ABD’de doktora yapan genç bir akademisyen olan Rümeysa Öztürk, geçtiğimiz günlerde sokak ortasında ters kelepçe takılarak tutuklandı. Daha doğrusu kaçırıldı.
Suçu Filistin’e destek vermekti!
Arkadaşlarıyla birlikte kaleme aldığı bir yazıda, üniversite yönetiminden İsrail ile ticaret yapan şirketlerle bağını kesmesini ve Filistin’deki soykırımı tanımasını istemişti.
Rümeysa’yı tanımam. Hangi camiye gittiğini, hangi partiye oy verdiğini bilmem. Ama neden tutuklandığını, neler yaşadığını gayet iyi biliyorum.
Trump yönetimi, seçimin hemen ardından kamu hizmetlerine ve ifade özgürlüğüne savaş açtı. Bu savaşın ön cephelerinden biri de üniversitelerdeki Filistin dayanışma kampanyaları oldu.
Filistin’e destek veren üniversite öğrencilerinin bursları kesiliyor, vizeleri iptal ediliyor. Akademisyenlerin sözleşmeleri feshediliyor, oturum izinleri yok sayılıyor. Üstelik bu yaptırımlar hiçbir somut delile dayanmıyor.
Yetkililer, Rümeysa Öztürk’ün Hamas’a destek verdiğini iddia ediyor. Hamas ABD’de terör örgütü kabul edilmesine rağmen, Rümeysa’nın bu örgütle iltisaklı olduğuna dair herhangi bir kanıt sunulmadığını vurgulayalım.
Komşuları, bir süredir evin önünde şüpheli şahıslar gördüklerini anlatıyor. Ama esas işaret, Canary Mission isimli web sitesinin Rümeysa’yı hedef göstermesiyle verilmiş.
Canary Mission (Kanarya Operasyonu), Filistin’e destek veren öğrencileri, akademisyenleri ve öğrenci kulüplerini hedef gösteriyor; fotoğraflarını, kişisel bilgilerini ve adreslerini yayımlıyor. Bu platform adeta gizli tanıklar için bir veri-tabanı gibi çalışıyor.
Kanaryacılar, Rümeysa’yı okul gazetesindeki yazısı ve Filistin’i destekleyen BDS (Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar) kampanyasına katıldığı için hedef gösteriyor.
Bu tekil bir olay değil, pek çok öğrenci benzer bir cadı avının hedefi oldu. Columbia Üniversitesi’nden Mahmoud Khalil, Georgetown’dan akademisyen Badar Khan Suri, Cornell’den doktora öğrencisi Momodou Taal ve Alabama Üniversitesi’nden Alireza Doroudi de aynı gerekçeyle gözaltına alındı, sınır dışı edilmekle tehdit edildi.
“Trump’ın otoriterleşme hamlesi sürüyor. Muhaliflere yönelik bu siyasi zulmü birlikte durdurmalıyız” diyen Senatör Bernie Sanders, Rümeysa’ya destek verdi.
Amerikan Sendikalar Federasyonu (AFL-CIO), sendika üyesi Rümeysa’nın gözaltına alınmasını sert biçimde kınadı. Yasal oturumu bulunan bir kişinin siyasi görüşlerini ifade ettiği için keyfi olarak gözaltına alınmasının anayasal özgürlükleri ihlal ettiği vurgulandı.
Türkiye’de bakanlar, belediye başkanları ve gazeteciler Rümeysa’nın tutuklanmasını kınamakta gecikmediler. Ancak aynı isimler Türkiye’nin İsrail ile askeri ve ticari ilişkilerini kesmesini isteyen gençler tutuklanıp işkence gördüğünde sessiz kalmıştı.
Sessizlikten öte, İsrail’e boykot çağırısı yapan gençler dış güçlerin maşası ilan edildi.
Aynı gençler geçtiğimiz hafta kampüslerden Saraçhane’ye giderken gözaltına alındılar. Bazıları sosyal medya paylaşımlarından dolayı evleri basılarak tutuklandı.
ABD haberlerini yakından takip edenler, Türkiye’de genç kadınlar gözaltına alınıp işkence gördüğünde, dayanışma göstermek bir yana, onları hedef göstermek için adeta yarıştılar.
Trump’ın seçim kampanyasında vaat ettiği dünya gerçek oluyor. Trump’ın bu politikası, sadece öğrencileri değil ifade özgürlüğünü ve demokratik değerleri tehdit ediyor. Bugün Filistinliler, yarın hepimiz hedef olacağız. İster gurbette, ister memlekette; sıra hepimize gelecek.
Rümeysa’yı tanımam ama onun karanlık gökyüzünde parlak bir yıldız olduğunu bilirim.