13 Mart 1982’de darbeciler tarafından Buca Cezaevi’nde idam edilen komünist işçi önderleri üyeleri Seyit Konuk, Necati Vardar ve Ethem Coşkun’un idamlarının yıldönümlerinde, yoldaşları Hüseyin Bakır’la konuştuk.
13 Mart 1982’de 12 Eylül cuntası tarafından Buca Cezaevi’nde idam edilen komünist işçi önderleri ve TKEP’in İşçi Komitesi üyeleri Seyit Konuk, Necati Vardar ve İbrahim Ethem Coşkun’un idamlarının yıldönümlerinde, yoldaşları Hüseyin Bakır’la konuştuk.
“Görevlerini profesyonelce yürüttüler”
Demirel Hükümeti’nin 1979 yılındaki nokta operasyonlarının hedeflerinden birisinin de Tariş’teki örgütlülüğü kırmak olduğunu belirten Bakır, özellikle Seyit Konuk’un Tariş’teki mücadelesinin önemini vurgulayarak şunları söyledi:
“Devlet güçlerinin ağır saldırısına karşı güçlü bir direniş başladı. Günler boyunca fabrika, devlet güçlerine teslim edilmedi. Seyit, o direnişin içinde öncü rol oynayan bir devrimciydi. Direnişin bastırılmasının ardından devlet güçleri Seyit ve direnişçi işçileri fabrikadan attı.
“İbrahim Ethem Coşkun ise memleketi olan Antep’te çocuk yaşta işçi olarak çalışmaya başladı. Örgütsel politikaların gereği olarak İzmir’de görev aldı ve Birleşik Maden İş Sendikası’nın bölge temsilciliğini yapmaya başladı. Necati Vardar da küçük yaşta işçilik yapmaya başladı. O da yine aldığı görev gereği BMC fabrikasında çalışıyordu.
Seyit, Ethem ve Necati, üstlerindeki görevleri profesyonelce yürüten arkadaşlarımızdı.”
“İdamlarındaki amaç toplumda dehşet yaratmaktı”
“12 Eylül Faşist Diktatörlüğü devrimci hareketi bastırmak ve sindirmek amacıyla çok yoğun bir saldırı dalgası başlattı. Çeşitli cephelerde sürdü bu saldırı. Saldırı yöntemlerinden birisi de idamdı. Tarihin her aşamasında, bütün egemen sınıflar idam silahını gündeme getirirler. İdam, başka hiçbir yöntemin yaratamayacağı etkiyi yaratır insan üzerinde. “Sallandıracaksın” deyimi dehşet yaratır. Amaç, “sallandırarak” onları dize getirmek ve halk üzerinde dehşet etkisi yaratmaktı.
İnsanlar, başka zeminlerde de hayatlarını kaybediyor. Ancak düşününce, bir çatışmada ve operasyonda kurşun sıkılarak öldürülmek başka bir şey, mahkemede idam kararını dinlemek ve idam kararının Meclis’te onay almasının aylar ve yıllar boyunca beklenmesi, sonucunda da sehpaya çıkmak başka bir şey.
Bu insanların yaşadığı da buydu. Bunun da darbeciler, korku yaratmak amacıyla hareket ettiler.”
“Kendisini yargılayanları yargılamak”
“Buna karşı idam edilen devrimciler, örneğin 71’ döneminde idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan; arkasından da 12 Eylül’ün idam ettiği devrimciler… Dikkat edilirse bunların hiçbirinde egemenler ”dize getirme” sonucu elde edemediler. Bu insanlar direnişin en şanlısını icra ettiler. Yaşadılar ve gösterdiler. Hem mahkemelerdeki tavırları hem o idam kararları yüzlerine okunurken ortaya koydukları tavır ve idamlarını beklerken cezaevlerinde gösterdikleri yaşam, o sloganlarla sehpaya yürürken “kendisini yargılayanları yargılamayı” başardılar.
“Onlar egemenler karşısında bir tarafı temsil ediyorlardı”
“Onlar cunta karşısında, egemenler karşısında bir taraftılar. Bir tarafı temsil ediyorlardı ve bu bilinçle davrandılar. Yani kendilerinden ibaret değildiler. Tek tek örgütlerini de değil, toplam olarak devrimci hareketin tamamını temsil etmek bilinciyle davrandılar ve başarılı oldular.
Yazdıkları son mektupların içeriğine baktığımızda, ölümü bekleyen insanlar, davalarını anlatıyorlar ailelerine ve çevrelerine. Peşlerinden ağlamamalarını ve metanetli olmalarını temkin ediyorlar ve adeta rol değiştiriyorlar.”
Röportajın tamamı şöyle: