VİDEO RÖPORTAJ – 29 Kasım 1971 tarihinde Mahir Çayan ve 4 arkadaşı Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırıldı. Çayan’ların firarında rol üstlenen Topçu Teğmen Sabahattin Sakman ile konuştuk. Sakman’ın ağzından Mahir Çayan ve arkadaşlarının firarının ayrıntıları…
Türkiye Sosyalist Hareketi’nin tarihinde önemli yere sahip beş devrimci, THKP-C’den Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz ile THKO’dan Ömer Ayna ve Cihan Alptekin 29 Kasım 1971 tarihinde Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtılar. Bu kaçış planında o esnada cezaevinde görev yapmakta olan Topçu Teğmen Sabahattin Sakman önemli bir rol oynadı.
Siyasi Haber olarak Sabahattin Sakman’la “büyük firar”ın ayrıntılarını, kendisinin firarda oynamış olduğu rolü, Mahir Çayan’ın cezaevinden kaçırıldığı tarihteki TSK ile bugünkü TSK’nın karşılaştırmalı olarak durumunu, devrimciler arasındaki o tarihlerdeki dayanışma ilişkilerini konuştuk.
O tarihlerde Türkiye çapında isimleri duyulmaya başlanan ve son olarak İsrail’in İstanbul Konsolosu Efraim Elrom’u kaçırıp öldüren THKP-C’nin lideri Mahir Çayan ile Hüseyin Cevahir bir ihbar üzerine Maltepe’deki bir evde sıkıştırıldılar. Çıkan çatışmada Hüseyin Cevahir öldürüldü, Mahir Çayan ise yaralı olarak yakalanarak tutuklandı ve Maltepe Askeri Cezaevi’ne götürüldü.
Kısa bir süre sonra Teğmen Sabahattin Sakman’ın Maltepe Askeri Cezaevi’ne tayini çıktı. Sakman şöyle anlatıyor:
“Sıkıyönetim ilan edildikten sonra Maltepe’de bir cezaevi inşa edildi. Aslında orası hapishane olacak bir yer değildi. Orası herhangi bir birliğin karargah binasıydı ancak hapishane olmasına karar verdiler. Gardiyanlık olarak bir sürü birlik baktı daha sonra topçu alay komutanı oraya talip oldu. Aslında bir topçu birliğinin oraya gardiyanlık yapması çok saçma bir şeydi. Çünkü Türkiye’nin her yerinde jandarmalar hapishanelerin güvenliğinden sorumludur. Ya da piyade olması daha uygundur. Çünkü topçuluk daha teknik bir sınıftır. Daha sonra bizim alay tayin oldu.
Oraya tayin olanlardan birisi benim devre arkadaşım olan Fuzuli Yazıcı’ydı. Kızlar koğuşuna gidip gelirken, denetlemeler yaparken orada tutuklu olan Ruşen Manas’la gönül ilişkisi başlıyor aralarında. Bu ilişki sahiden gönül ilişkisi miydi, yoksa Ruşen Manas’a THKP-C tarafından böyle bir görev mi verilmişti? Bu kısmı kimse bilmiyor tabi ki. Bu gönül ilişkisi ilerledi. O sıra tünel kazma çalışmaları başlamış fakat tünelden çıkmayı bir türlü göze alamıyorlar tehlikeli diye. Fuzuli Yazıcı’ya bir şekilde kapıdan çıkmak gibi bir teklifte bulundular. Durumdan haberdar olan diğer tutuklu kadınlar büyük bir ihtimal ilişkiye dair örgüte haber vermişler. Tabi sonradan anlıyoruz bunları. Fuzuli Yazıcı ya bu durumdan korktuğu için ya da sahiden gönül ilişkisini hakikate çevirmek için Ruşen Manas’a evlenme teklifinde bulunuyor. Daha sonra hapishane müdürlüğüne tutuklu Ruşen Manas’la evleneceğim diye dilekçe veriyor. Tabi böyle olunca alelacele görevden alıyorlar ve beni tayin ediyorlar.”
Sakman’la temas kuruluyor
Sabahattin Sakman, Çayan’ların cezaevinden firarıyla nasıl ilişkilendiğini ise şöyle anlatıyor:
“Biz ise daha sonra Ankara’da gerekçe gösterilerek yargılanacağımız “Kara Kuvvetleri Devrimci Subaylar Örgütü” diye bir oluşum içindeydik. Örgüt demek ne derece doğru bilmiyorum ama toplanırdık, sol kitaplar okurduk ve Türkiye meselelerini tartışırdık. İçerde yatan arkadaşlardan Ömer Laçiner benim arkadaşımdı. Tabi ben tayin olunca aynı süreç benim üzerimden ilerletildi, aynı teklif bana sunuldu. Sunanlar arasında benim devre arkadaşım olan Olcay Özsever ve şimdi gazeteci olan Atilla Özsever var. Ayrıca sonra havacı subaylardan Mahir Çayan’ın kayınbiraderi olan Orhan Savaşçı da dahil oldu konuşmalara. Konuşmaların özeti ve benden istedikleri şuydu: Tünel kazıldı, çıkacaklar fakat tünelden çıkmak tehlikeli. Nöbetçileri uyutarak veya etkisiz hale getirerek kapıdan çıkartalım. Ben o sıralarda solcuyum, işte daha 1 senedir falan sosyalizmi öğrenmeye başlamışım. Çünkü Harp Okulu’nda insanları çok ciddi takip ederler, müfredat dışı bir şeyle ilgilenmememiz konusunda. Mesela bizden 2 yıl önce örgütlenen bir grubu, 4/5 kişiyi aşırı Türkçülükten atmışlardı. Sağ, sol hiçbir şey dinlemeden siyasetle ilgilenenleri atıyorlardı. Harp Okulu’ndan çıktığımızda bizim dünyadan haberimiz yoktu. Ben sosyalizmi kendim öğrenmeye başlamıştım. ’60 sonrasında Türkiye’de sol yayınlar yayımlanmaya başlamıştı. Onları okuyarak kendi kendime sosyalist olmuştum. Sonra Hikmet Kıvılcımlı görüşlerini benimsedim. THKP’C’li değildim bana bu teklifi yapmalarının sebebi solcu olmamdı. Kapıdan çıkma işinde ben askerlere herhangi bir tehlike gelmesini istemem, tünelden kaçacaklarsa elimden geldiğince yardımcı olurum dedim. Mahir ile bu işin nasıl olacağı konusunda bir iki kere görüştüm. O görüşmelerden birinde, çıkılırsa ne olur da konuşuldu, benim tavsiyem, sıkıyönetim çok ciddi bir şekilde inmiş olduğu için herkesin kafasına, herhangi bir eylemin yapılması ve başarılı olması imkanı yok gibi geliyordu bana, yurtdışına çıkın, kaçın diye tavsiye etmiştim. Bakalım falan dendi.”
Olası komplo teorileri
Sakman Çayan’ların firarıyla ilgili bugüne kadar birçok demeç verildiğini, anlatımlar olduğunu belirtiyor ve bunların % 99 itibariyle doğru olduğunu, içlerinde çok küçük hatalar olduğunu söylüyor. Çayan’ların firarıyla ilgili komplo teorilerinin de ortaya atıldığı belirten Sakman, bu türden akıl yürütmelerin büyük bir çoğunluğunun yanlış olduğunu söylüyor. Sakman bu komplo teorilerinden ikisine ilişkin olarak ise şunları söylüyor:
“O sırada Ankara’da 9 Mart Darbe teşebbüsü olmuştu, 12 Mart Darbesi olmadan önce generallerin ve genç subayların içinde olduğu bir oluşum vardı. Bir darbe yapılması planlanıyordu, bu gerçekleşmedi. Çünkü 8 Mart Darbe teşebbüsünün içinde bulunacak olan bazı üst rütbe subaylar, bunların arasında Muhsin Batur mesela, Hava Kuvvetleri Komutanı, bu işin ilerde kötü sonuçlara varabileceğini düşünüp desteklerini çektiler. Fakat el altından 9 Martçılara destek de devam ediyor gibiydi. Faruk Gürler mesela, o sırada Genel Kurmay Başkanı olmuştu, bunların destekçisi gibi görünüyordu. Fakat İstanbul 1. Ordu Komutanı ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün (12 Mart döneminde aydınların, gazetecilerin işkenceye tabi tutulduğu meşhur Ziberbey Köşkü’nün örgütleyicisi, 1977’de Adalet Partisi’nin cumhurbaşkanı adayı, faşist görüşleriyle bilinen bir general –Siyasi Haber) bunlara karşıydı. Ben Demirel’i, onun hükümetini desteklerim, diyordu. Olabilecek bir komplo varsa eğer, ki muhtemelen ajanları vardır içimizde, bunlar bir ihtimal tünelin kazılmakta olduğunu duydular, kaçma olursa, Ankara-İstanbul çatışmasında (ordunun iki kanadı arasındaki mücadelede -Siyasi Haber), İstanbul’da olan Faik Türün’ün itibarı zedelenir gibi bir düşünceyle bu işin olmasını arzu etmiş olabilirler. Küçük bir komplo teorisi olarak bunu söylüyorum. Benim oraya atanmam, ben başarılı bir subaydım, Harp Okulu’nu ikincilikle bitirmiştim. Benim solcu olarak biliniyor olduğum halde (Bir ara Ankara’da o sıralar general olmuş olan eski Kuleli Askeri Lisesi Komutanı’nı ziyaret etmiştim, o bana “Sakman ya sen sol işlerine bulaşmışsın, ne oluyor bunlar falan” diye benim kulağımı çekmişti, dolayısıyla MİT benim solcu olduğumu biliyor) oraya atanmış olmam, benim Mahir’lerin kaçmasına kolaylaştırabileceğim, hızlandırabileceğim düşüncesini yaratmış olabilir ama bunu doğru olup olmadığını kimse bilemez. Bunlar kayda kuyda da girmezler zaten. Böyle bir teori vardır yani.
Bir başka komplo teorisi olarak şundan söz edilebilir. THKP-C’yi yok etmek için onların kaçmasını sağladılar gibi bir teori, ki bence bu zayıf bir teori. Yok etmek istiyorlarsa idam kararı alıp yok ederlerdi.”
Sakman’ın anlattıklarını daha ayrıntılı olarak dinlemek için videoyu izleyebilirsiniz.