Cinsiyet ayrımcılığının en fazla olduğu ülkeler arasında yer alan Türkiye, kadına şiddetin en yaygın olduğu ülkeler arasında da ilk sıralarda. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, hukukçu olarak idama karşı olmadığını dile getirirken, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasını savundu.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, bir tv kanalında yaptığı konuşmada hukukçu olarak idama karşı olmadığını dile getirirken, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasını savundu.
Yanık, ”İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldığımız için kadına yönelik şiddet artmadı ve azalmadı” diyerek kadına yönelik her tür şiddetin arttığı, yaşam hakkının ihlal edildiği bir dönemde, evde, sokakta en yakınları tarafından Türkiye’nin her noktasında hemen her gün en az bir kadının öldürüldüğü gerçeğini göz ardı etti.
Yanık, “Bizim bugün 81 tane şiddet önleme ve izleme merkezimiz var. Buralarda vatandaşlar müracaat ettiğinde bir süreci başlatıyoruz ve hemen onların korunma tedbiri gerekiyorsa alıyoruz, konukevlerimize yerleştiriyoruz. Ekonomik olarak ihtiyaç halindeyse onlara birtakım ekonomik destekler sağlıyoruz. Çocukları varsa, çocuk güvenlik tehdidi altındaysa hemen gizlilik kararı alıyoruz. Biz kendi pratiğimizden yola çıkarak birtakım düzenlemeler yaptık” diyerek şiddet önleme merkezleri ile tedbir aldıklarını savundu.
Şiddet önleme merkezleri, şiddeti önleme değil gizleme yerleri
Prof. Dr. Songül Sallan Gül, şiddet önleme merkezlerinin (ŞÖNİM) “şiddeti önleme değil, gizleme yerleri” olduğunu öne sürdü.
Gül, “Kadınları koca dayağına razı eden, eve döndürmeyi hedefleyen ataerkil bakış, siyasal iktidar ve bürokrasi tarafından itinayla ŞÖNİM’lerde de uygulanıyor. ŞÖNİM’lerdeki çalışmalar, kadınları güçlendirmeye değil, şiddet uygulayanla kadını ailede bir arada tutacak ‘arabuluculuk’ çabalarına odaklanıyor. Şiddetin nedenini yoksullukta arayan, bu nedenle de geçici sosyal yardımlarla aileyi sözde rahatlatacak önlemlerle bir oyalama taktiği sürüp gidiyor.”
ŞÖNİM’lerdeki güvenlik düzenlemelerinin de ayrıca sorgulanması gerektiğini ifade eden Gül, “güvenlik düzenlemeleri kadınların mahremiyet haklarını ihlal ettiği gibi, şiddet uygulayan erkekten çok, şiddet mağduru kadını caydırıcı niteliktedir. Kadın sığınmaevlerinde olduğu gibi, şiddet mağduru kadınları güçlendirmekten de oldukça uzaktır. ŞÖNİM’ler, ‘kaş yapayım derken göz çıkarma’ durumuyla karşı karşıyadırlar. Bağımsız kadın örgütlerinin dile getirdiği gibi, bu haliyle bu merkezler, şiddeti önlemek yerine gizlemeye yönelik birer kurumsal yapı haline dönüşecek ya da koruyucu ataerkilliği pekiştirmeye yarayacaktır” dedi.
Cinsel istismar suçlarında “somut delil” şartı
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasından sonra atılan ilk adımlardan biri, cinsel istismar suçlarında tutuklama için “somut delil” şartı öngören düzenlemenin Meclis’ten geçirilmesi oldu. AKP-MHP’nin cinsel istismar mağduru çocuk ve kadınları değil, failleri koruyan politikalarının bir sonucu olarak Meclis’ten geçen “somut delil” şartı, cinsel istismar faillerinin cezasız kalmasına yol açacak bir düzenleme olacağı gerekçesiyle kadın ve insan hakları savunucularının tepkisine neden oldu.
Haksız tahrik indirimi, iyi hal indirimi gibi gerekçelerle kadına şiddet faillerini koruyan düzenlemelerin de yürürlükte olduğu, anayasanın, yasaların, sözleşmelerin ve kadınların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde, kadınları koruyan ve şiddet uygulayanı caydırıcı ciddi hukuki düzenlemelerin de yetersizliği de kadına yönelik şiddeti önleme konusunda dikkat çeken konulardan biri.