39 kişinin ölümüne neden olan Reina katliamının ilk duruşması görüldü. 11 buçuk ay sonra hakim karşısına çıkan Reina saldırganı, savunma yapmadı. Katliamı gerçekleştiren Abdülkadir Masharipov’un eşi, Masharipov’un Türkiye’deki medreselerde 4 gün çocuklara eğitim verdiğini söyledi. Dava 2’nci gününde devam ediyor.
İstanbul, Ortaköy’deki Reina gece kulübüne düzenlenen saldırıyla ilgili açılan davanın ikinci duruşması bugün görülüyor.
Silivri Cezaevi yerleşkesinde, İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dünkü ilk duruşmaya, 48'i tutuklu üçü tutuksuz 51 sanık ile müştekiler katıldı.
Yılbaşında, 1 Ocak 2017’de düzenlenen saldırıda 39 kişi hayatını kaybetmiş, 79 kişi yaralanmıştı. Davada saldırıyı düzenleyen Abdulkadir Masharipov'un da bulunduğu 51'i tutuklu 57 sanık var, tutuklu sanıklarında dördü kadın.
İddianamede Masharipov’un, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme”, “39 kişiyi nitelikli şekilde kasten öldürme”, “79 kişiyi kasten öldürmeye teşebbüs”, “Silahlı terör örgütüne üye olma”, “Sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermileri satın alma ve bulundurulma” suçlarından 40 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile bin 555 yıldan 2 bin 397 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması talep ediliyor.
Yedi dilde tercüman
Duruşma salonunda, Rusça, Özbekçe, İngilizce, Fransızca, Arapça, Uygurca ve Kazakça dillerinde tercüman bulundu.
İlk duruşmada Masharipov diğer sanıklardan farklı olarak jandarmaların arasında salona getirildi ve en öndeki sanık kürsüsüne oturtuldu. Masharipov'un yanına ve arkasına jandarmalar oturtuldu.
Masharipov'un avukatı Atanur Demir, savunmalara geçilmeden önce duruşmanın Silivri yerine Çağlayan'daki adliyede görülmesini, avukat müvekkil kısıtlılığının kaldırılmasını, sanık ve avukatların özel görüşme yapabilmeleri için duruşma salonunda yan yana oturmalarının sağlanması talebinde bulundu. Demir ayrıca, müvekkili Masharipov'a susma hakkının bulunduğunun hatırlatılmasını da talep etti.
Taleplere ilişkin ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, güvenlik ve sanık çokluğu gerekçesiyle duruşmanın Çağlayan Adliyesine alınması talebini ve diğer talepleri reddetti.
“Avukatımla görüşmeden savunma yapmayacağım”
Söz verilen Masharipov, avukatının taleplerinin neler olduğunu ve neden reddedildiğini sordu. Tercüman aracılığıyla yapılan açıklamadan sonra tekrar söz alan Masharipov, bu kez, duruşma salonunda avukatıyla yan yana oturma talebinin, OHAL kalktıktan sonra kabul edilip edilemeyeceğini sordu. Mahkeme başkanı da bunun OHAL ile bir ilgisinin olmadığını söyledi.
Masharipov, “Türkiye yasalarını yeterince anlayamadığım için, avukatımla görüşmeden savunma yapmayacağım” dedi.
Bunun üzerine sinirlenen mahkeme başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, “Burası onun şov yeri değildir. Savunma yapacaksa yapsın yoksa otursun. Otur yerine…” diye bağırdı.
Avukatının mikrofonu kapatıldı
Masharipov'un avukatı da mahkeme başkanına hitaben, “Sanığa bağırdığınız tutanaklara geçti. Bununla ilgili yasal başvuruda bulunacağız” dedi. Mahkeme başkanı, “Burası kimsenin şov yeri değil, mahkemeler Türkiye Cumhuriyeti adına, millet adına karar verir. Mağdurların haklarını savunan yerlerdir” cevabını verdi.
Avukat Demir, “Reis bey bize şov yapmayın dediniz ama siz şov yapıyorsunuz” deyince mahkeme başkanı diğer sanığın savunmasına geçilmesini isteyerek avukatın mikrofonunu kapattı.
Hakim: Burası şikayet yeri değil
İddianamedeki iki numaralı sanık İlyas Mamaşaripov da tercüman aracılığıyla yaptığı savunmasında, gözaltındayken kötü muameleye maruz kaldığını söyledi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ, ise “Burası şikayet yeri değil. Emniyetteki ifadeni reddediyorsan reddet. Burada baskı yapan yok. Neler olduğunu anlatabilirsin” dedi. Mamaşaripov da emniyetteki ifadesini kabul ettiğini söyledi.
“Saldırıyı gözaltına alınırken öğrendim”
Ardından, duruşmaya Bakırköy Kadın Cezaevi'nden SEGBİS'le bağlanan Abdulkadir Masharipov'un eşi Zarina Nurullayeva savunmasını yaptı.
Savunmasını Türkçe yapan Nurullayeva, “eşiyle 2012 yılında evlendiğini, tek suçunun ise, eşinin işlediği suç olduğunu” söyledi.
“Eşimle evlenirken o hiçbir suça karışmamıştı. Daha sonra aşırı örgütlere eğilimi başladı. Olaydan 3-4 gün önce eşim ‘Ben gelmezsem bir arkadaşım gelecek sizi alacak. Bir eve götürecek’ deyip ayrıldı. 31 Aralık 2016'da eve gelip pazar alışverişimizi yaptı. Hemen gitti.
“1 Ocak 2017'de kaldıkları eve gelen kişi bizi başka bir yere götüreceklerini söyledi. Kocam daha önce bahsettiği için ona güvendim. Pendik'te bir eve gittik. Bu kişi ayrıca bana kocamın öldüğünü söyledi. Çok ağladım, bir süre sonra da ölmediğini söyledi.
“Pendik'te kaldığı adrese iki gün sonra gelen ve eşinin arkadaşı olduğunu söyleyen kişiler oğlu M.’yi zorla aldı. ‘Babasına götüreceğiz’ diyerek aldılar çocuğumu. Halen nerede olduğunu bilmiyorum.
“Gözaltına alındığı 7 Ocak'a kadar iki adres daha değiştirdim. Bu sürede eşimden hiç haber almadım. Saldırıyı gözaltına alındığım sırada polisten öğrendim. Bu ülkede yaşamayı seviyorum. Başka ülkeye gitmeyi düşünmüyorum. Tahliyemi talep ediyorum.”
“Şehit olmak istiyorum, diyordu”
Hakim Dağ’ın, “Eşin Afganistan'da çatışmalara katıldı mı. DEAŞ'a [IŞİD] biat ettiği yönünde bilgin var mı?” sorusuna, “Bir iki defa bana bu terör örgütünden bahsetti. Biat etmek istediğini söylemişti. Aradan zaman geçti, bunu unuttuğunu düşündüm” diye cevap verdi.
Nurullayeva, “Suriye'ye hiç gitmek istedin mi?” sorusuna da “Ben hiç gitmek istemedim ama eşim Suriye'ye gitmek istediğini birkaç kere söylemişti” yanıtını verdi.
Eşi Abdülkadir Masharipov'un veda videosunda oğluna da büyüdüğünde kendisi gibi “istihşad” eylemi yapması tavsiyesinde bulunduğunu, bunun ne demek olduğunu sorulması üzerine, “Bu video evin içinde çekildi. Sıradan bir ailenin çekeceği bir videoydu. Ben çektim. İstişhad, benim bildiğim kadarıyla Filistin'deki Hamasları anlatıyor” dedi.
Nurullayeva, “Kocanın intihar eylemi gerçekleştireceğini söylediği oldu mu?" sorusuna, “Zaman zaman şehit olmak istiyorum diyordu” cevabını verdi.
Eşim medresede ders veriyordu
Nurullayeva, suçsuz olduğunu iddia ederek, savunmasına Türkçe konuşarak şöyle başladı: “Çocuğumla beraber Şubat ayından beri tutukluyum. Terör örgütüyle hiçbir ilişkim yoktur. Abdulkadir haftanın 4 günü medresede ders veriyor, 3 günü evde kalıyordu. Benim suçun Abdulkadir’le evli olmak ve bana sahip çıkacak bir babamın olmayışıydı. Eşim olaydan 4 gün önce evden ayrıldı, gitmeden ‘Ben gelmezsem seni başkası alacak’ dedi. Polis sorgusunda Zarina ismi bilinmediği ve pasaportum olmadığı için adımın Fatma olduğunu söyledim. Benim kod adım yok. Bizi alıp Pendik’e götürenler önce eşimin öldüğünü sonra yaşadığını söylediler. Büyük oğlumu ‘Babasının yanına götüreceğiz’ diyip, benden aldılar. Şu an oğlumun nerde olduğunu bilmiyorum. Bu ülkeyi seviyorum gidecek başka bir yerim yok.”
“Ebu Cihad'a çocuğumu almasını söyledim”
Bir müşteki avukatı tutuklu sanık Abdülkadir Masharipov'a oğlunun kimler tarafından götürüldüğünü, nerede olduğunu bilip bilmediğini sordu.
Masharipov, şu yanıtı verdi:
“Kimin aldığını bilmiyorum. Suriye'deki Ebu Cihad'a çocuğumu almasını söylemiştim. Çok gürültü yapar diye benim yanıma getirme demiştim.”
“Lütfen araştırma düzgün yapılsın”
Sanıklarından sonra müştekilere söz verildi.
Saldırıda hayatını kaybeden Kerim Akyil'in babası Ali Akyil, “Ben oğlumu kaybettim, hayatımın tadını kaybettim. Oğlum kahveyi çok severdi. Bir fincan kahve alarak olay yerine gittim. Mekanın Sahibi Mehmet Koçarslan oraya geldiğimi duyup beni aradı. Adalara gelmemi söyledi. Tekneyle onun yanına gittim. Bana bir şeyler anlattı, bazı videolar izletti. Onun anlattığı şeylerin araştırılmasını istiyorum. Bu olayla ilgili gerekli araştırmanın yapılmasını istiyorum. Buradaki sanıklara bakıyorum, bunlar neyi becerebilir. Lütfen bu araştırma düzgün yapılsın” diye konuştu.
Mahkeme heyeti, salonda bulunan tüm müştekilerin davaya katılma talebini kabul etti.
2. Gün: Ahrar Şam bağlantısı
Evrensel'den Cansu Pişkin'in haberine göre, davanın ikinci duruşmasında savunma yapan tutuklu sanık Abdülhamid Abdülaziz, Ahrar Şam’a bağlı Sultan Abdülhamid Türkmen Tugayı ile görüşmek için Nisan 2015’te Reyhanlı üzerinden Suriye’ye gittiğini ve 15 gün burada kaldığını söyledi. Abdülaziz, ziyareti esnasında arkadaşının “Çin'deki eziyet için eğitim al, burada kal” dediğini aktardı.
Silivri Cezaevi Kampüsü’nde bulunan duruşma salonunda İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından dün görülen duruşmada 51 tutuklu sanık ve avukatları hazır bulundu. Duruşmaya Reina katliamı sırasında yaralanan bir kısım müştekiler ile avukatları da katıldı. Reina saldırganı Masharipov, diğer sanıklardan ayrı olarak kelepçe ve jandarma eşliğinde salona getirildi. Masharipov'un eşi Zarina Nurullayeva'nın da aralarında bulunduğu 3 kadın sanık da duruşmaya tutuklu bulundukları Bakırköy Kadın Cezaevi'nden SEGBİS aracılığıyla katıldı.
‘İfade özgürlüğüne karışmam’
Duruşma başlangıcında mahkeme heyeti başkanı Abdürrahman Orkun Dağ, “Duruşmada basından arkadaşlar da var. Haberleri öyle yansıtmışsınız ki, sanki burada iç savaş çıkmış” dedi.
Gazeteciler Dağ’a hitaben haberlerinde duruşmaya ilişkin gözlemlerini yazdıklarını söyledi. Bunun üzerine Dağ, “Eski basın hakimiyim ifade özgürlüğüne karışmam” dedi.
Duruşma Reina katliamından sorumlu tutulan tutuklu sanıklardan Abdülhamid Abdülaziz’in savunması ile devam etti. Üniversite mezunu olduğunu söyleyen Abdülaziz, 2009 yılında Urumçi’deki 5 Temmuz olaylarına katıldığı için 2 yıl cezaevinde kaldığını anlattı. Siyasi suçlu olduğu için hapishaneden çıktıktan sonra yurtdışına çıkmayı kafasına koyduğunu ifade eden Abdülaziz, Haziran 2013’te yasal yollarla Türkiye’ye geldiğini söyledi. Abdülaziz savunmasında, Türkiye’ye geldiğinde Zeytinburnu’nda bir evde 4 ay kaldığını, daha sonra da Kayseri’ye giderek 1 buçuk yıl burada yaşadığını anlattı. 2015 yılının başlarında tekrar İstanbul’a döndüğünü ve burada Çin’e ticaret yaptığını anlattı.
‘Reina ile bağlantım yok’
Reina katliamı ile bir bağlantısı olmadığını iddia eden Abdülaziz, 15 Aralık 2016’da Esenler Otogar’da gözaltına alındığını ve 1 ay gözaltında kaldığını, saldırının olduğunu da kendisini ziyarete gelen avukatından öğrendiğini söyledi. Heyet başkanı Dağ, Abdülaziz’e davanın sanıklarından Ömer Asım’ı nereden tanıdığını ve otogara neden birlikte gittiklerini sordu. Abdülaziz, “Ömer Asım’la 2009’da 5 Temmuz Urumçi katliamından sonra cezaevinde 1 ay aynı hücrede kaldım. Hapisten çıktıktan sonra bir daha görüşmemiştik. 14 Aralık 2016’da saat 15 civarında Aksaray’da tesadüfen karşılaştık. Uzun zamandır ilk kez görüştüğümüz için Zeytinburnu’ndaki evime davet ettim. Türkiye’ye kaçak yollarla geldiğini anlattı. Evimin kira süresi bittiği için eşyaları taşınmak üzere hazırlamıştık. Toplanan eşyalarla birlikte eşimi de alarak Topkapı Kaleiçi’nde yeni tuttuğum eve gittik. Ömer Asım, eşim 8 aylık hamile olduğu için bizimle kalmak istemedi. Zeytinburnu’ndaki evde kalmak istediğini söyledi. Zeytinburnu’ndaki evin anahtarı hala bende olduğu için Ömer Asım’ı arabayla Zeytinburnu’ndaki eve bıraktım. Ömer Asım, ertesi gün öğlen yemeğine Topkapı’daki evimize geldi. Akşama kadar evde kaldık. Ömer gelmeden önce Nejat Nasır beni aradı. O zamanlar korsan taksicilik yapıyordum. Nejat Nasır, İstanbul dışından bir paketinin geldiğini, arabası bozuk olduğu için benim gidip almamı söyledi. Akşam 21.30’da Ömer’i de yanıma alıp paketi almak için otogara gittim. Paketi alıp otogardan çıkarken polis gözaltına aldı” dedi. Heyet başkanı Dağ Abdülaziz’e “Necati Nasır kim” diye sordu. Abdülaziz, Necati Nasır’ın, İstanbul’da insan kaçakçılığı yaptığını, Urumçi’de bıraktığı eşi ve çocuğunu Türkiye’ye getirmesi için Nasır’a para verdiğini anlattı.
‘Çin’deki kardeşlerin için silah eğitimi al’
Heyet Başkanı Dağ, Abdülaziz’e, “2016’dan önce Suriye’ye gittin mi” diye sordu. Abdulaziz, Nisan 2016'da Reyhanlı üzerinden Suriye'deki Abdulhamid Han Tugayı'na 15 günlüğüne Uygur bir arkadaşının daveti üzerine gittiğini söyledi ve bunun terörle ilgisi olmadığını iddia etti. Misafir olarak gittiği için silah eğitimi alamadığını iddia eden Abdülaziz, ziyareti esnasında arkadaşının, “Çin'deki kardeşlerin eziyet çekiyor. Silahlı eğitim almak için, burada kal” dediğini aktardı. Abdulaziz, bu konuşma sırasında “Ahrar uş-Şam” da dedi ancak bu ifade tercüman tarafından çevrilmedi. Bu ifadenin müdahil avukatlar tarafından tekrar sorulması üzerine tugayın Ahrar uş-Şam'a bağlı olduğunu söyledi ve “Bu tür sorulara yönelik susma hakkımı kullanıyorum” diyerek bu kısmı detaylandırmadı.
‘Hücre evi değil’
Üye hakim tarafından Abdulaziz'e, Asım'ın telefonunda ele geçirilen ses kaydında Zeytinburnu’ndaki evi “makar” yani “hücre evi” olarak tanımladığı ve “Şu anda makardayım. Yalnızım. Sabah kalkıyorum sporumu yapıyorum. 3’ü 1 arada kahve aldım” dediği anımsatıldı. Abdulaziz ise, Asım’ı o gece evin önüne kadar götürdüğünü ancak içeri girip girmediğinden emin olmadığını, o evin eşiyle birlikte yaşadığı ve kira sözleşmesi bittiği için taşındıkları ev olduğunu söyleyerek iddiayı reddetti.
Üye hakim Abdulaziz'e telefonunda neşid ve IŞİD'in TV kanalına ait görüntüler bulunduğunu da anımsattı. Abdulaziz, Uygurların meşhur şarkıcısı Abdullah’ın müziklerini yayınladıkları için bu kanalı dinlediğini, neşidlerin de ilahi olduğunu savundu.