ve oyunun ilgimi çekeceğini söyledi. Ben hemen metne ulaştım. Metni okur okumaz çok etkilendim. Bu oyun Türkiye de oynanmalı ve ben bu işin içinde olmalıyım dedim. Oyuncu ya da yönetmen olarak fark etmezdi. Sonra, süreç beni oyunu yönetmeye kadar evriltti.
Oyunda sizi bu kadar etkileyen şey nedir?
Oyunun, tarih yazını konusunun nasıl çarpıtılarak, faşist insanların ya da faşizan yapıların nasıl kahramanlara, kahramanlık hikayelerine dönüştürüldüğüne dikkat çekmesi çok etkileyici geldi bana. Ülkemizde de buna benzer şeyler görüyoruz. Eli kanlı katiller bir anda kahraman ilan edilebiliyor ve topluma rol model olarak sunuluyor. Tıpkı oyundaki gibi kahramanlık hikayeleri uyduruluyor. Bu hikayeleri uyduran insanlar aradan belli bir zaman geçtikten sonra vicdan azabından gerçeği itiraf etmek istese de, elinden bir şey gelmiyor. Çünkü yetiştirdiği yeni kuşaklara armağan ettiği sahte kahramanlık hikayesi onun kontrolünden çıkmış ve hastalıklı bireyler yaratmış oluyor. Bu durum çok acıklı bence. Oyun Almanya ile alakalı gibi görünse de, tüm ulus devletlerin inşa ediliş sürecinin pisliklerini deşifre ediyor. Hatta tüm bireysel kahramanlık hikayelerini. Ayrıca oyun, çok başarılı yazılmış bir kurguya ve anlatıma sahip!
Oyunun hazırlık aşaması hakkında ne söyleyebilirsiniz? Ne kadar sürdü?
Oyunumuzun hazırlık aşamasında, çok verimli bir prova dönemi geçirdik. Ayrıca biz yerleşik bir tiyatro gurubu değiliz ve prova yapmak için bir tiyatro mekanına sahip değiliz. Ülkemizdeki pek çok sahne Devlet Tiyatroları tarafından işgal edildiği için, (ben devlet tiyatroları örgütlenmesinin bir tür işgal olduğunu düşünüyorum!) bizde prova yapmak için alternatif bir mekan arayışına girdik. Bu süreçte Sivas Divriği Kültür Derneği ile görüştük ve dernek yöneticileri bize, kültür sanat işlerini devlet elinden kurtarılıp STK’lara devredilmesi gerektiğini ispatlarcasına davrandı. Büyük bir emek ve hoş görü ile, derneklerindeki salonu bize prova yapmamız için üç aylığına tahsis etti. Bu çok özel ve çarpıcı bir şeydi.
Oyunu izleyecek olanlar, oyundan sonra bugüne dair ne düşünecekler?
Der Stein adlı oyunumuzu okuduğumdan beri, insanların kişisel tarihlerini yazarken ne kadar büyük sahtekarlıklar yapabileceklerine dair pek çok şey düşünme fırsatı buldum ve düşünmeye hala devam ediyorum. İsterim ki oyunumuzu izleyen misafirlerimizde bizimle birlikte bu süreci yaşasınlar. Hatta birlikte devam edelim bu düşünsellik sürecine!