Direnişçi Makro Market işçileri: “Biz direnişimiz kazanımla sonuçlanana kadar mücadele edeceğiz, kazandıktan sonra ise direnen herkesin yanında olacağız. Ve insanların bizim durumumuza düşmemesi için bilgilendireceğiz. Direnişimizin Samsun’daki diğer direnişlere de örnek olmasını istiyoruz.”
SiyasiHaber – Samsun
Samsun’daki Makro Market işçileri, 31 Temmuz 2019 günü işletmenin başka bir şirkete devredilmesi ile mağdur edildiler. Kıdem tazminatları dahil alacakları ödenmeyen işçiler haklarını direnişle almak için eylemlere başladılar. Direniş 25. haftasını geride bıraktı.
SiyasiHaber olarak, Makro Market’in 6 yıllık işçisi Eda Bulut ve 8 yıllık işçisi Ahmet Özeken ile direnişe neden başladıklarını, direniş sırasında neler yaşadıklarını konuştuk.
6 ayı aşkın bir süredir yürüyüşlerle basın açıklamaları ile direniyorsunuz. Direniş neden ve nasıl başladı?
Aslında direnişimiz Makro kapanınca değil işimizin ilk gününden başladı, çok az sayıda da olsa bazı işçiler patronun ve yönetimin keyfi uygulamalarına direniyorduk. 8 yıl boyunca birçok haksız, keyfi uygulamaya maruz kaldık. Ama birçok arkadaşımız haklarını bilmediği için yönetime karşı gelmekten çekiniyordu. 8 yıl boyunca bu sistemin içinde çalışmak zorunda bırakıldık. 8 yılın sonunda hiç haber verilmeden Taze Gıda’ya “satıldığımızı“ öğrendik.
Normalde devreden firma, tazminatlarımızı ve tüm haklarımızı vermelidir. Daha sonra diğer tarafa devreder ya da diğer firma anlaşmalı şekilde alır. Biz 380 kişiden 300’ü o gün Taze Gıda firmasına geçmedik. Taze, bizim haberimiz olmadan bize giriş yapmış. Biz de Taze Gıda yönetimi ile konuşup bize sorulmadan işe alamayacaklarını, belki de bizim onlarla çalışmak istemediğimizi söyledik. Kanunen devreden ve devralan firma bizden 2 yıl boyunca sorumlu olması gerekir. Biz de Makro ile anlaştığı gibi bizle anlaşmasını istedik. Onlar ise bizle devam ederseniz hakkınız bizde saklı kalacak ya da gider hakkınızı Makro’dan alırsınız dediler.
Firmayı araştırmaya başladık ve firmanın bir gecede Ankara’da 60 mağaza kapattığını öğrendik. Bu firmaya nasıl güvenebilirdik? Bizler de çalışmayacağımızı belirtip ilk eylemimizi yaptık. Başta birçok şeyi bilmiyorduk, direniş nedir, eylem nasıl yapılır, bilmiyorduk. Ancak sorup soruşturarak ve Türkiye genelinde yapılan direniş örneklerine bakarak bir yol bulmaya çalıştık.
Başta 5-6 kişi ile yaptık eylemleri, daha sonra direnişimizi gören diğer işçiler de eylemlerimize katılarak hakkını aramaya başladı. Bugün işçilerin çoğunluğu düzenli olarak eylemlerimize katılıyor. Tez-Koop-İş sendikası, üye olmadığımız halde bizlere kapısını açtı ve direnişimizi her zaman destekledi. İlk başlarda kadın arkadaşlarımız eylemlere katılma konusunda çekiniyorlardı. Flormar’daki kadınları görünce bu çekinceleri dağıldı.
Ben ise kasiyer olarak çalışıyordum ama görevim sadece kasayla sınırlı değildi. Bize söylenen tüm işleri yapmak zorundaydık. Haziran’da işten çıkarıldım. Kanunen işten çıkarıldıktan sonra tazminatımın ödenmesi gerekiyordu ama ödeme yapılmadı. Birçok arkadaşımız işten tazminat hakkını kaybetmemek için çıkmıyordu, ihtiyacımız olduğu için keyfi uygulamalara göz yummak zorunda kaldık. Hamile iken bile uzak şubeler dahil bir çok şubeye gitmek zorundaydım. Durumumu söylediğimde ise herkes nasıl gidiyorsa sen de öyle gideceksin deniyordu.
Ben tazminat hakkım için bu keyfi uygulamalara katlanırken bu hakkımın karşılığını almak istiyorum. Bu yüzden direniyorum. Makro Market sayılı büyük marketlerden biriydi. Bu durumun en büyük sebebi ise çalışanların müşterilerle kurduğu ilişkiydi. Hakkımızı alacağımıza inanıyoruz, çünkü daha önceki direnişlerden de gördüğümüz gibi hakkımızı sadece direnerek alabiliriz.
Direnişlere bir yerden fikir almadan başladık ve bugün de aynı şekilde kendi araştırma ve deneyimlerimizle direnişimizi sürdürüyoruz. Aslında biz hiçbir görüşün etkisinde hareket etmiyoruz, gelen öneriyi kendimiz değerlendirdikten sonra ancak hayata uygularız. Ama herkesin desteğine açık bir direnişimiz var; gelen kim olursa olsun kendi reklamını değil bizim reklamımızı yapacaklardır.
En büyük desteği sol kesimden destek alıyoruz, sağdan ve iktidardan herhangi bir destek göremiyoruz. Sağ partiler, sol partilerle yan yana olmasak da direnişimizi desteklemiyorlar. Ama zaten bu ülkedeki tüm direnişler soldan oldu, iktidara yaslanan bir direniş göremezsiniz.
Direniş süreci içerisinde 6 ay geçirdiniz. Bu sürede neler yaşadınız? Hayatınız da ve dünyaya bakışınızda ne gibi değişiklikler oldu?
Öncelikli olarak 6 ayda şunu öğrendik: Susarak hiçbir hak elde edilemez. Gerek hükümetten kaynaklı gerek ise işverenden kaynaklı baskılar nedeniyle işçiler sustukça eziliyor. Ne yazık ki bu acı gerçekle bugün yüz yüze geldik. Yıllar boyunca sustuğumuz için bugün bu durumdayız. 6 ay içerisinde sadece basın açıklaması yapmanın ve mağaza önlerine yürümenin yetmediğini gördük. Basın, sosyal medya ve vekiller aracılığı ile sesimizi duyurmamız gerektiğini gördük. Sorunumuzu çözebilecek her türlü kişi ve kuruma gitmemiz gerektiğini düşündük. Samsun’da bir kamuoyu oluşturmak için uğraştık bugün Samsun’da kim olursa olsun ‘biz sizin direnişinizi bilmiyorduk’ deme hakkı yoktur.
Geçen haftalarda Meclis’e gittik, CHP Milletvekili Neslihan Hancıoğlu ile görüştük. Kendisi bize elinden geldiği kadar destek olacağını belirttikten sonra hazır Meclis’e gelmişken diğer partilerin vekilleri ile de görüşmemizi önerdi. Biz de ilk önce Samsun AKP Milletvekili Orhan Kırcalı’nın yanına gittik. Durumumuzu anlattığımızda, bunun hukuki bir süreç olduğunu ve kendilerinin bunun için yapabileceği bir şeyin olmadığını söyledi. Bize başka yapabileceği bir şeyin olup olmadığını sordu. Biz de mağdur olduğumuzu, işsiz ve aç olduğumuzu anlattık. 3 aydır bir anne Samsun’da çocuğuna eşofman takımı alamadığını söylüyor. Bize yapabileceğiniz birçok şey var dedik. Karşılık olarak aldığımız cevap ise ‘sizin işsizlik ödeneğiniz yok mu?’ oldu. Böyle bir cevabı aldıktan sonra oradan çıktık, başka vekillere gitmeye bile yüzümüz kalmadı. Orada anladık ki biz sadece patrona değil iktidara da, iktidarın yaptığı yasalara da direniyoruz. Devletin patronlara verdiği imkanlara direniyoruz. Şirket iktidara yakın kişilerin olduğu için çalışanlar genelde iktidara yakın kişilerden seçiliyordu. Ama direnişin ilk günlerinde iktidardan bir çözüm bekleyen arkadaşlarımız iktidarın tavırlarından sonra acı bir gerçekle karşılaştılar: Oy verdiğimiz kişiler bizim hakkımız gasp edilince yanımızda durmadı. Bu nedenle koyu hükümet destekçisi arkadaşlarımız da ‘bundan sonra görüşlerimiz eskisi gibi olmayacak’ demeye başladılar.
Daha önce grev yapan, eylem yapan, direnen insanları görünce ne düşünüyordunuz? Bakış açınızda bir değişim oldu mu?
Ziyaret ettiğimiz bazı yerlerde karşımıza ‘biz daha önce direnirken siz neredeydiniz’ gibi sorular geldi. Evet, bu aslında bizim ayıbımızdır ama bugün bizim direnişimiz kazanımla sonuçlanırsa, bu örnek teşkil edecektir. Mesela bizim mahallede 4 sene önce bir direniş olmuş. Bu direnişten haberim bile olmamış. Bu benim eksiğimdir ama bunun asıl sebebi çalışma koşullarımızın ağırlığıdır. Sabah işe gidip akşam dönüyoruz ve tekrar sabah işe gitmek için erkenden uyumak zorundayız. Hiç sosyal insanlar değildik. Sosyal medyayı bile yeni yeni kullanmaya başladık. Değil eylemleri görmek, kendi apartmanımda oturanlardan haberim yok çalışmaktan. Ama anladık ki tüm direnenlerin kaderi aynıymış. Bu yüzden direnişimiz zaferle sonuçlansa dahi biz bundan sonra bir direniş görünce kafamızı çeviremeyiz, bizler yaşadıkça sınıf bilincini alıyor ve bakış açılarımızı da değiştiriyoruz.
Ben aslında gördükçe hak arama mücadelelerine destek oluyordum. Türkiye bence artık gelişmiş bir ülkedir ama işçiye emekçiye bu kadara zulüm eden başka bir ülkenin de olmadığını düşünüyorum. Daha önce de Uğur Mumcu Parkı’nda yapılan bir kadın eyleminde polis yürüyüşe izin vermemişti, oysa protesto bizim en doğal hakkımızdır.
Geçen haftaki eylemimizde ezan esnasında yürüyüşümüzü durdurduk. Bunun nedeni ise aramızda her görüşten arkadaşımız var ve biz de onların kutsallarına saygı gösteriyoruz ama polis bize eyleme devam etmemiz gerektiğini söyledi. Başka zaman din, iman diyenler biz saygı gösterince dediklerini unuttular. Ve bu davranışımızın toplum düzenini bozacağını söylediler. Bizim amacımız toplumun düzenini bozmak değil, topluma derdimizi anlatmaktır.
Geçen günlerde sorununuz çözülmezse Makro Direnişçileri olarak seçimleri boykot edeceğinizi açıkladınız. Bu kararı neden aldınız? Başta hükümet olmak üzere siyasi partiler durumunuz için bir şey söylüyor mu?
Bizler aldığımız kararla, eğer sorun çözülmezse seçimleri boykot edeceğiz. Ve bu kararımızı Türkiye genelinde Makro Market mağdurlarına yaymaya çalışıyoruz. Eğer bir gecede kanun değişebiliyorsa, bir gecede patronların borcu silinebiliyorsa, bizlerin de tazminatı bir gecede verilebilir. Yani sorunumuzu Hükümet isterse çözebilir.
Yerellerde vekili olmayan tüm partilerden manevi destek alıyoruz, gelip sesimize ses oluyorlar, ama çözüm vekilleri olan partilerin devreye girmesiyle olabilir ancak. Eğer iktidar partisini ikna edebilirsek sorunumuzun çözüleceğine inanıyoruz. Sadece bizim için değil tüm direnen işçilerin sorunlarının çözülmesi için de mücadele ediyoruz. Çünkü biz kendimizi diğer direnenlerle bir görüyoruz ve ne kadar birleşir, beraber hareket edersek sesimizi o kadar duyuracağımıza inanıyorum. Şunu da söylemek istiyorum: Toplumun en alt sınıfı olarak işçiler çarkı çevirenlerdir, eğer bugün işçiler olmazsa birçok şey olmaz ve eğer biz bugün oy vermezsek siyasiler de olmaz.
Flormar ve Cargill direnişlerini ziyaret ettiniz. Türkiye’nin dört bir yanında direnişler sürüyor. Bu direnişlere nasıl bakıyorsunuz?
İki arkadaş yola çıktık. Açıkçası daha fazla direniş alanını ziyaret etmek isterdik ama paramız buna yetebildi. Sağ olsunlar bizleri çok güzel karşıladılar. Biz orada Makro mağduru olarak değil Cargill’de Cargill, Flormar’da Flormar direnişçisi olarak karşılandık. Bu direnişler bizi bütünleştirdi. Ayrı iş yerleri olmasına rağmen sonuç aynı. Biz arkadaşlarla başta sosyal medya üzerinden irtibat kurduk, özellikle sosyal medya birlik kurmakta yardımcı oluyor, direnişimizi yaymada da yardımcı oluyor. Samsun’daki eylemimiz Türkiye’nin hatta dünyanın birçok yerine yayılıyor. İstanbul’a gittiğimiz de çay içerken yoldan geçen biri bizi tanıdı ve ‘siz direnen işçiler değil misiniz?’ dedi. Bu da sosyal medyanın gücünü gösteriyor. Bu direnişlerle kendi direnişimizi bir görüyoruz, sadece kendi direnişimizin değil, tüm direnişlerin kazanımla sonuçlanması için mücadele ediyoruz.
Samsun halkının direnişinize bir desteği var mı? Samsun halkı nasıl bakıyor direnişinize?
Samsun halkından çok büyük destek alıyoruz. Eğer biz bugün destekleniyorsak yarın bizler de elimizden geldiğince her türlü hak mücadelesine destek olacağızdır. Daha önceki müşterilerimiz bizleri görünce halimizi soruyor ve mücadelemizi desteklediklerini belirtiyorlar. Hatta geçen haftaki eylemde müşterilerimin yürüyüşümüze katıldığını gördüm ve bu bize daha çok moral veriyor. Samsun’da şunu gördük: Daha önce iktidarı destekleyenler artık desteklemeyeceklerini söylüyor. Herkes zamlardan şikayetçi ben tazminatımı alamadığım için şikayetçiyim, çalışan işinden şikayetçi, emekli durumundan şikayetçi çünkü hiç kimse istediği kalitede yaşamıyor. Bu zamların en büyük sebebi ise yine patronlar. Ama şöyle bir gerçek var: İnsanlar mecburen, yaşamak için alıyor. Örneğin bizim mağazamız günlük 10 bin lira nakit satış yaptıysa en az 20 bin liralık kredi kartıyla satış yapıyordu.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Biz direnişimiz kazanımla sonuçlanana kadar mücadele edeceğiz, kazandıktan sonra ise direnen herkesin yanında olacağız. Ve insanların bizim durumumuza düşmemesi için bilgilendireceğiz. Kendi aramızda konuşurken ‘en kötü sendika sendikasızlıktan iyidir’ diyoruz. Ve direnişimizin Samsun’daki diğer direnişlere de örnek olmasını istiyoruz. Sendikalı olmak bugün suç sayılıyor ama sendika bizim güvencemizdir. Sendikalı olmayı savunmamız gerekiyor. Direndikçe dağa çok öğreniyorsun, sendikayı bilmezken şimdi işe giren arkadaşlarımıza durumumuzu anlatıyor ve sendikalı olmaları gerektiğini söylüyoruz. 2 ay sonra işsizlik maaşlarımız bitecek. Bu direnişe katılımı düşürebilir. Sonuçta çalışmak zorunda olan insanlarız. Birçok arkadaşımız kredi çekip borca girdi ve bugün işsiz, bu durum birçok arkadaşımızı çok kötü eklemiş durumda. Milletvekili ‘işsizlik maaşı alıyorsunuz’ demiş. 1000 TL ile bugün kim geçinebilir? 1000 TL ile ev kirası mı ödensin, çocuklara mı bakılsın, mutfak gideri mi karşılansın?
Bizler zaten çalışırken bile kıt kanaat geçiniyorduk. Bu bizi zorluyor ama pes etmeye niyetimiz yok. Şu 6 aylık süreçte borcumuza borç kattık. Atılan arkadaşlarımıza ev ziyaretinde bulunuyoruz. Evet herkes zor durumda ama bizden daha zor durumda olan arkadaşlarımız var. Gelen yardımları öncelikli olarak o arkadaşlarımıza veriyoruz. Kalan bir şey olursa o zaman kendi aramızda bölüşüyoruz. Bu aramızdaki dayanışmayı kuvvetlendiriyor. Sosyal medyada gördük: Bir kişi tek başına günlerce belediyenin önünde direnebiliyor. Bizler de sayımız kaç olursa olsun hakkımız için sonuna kadar direneceğiz!