SEÇTİKLERİMİZ – 1+1 Forum’dan Bekir AVCI’nın Bahadır ALTAN ile söyleşisi: Sabiha Gökçen’deki trafik yönünün İstanbul Havalimanı’na göre belirlenmesi önemli bir dezavantaj. Yani Sabiha’daki kule pist yönünü kendi yerel rüzgârına göre belirleyemeyip İstanbul Havalimanı’ndaki trafiğe göre ayarlayarak uçakları arka rüzgarla inişe sevk ediyor”.
Kaza geliyorum dedi. Sabiha Gökçen Havalimanı’nda pistten çıkan yolcu uçağı parçalara ayrıldı. Yetkililer üç kişinin yaşamını yitirdiğini, 179 kişinin yaralandığını açıkladı. Peki, kaza neden ve nasıl yaşandı? İstanbul Havalimanı’nın bunda nasıl bir payı var? Bu sorulara CNN Türk’te tane tane cevap verirken yayından alınan, 19 Ocak’ta 1+1 Forum’daki söyleşisinde bu tür kazaları öngörerek bir dizi uyarıda bulunan kaptan pilot Bahadır Altan’ı dinliyoruz.
Sabiha Gökçen Havalimanı’ndaki kaza neden yaşandı?
Bahadır Altan: Elimizdeki en net bilgi rüzgârın şiddetli olduğu, değişken olduğu ve hamleli olduğu. İniş ânında rapor edilen rüzgâr 270 dereceden 22 knot, hamlesi de 37 knot. 37 deniz mili saatte 68 kilometre hıza ulaşan bir rüzgâr demek. Kule bunu rapor ediyor pilota. Bu nedenle öbür iki uçak pas geçmiş. Bu durumda yapılacak şey öncelikle kulenin iniş istikametini değiştirmesi, ama buna kendisi karar veremiyor. İstanbul Havalimanı Yaklaşma Kontrolü her iki meydanın da yaklaşmasından sorumlu, dolayısıyla yetki onlarda. Tabii ne olursa olsun, limit dışı bir arka rüzgârda pilotun kesinlikle pas geçmesi gerek. Uçakta rüzgârı gösteren sistemler var, belki de limit içine, yani 15 knot ve altına düşmüş de olabilir. Yakıt durumu, trafiğin sıkışıklığı vb. etkenler de kaptanın kararına etki etmiş olabilir. Yaklaşma Kontrolü’nün iniş yönünü neden değiştirmediği ise İstanbul Havalimanı’yla aynı yönde yaklaştırma çabasından olduğu anlaşılıyor. Yani yeni hava limanının yeri burada da bir olumsuzluk olarak karşımıza çıkıyor.
Hamleli rüzgârın şiddetinin 22 knot’tan 37’ye çıkması aniden yüzde 50 gibi bir artış olabileceği anlamına geliyor. Bu hamlenin şiddeti çok önemli. Pilotun bu yüzde 50 gibi ani değişikliğe refleks göstermesi zor. Tam oturuş ânında buna refleks gösteremeyebilir ve sert inişler, tek dikme üzerine inişler, lastik patlamaları olabilir. Arka rüzgâr nedeniyle pist başına değil de, ortalarına iniş söz konusu olabilir. İniş ve kalkışlarda rüzgârı karşıdan almak çok önemli. Ama Sabiha Gökçen tek pistli bir meydan. Ya 06’ya, kuzeydoğuya doğru ineceksin ya da rüzgârı karşıdan almak için 24’e, yani güneybatıya doğru ineceksin. Pist yönünün değiştirilememesi başlı başına bir sorun.
Yani İstanbul Havalimanı’nın mevcudiyetinin bu kazada payı var…
Böyle bir rüzgârda kulenin yapacağı ilk iş pist yönünü değiştirmektir, ama İstanbul Havalimanı’ndaki trafik akışı nedeniyle pist yönü değişemiyor. Tabii bu pilot üzerinde baskı oluşturuyor, pilotların tereddüt etmesine yol açıyor. Yine de her koşulda pilotun pas geçmesi gereklidir.
Kazanın ana tetikleyicisi, neredeyse tropikal bölgelerdeki boyutlarda meteorolojik hadiselerin artık yurdumuzda görülmeye başlanması. Bunun nedeninin ise küresel ısınma, iklim değişikliği olduğu biliniyor. Ama biz böyle hadiselere karşı alternatifleri yaratmak yerine var olanı kapattık. “Üçüncü Havalimanı” diyerek üçüncü bir havalimanı yaptık, fakat birinciyi (Atatürk Havalimanı) kapatarak bu olanağı kullanılmaz hale getirdik. Yani üç tane havalimanı yok. Çünkü öbürü diğerinin kapatılmasını zorunlu kılacak bir yere yapıldı. Yer böyle seçildi. Kulaklar tıkandı tüm uyarılara…
…Bekir AVCI’nın 1+1 Forumda’ki Bahadır ALTAN röportajının tamamını okumak için TIKLAYIN