Lübnanlı Ermeni siyasetçi Alex Köşgeryan: “Biz burada olmalıydık, buradan gelmeliydik. Şimdi biz burada değiliz, siz bizim sesimiz olmalısınız dedim HDP’lilere. Zaten biz sizin sesiniziz dışarda!”
Röportaj: SiyasiHaber / Halit Elçi
Hınçak Partisi Dünya Yönetim Kurulu Üyesi – Dış İlişkiler Sorumlusu Alex Köşgeryan ile Lübnan’daki halk gösterilerinin bugünkü durumunu, yeni hükümeti, Lübnan ve Suriye siyasetini, HDP’yi konuştuk. HDP’nin 4. Büyük Kongresine konuk olarak katılan Köşgeryan ile Türkçe yaptığımız röportajı sunuyoruz.
Lübnan’da 17 Ekim 2019’da başlayan büyük halk gösterilerinin bugüne kadar devam ettiğini biliyoruz. Nasıl bir süreç yaşandı bugüne kadar, ve bundan sonra nasıl bir yol izlenecek?
17 Ekim’de başlayan halk protestoları şimdilik biraz hafifledi. Çünkü halk da bu yeni kurulan hükümete bir fırsat tanınması gerektiğini düşünüyor.
Bildiğiniz gibi, yeni bir hükümet kuruldu Dr. Hasan Diyab başkanlığında. Hasan Diyab hükümeti kurarken, halktan ve herkesten bir fırsat istedi. Aynı zamanda, kendisi halkın bütün isteklerini gerçekleştireceğini söyledi. Kendisi halktan gelen birisi, üniversite hocası. Çoğunluğu teknokratlardan oluşan yeni hükümet çalışmaya başladı. Şimdilik öyle gözüküyor ki halk da bir fırsat vermeye kararlı; çünkü başka bir çözüm yok.
Hükümetin önündeki en büyük sorunlar ekonomik kriz, enerji meselesi ve Lübnan’ın borçları. 87 milyar dolar borcu var Lübnan’ın. Borçların bir kısmı Lübnan bankalarına, büyük bir kısmı da dışardan alınmış olan borçlar. Borçlara karşı, hükümet hazine senetleri vermiş. Hazine senetlerinin istihkakı Mart ayının 9’una kadar. Hükümet ve Merkez Bankası bu borcu ödeyebilecek güce sahip değil. Bankalarda dolar yok, ülkenin dolar rezervinin büyük bir kısmı dışarı kaçırılmış ve bankalarda dolar yok. Gelmeden 2 ya da 3 gün önce Dünya Para Fonu’ndan (IMF) bir delegasyon geldi, hükümet ile pazarlık yapmak için. Lübnan’da 2 fikir var; borçları erteleme ya da Merkez Bankası rezervlerinden ödeme.
Var mı öyle bir rezerv?
Merkez Bankası başkanı diyor ki, rezervlerimiz var. Fakat hiç kimse Lübnan Merkez Bankası’nda ne kadar rezerv var bilmez. Rakamlar ortada yok. Her şey laf üzerine kurulu. Bir insanın diyelim ki bankada 100 bin doları var; bankalar müşterilerine haftalık 200 dolardan fazla vermiyorlar. İşler durgun. İthalat yapmak çok zor. Yakında bir ilaç krizi başlayabilir, bir petrol krizi başlayabilir çünkü ihaleler olmuyor. Hükümet ithalat için gereken dövizin yalnızca yüzde 85’ini veriyor. Yüzde 15’ini firmalara bırakıyor. Firmalar da siyah çarşıdan dolar alıyor, doların resmi fiyatı 1515 lira siyah çarşıda.
Karaborsa mı demek istiyorsunuz?
Karaborsa değil, karaborsa yanlış bir kelime.
Bu başka bir kavram mı?
Lübnan’da durum şöyle; para bozanlar çarşısı legal, ruhsatlı, o yüzden karaborsa değil. Ancak onlar da doları çarşının kurallarına göre satıyorlar. Arz ve talebe göre doların fiyatını yükseltiyorlar. Bankaya gittiğinde banka para vermiyor ama para bozdurana gidersen adam diyor ki 1 dolar 2500 lira. Ama resmi fiyatı, bankalarda veya Merkez Bankası’nda 1515 lira. Kimse bu fiyattan alış veriş yapamıyor. Petrol sektörü; diyelim ki bir kişi petrol ithal edecek, hükümet bunun ihalesini yapmıyor. Diyor ki yüzde 85’ini biz ihaleyle yaparız, yüzde 15’ini sen bulursun paranın. Çarşıdan bulacaksın, çarşıda 2500 lira. Kişi diyor ki ben doları çarşıdan alırsam; petrol fiyatını siz belirliyorsunuz -çünkü öyle, her hafta Çarşamba günü petrol, benzin, gaz fiyatları belirleniyor-. Yakıtın fiyatını hükümet kararlaştıracak; yüzde 15’ini özel sektör ödeyecek; özel sektör doları 2500 liradan alacak. Bu kişi diyor ki biz böyle yapamayız, bu böyle gidemez.
Geçen hafta fırıncılar başladı mesela. Diyorlar ki, mazotun fiyatı yükseldi, biz mazotu dolarla alıyoruz, doları bankadan alamıyoruz ve çarşı bize çok pahalıya satıyor. O zaman ekmeğin fiyatı yükselmeli. Ekmek fiyatı yükselirse bu demek ki halkın yemeğine yansıyacak. Bütün marketlerde fiyatlar yüzde 30-40 kadar yükselmiş bulunuyor. Şimdilik halk biraz bekliyor, bu hükümete fırsat verecek, gelecek günler gösterir her şeyi.
Göstericiler yeni hükümete bir şans tanıyor
Ben de oraya dönecektim aslında… Göstericilerin bir teknokrat hükümeti kurulması isteği karşılanmış oldu mu? Yoksa gösteriler devam ediyor mu?
Gösteriler şimdilik sürmüyor. Şöyle bir vaziyet var, bir bekleme vaziyeti var. Şehrin merkezi kısmında çadırlar kurulu, göstericilerin çadırları duruyor. Parlamento ve Hükümet Sarayı askerler ve dikenli tellerle çevrili; protestocular bir tarafta, dinlenmede. Bu hükümete fırsat veriliyor. Hükümete gelecek olursak… yarı teknokrat diyebiliriz ve çok da bağımsız değil. Kendileri bağımsız olduklarını söylüyor ama hükümete güvenoyu veren sadece Lübnan’ın bir tarafı: Hizbullah ve Hizbullah’ın müttefikleri. Öbür taraf güvenoyu vermedi. Ama öbür taraf da, parlamentoda bulunan partiler diyelim, onlar da bu meselenin anayasal düzlemde, parlamentoda halledilmesi gerektiğini düşünüyor, sokakta değil.
Son yıllarda ilk kez parlamentoda iktidar ve muhalefet kanatları oluştu. Bugüne kadar hep belli başlı partilerin hepsinin katıldığı mutabakat hükümetleri olurdu. Bu hükümetlerin üreticiliği çok az olurdu, hem muhalefet hem iktidar aynı hükümette olunca.
Herkesi uzlaştırmak, herkesin gönlünü yapmak zorunda kalıyorlardı her türlü karar için, değil mi?
Evet, artık bu görüntü yok. Ama hem Hizbullah hem onun müttefikleri aynı şeyi söylüyorlar; evet, biz hükümete güven oyumuzu verdik ama bu bizim hükümetimiz değildir, bağımsızlardan kuruludur, diyorlar. Öbür taraf, muhalefet tarafı da benzer şeyleri söylüyor: “Bu bizim son şansımız. İyi planları destekleyeceğiz ve karşı çıktığımız planlara muhalefet edeceğiz.” Arapça bir söz var: Ne boşanmış ne de evli, anlamına gelen. Böyle bir görüntü var. Bana sorarsanız, benim bu hükümetten pek umudum yok. Geçen hükümetten gelen bir bütçe tasarısı vardı; bunlar aynı bütçe tasarısını olduğu gibi parlamentoya sundular ve aynısı onaylandı. Bu demektir ki, sen eski hükümetin devamısın!
Öte yandan süre de çok kısaydı, değil mi?
Evet o yüzden de olmuş olabilir. Süre kısaydı ve bütçe onaylanmalıydı, bu yüzden bir şey yapamadılar da denebilir. Ama önünde sonunda burası Lübnan, bütçede sen bir şey yazıp sonra başka bir şeye çevirebilirsin. (Gülüşmeler)
“Mezhepçi sistem kaldırılsın, vatandaşlık sistemi gelsin”
Serbest böyle işler diyorsunuz! Göstericilerin taleplerinden bir tanesi de siyasi sistemin değiştirilmesiydi. O konuda bir gelişme var mı?
Bence bu çok zor. Göstericiler bu sekter, mezhepçi sistemi değiştirmek istiyorlardı ama göstericilerin hepsi değil, çoğunluğu. Lübnan bildiğiniz gibi, dini mezheplerin koalisyonundan oluşan sekteryen bir hükümet. Cumhurbaşkanı illa Hristiyan olacak, meclis başkanı illa Şii olacak, hükümet başkanı illa Sünni olacak. Göstericiler bu çerçeveden dışarı çıkmak istiyorlardı. Çünkü birisi başbakanı eleştirdi diyelim, bütün Sünni cemaat onun arkasında duruyordu, siz Sünnilere saldırıyorsunuz gibi. Diyelim ki meclis başkanını eleştirdiniz, siz Şiileri eleştiriyorsunuz gibi.
Şimdi şöyle bir tablo çizelim; gösteriler sırasında meclis başkanına “harami” dediler, “hırsız” dediler. Ne oldu? Öbür taraftan Şii işçiler, Şii fukaralar gelip bu protestoculara saldırdılar. Protestocular diyorlar ki, arkadaş sen de fukarasın ben de fukarayım. Senin de evinde elektrik kesiliyor, benim de. Senin oğlun da benim oğlum da hastane kapılarında ölüyor. Bizim taleplerimiz herkes için. Hristiyan için, Şii için, Sünni için. Öbür tarafta protestocuların arasında Şiiler çok azınlık, bir grup Şii solcular diyelim. Çünkü Lübnan’da böyle bir şey var; her şeye komplo diye bakılıyor. Bu protestocuların paraları nereden geliyor; bunlar Amerikan ajanı vs.
Burada Gezi direnişçilerine dedikleri gibi, öyle mi?
Aynen öyle! Böylece gruplarını tutabiliyorlar. Toplumu din adına, mezhepçilik adına küçük küçük fırkalara ayırarak denetleyebiliyorlar. Bu sebeple bizim isteğimiz şudur ki, mezhepçi, sekteryen sistem kaldırılsın! Vatandaşlık sistemi olsun, kim nereye isterse girebilsin. Mesela ben bir Ermeni vatandaşı olarak ne orduda yüksek mevkilere ulaşabilirim, ne başbakan olabilirim. Vatandaşlık seviyelere ayrılmış. Lübnan söz konusu olduğunda, Lübnan’da 7 kurucu mezhep vardır; Ermeniler yedinci mezhep.
Yani en alt mezhep…
Evet en alt mezhep. Biz vatandaşız ama öyle mezhepler var ki, haklarını hiç alamamışlar. Süryaniler haklarını alamamış, Asuriler haklarını alamamış. Onların derdiyle kimse ilgilenmez, ne bakanlıklarda ne hükümet katında dikkate alınmazlar.
Örgütsüz oldukları için mi?
Yok, örgütlüler de, partileri de var. Ama bu anlaşma/paylaşma sürecinde yoklar diye haklarını yitirmişler.
Lübnan’da neden nüfus sayımı yapılamıyor?
Nüfus sayımı yapılmaz, yapılamaz. Yapılırsa iç savaş bile başlayabilir; ama herkes Lübnan’da nüfus oranlarını çok iyi bilir. Bugün Lübnan’ın yüzde 30’u Şii, yüzde 30’u Sünni, yüzde 30’u Hristiyan. Buna karşılık Hristiyanlar ve Şii-Sünni Müslümanlar Lübnan siyasi sistemini yarı yarıya paylaşmışlar.
Aslında bu siyasi paylaşım 1949’daki nüfus sayımına göre yapılmış, değil mi? O zamandan beri aynı şekilde devam ediyor sistem.
Evet ama aslında öyle değil. Bugün Hristiyanlar azınlık ama diğer taraftan bir hoşgörü var. Ortadoğu’da tek örnek, cumhurbaşkanı Hristiyan. Bunu saklayalım (koruyalım) deniyor.
“Lübnan’ı Hizbullah yönetiyor”
Sadece o mu, yoksa o denge bozulursa iç savaş çıkabilir gibi bir şey mi?
Denge bozulursa iç savaş çıkabilir, evet. Bugüne kadar bu konu konuşulmuyordu ama şimdi konuşulmaya başlandı ve bu konuyu açan en başta Hizbullah. Çünkü herkes biliyor ki bugün ülke Hizbullah’ın elinde. Lübnan’ı Hizbullah yönetiyor. Bu krizin sebeplerinden biri Hizbullah ile ABD arasındaki bu çelişki, soğuk çatışma. ABD Lübnan’ın ekonomisini çökertti, Hizbullah’a baskı yapsın diye. Bu çok belli. Çünkü Merkez Bankası başkanı, ABD’nin adamıdır. ABD ne söylerse kendisi bunu tatbik ediyor. Diğer yandan, Hizbullah kendi egemenliğini yasallaştırmaya çalışıyor ve Seyit Hasan Nasrallah birden çok kere dedi ki yeni bir kuruluş kongresine gidelim. Yeni bir kuruluş kongresi ne demek? Bu sistemden dışarı çıkalım!
Kurucu meclis gibi mi?
Kurucu meclis değil, kurucu kongre. Bütün halk gidecek, yeni bir Lübnan kurulsun, yeni bir anayasa oluşsun, yeni ilkeler oluşsun diye. Yeni bir kurucu kongreye gidelim ve orada anlaşalım, yani yarı yarıyaydı, böyle olunca üçte bir olacak. Bu konu bir seneye kadar daha kısık sesle, imalarla söyleniyorduysa da şimdi alenen söyleniyor.
“Savaş bitsin, Suriyeliler geriye döner, birbiriyle barışır”
Peki, Suriye’deki gelişmeler Lübnan’ı nasıl etkiliyor?
Lübnan direkt etkilenir Suriye’den, çünkü biz komşu ülkeleriz. Mülteci meselesi var; Suriye’den gelen 1,5 milyon mülteci var Lübnan’da. Abartarak söyleyelim, bunların 300 bini geri döndü diyelim. Çünkü orada da rakamlar yok, ne bir sayım var, ne başka bir şey. BM verilerine göre 1,2 milyon mülteci var Lübnan’da. Mültecilerden bir kısmı geri döndü ama bu rakam değişmiyor yani. Lübnan’da rakam anlayışı yok! (Gülüşmeler)
Sayım yok yani…
Sayım yok. Lübnan’da bir laf vardır; Lübnan’da sayılar bir bakıştır, yani sen nereden bakarsan oradan görürsün. (Gülüşmeler)
Bakış açısına bağlı?
Evet evet, bakış açısına bağlı. Öyle de söylenir yani. Tam harfiyen tercümesidir.
Onun için, bir şey bilmiyoruz bu bir. İkincisi bu Suriyeli kardeşlerimiz iş çarşısındalar (emek piyasası). Eylül ayında başlayan son krizden sonra, yüzlerce iş yeri örtülmüş (kapanmış). Bu örtülen iş yerinin çalışanları Lübnanlılar. Ekonomik kriz sebebiyle örtülmüş ve Suriyeli mülteciler iş çarşısına girdikten sonra, bunların rekabeti sebebiyle ücretler düşüyor. Suriyeli bir günde 10 dolara işleyebilir ama Lübnanlı 20 dolardan azla idare edemez; çünkü ailesi var, ev var, okul var vs. Ama Suriyeli’de bunlar yok. Üstelik şimdi 1 dolar 2500 lira, bundan 4-5 ay önce 1 dolar 1500 liraydı. Lübnan parası kıymetinin yüzde 40’ını kaybetmiş. Yüzlerce iş yeri örtülüyor, işsizliğin oranı yüzde 40’a kadar ulaşıyor. Bunu hep Suriye iç savaşının sonuçlarından sayabiliriz. Siyasi sonuçları da var tabii. Siz bilirsiniz ki, Lübnan’daki siyasi partilerin Suriye’ye karşı tutumları da ayrı. Hizbullah ve müttefikleri, Suriye rejimini destekleyen bir taraf. Öbür taraf, Suriye rejimine karşı değilse bile, desteklemiyor da. Daha fazla Batı görüşlü, ABD görüşlü, ABD taraftarı diyelim; yani İran karşıtı. Lübnan’ın içinde, İran ve ABD mücadelesi var. Mücadele biraz çok büyük bir kelime, çelişki var yani. Bir taraf ABD, öbür taraf İran. Bir taraf, İran’ın ülkeye baskısı çoğalsın, nüfuzu artsın istemiyor. Çünkü bugün İran’ın nüfusu çok çok arttı. Unutmayın ki önünde sonunda Hizbullah’ın elinde silahı da var.
Lübnan Ordusu’ndan daha güçlü, değil mi?
Ordudan çok çok daha güçlü. Hem güçlü, hem tecrübeli. Çünkü yıllardır Suriye’de savaşıyorlar bunlar.
İsrail’i de yenilgiye uğrattılar.
İsrail bile Hizbullah’ın hesabını yapar (hesaba katar).
Tabii.
Çünkü Hizbullah’ın savaş şekli başka, gerilla savaşıyla yenebilir İsrail’i. İsrail Lübnan’a girmeye hiç cüret edemez. Bir taraftan Hizbullah, Lübnan’ı koruyan bir güç ama bir başka taraftan bakarsan; ekonomik krize sebep olan kendisi, Batı ile ilişkilerimizi bozan onlar. Çünkü net görünüyor ki, kendileri de hiç inkar etmiyor, biz İran’ın uzantısıyız Lübnan’da, diyorlar. Seyit Hasan Nasrallah bir kaç kez konuşmalarında söyledi: “Bu ekonomik kriz bize hiç etki etmez çünkü bizim paramız direkt çantayla İran’dan geliyor.” Adam alenen söyledi.
Öyle mi söyledi? (Gülüşmeler)
Yüzbinlerce insanın önünde söyledi. Yani bu ne demek?
Yani ABD’ye şunu mu demek istiyor? Siz bu baskılarla bizi yenemezsiniz, bunları kaldırın bari memleket düzelsin. (Gülüşmeler)
Hizbullah’a tesir etmez ama, halk öyle değil. Bütün halk Hizbullah değil.
Yani ABD’ye mi sesleniyor, diyorum…
ABD’ye ve aynı zamanda ABD’nin Lübnan’daki müttefiklerine söylüyor. Siz istediğiniz kadar bağırın çağırın, ekonomik krize siz batacaksınız ama bize etki etmiyor. Git bak, parti üzerine tesir etmiyor ama halk…
Suriye’de şu anda hükümet ülkeye hakim hale geldi…
Bence, Suriye’de rejim kazandı. Bütün dışarıdan gelen güçler önünde sonunda yenilecek Suriye’de. Çünkü bu süreçte belli oldu ki, Suriye halkının büyük bir kısmı rejimle beraber ve Suriye halkı çok uyanık bir halk. Bu savaş bitsin, dışarıdan karıştıranlar olmasın, Suriye halkı geri döner ve birbirleriyle barışırlar. Ama dışarıdan müdahaleler olmasın yeter ki. Zaten dışardan müdahaleler olmasa rejim çoktan kazanırdı.
“HDP Kongresi’nden çok etkilendim, umudum çok büyük”
Peki, son olarak şunu sorayım: HDP Kongresi için geldiniz Türkiye’ye, kongreyi nasıl buldunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrusu ben biraz şaşırdım, yani pozitif anlamda söylüyorum. Bu kadar büyük katılım; bu kadar büyük katılımı organize etmek; orada yapılan nutuklar, söylenen sözler… Bu coğrafyada bu kadar ilerici fikirler… Çok çok etkilendim. Çok etkilendim. Başarılar dilerim. Ama bence bu coğrafyada, benim tanıdığım halkların içinde bu kadar ilerici fikirleri yaymak, kabul ettirmek, gerçekleştirmek zor. Bu zorlukla başa çıkanlara, bu zorluğu üstlenenlere büyük saygım var. Çünkü Türkiye’de demokrasinin başarısının, bütün Ortadoğu’nun üstünde etkisi olacaktır. Çünkü, siz de biliyorsunuz ki Erdoğan hükümeti bugün her yere karışıyor. Suriye’ye karışıyor, Libya’ya karışıyor, Lübnan’a karışıyor. Herkes bilmez ama bugün Türkiye’nin nüfuzu çok yayılıyor Lübnan’da.
Nasıl yayılıyor, sermaye yatırımları falan mı?
Yok, sadece o değil. Politik olarak, İhvancı, İhvan-ı Müslim’in fikirlerinin yayıldığı her yerde Türkiye var. Bu net olarak gözüküyor Lübnan’da ve Lübnan halkı bunun bilincinde.
Olumlu mu, olumsuz yönde mi?
Olumsuz. Çünkü Türkiye’nin tesiri, çoğunlukla Sünniler arasında yayılıyor. Sünniler arasında yayılmak demek, Sünnileri ikiye bölmek demek ve o da bir çeşit Sünnileri zayıflatmak anlamına gelir ve bir çeşit kendi aralarında anlaşmazlık da var. Bugün bu çok net gözüküyor Lübnan’da.
HDP kongresine dönersek… Ben çok etkilendim ve umudum da çok büyük. Yol çok zor, zaten Demirtaş, Yüksekdağ hapishanede. Binlerce parti mensubu hapishanede. Baskılar… Gözümüzle gördük baskıları. Salona girdiğimizde, çıktığımızda… Bunlara güvenlik deniyor ama bir zorlaştırma havası da var yani.
Kongreden hemen sonra teknik ekibi gözaltına aldılar.
Bunu da siz söylediniz, sizden duydum.
Kongreden hemen sonra, hani bu teknik işleri yapan ekip var ya, bir şirketmiş yani HDP ile de ilgisi yok. 13 kişiyi gözaltına aldılar.
İşte bu da bir çeşit baskı.
Çok zor yolları. Ama Türkiye bu Kürt meselesini halletmeli. Sadece Kürt meselesi değil, Türk halkı da yani hepsi. Bu işin tek çözüm yolu demokrasi ve bu ülkede biraz demokrasi zorluğu var, bu gözüküyor. Demokrasi kazanırsa, gerçek demokrasi kazanırsa bu ülke bir yere ulaşır ve emsal verilen bir ülke olabilir. Ama demokrasi kazanmalı.
“Biz bu toprakların insanlarıyız”
HDP Kongresi’nde Ermenice bir selamlama konuşması yaptı Garo Paylan… Nasıl hissettiniz?
Doğrusu ben bekliyordum Ermenice bir selamlama. Çok sevindim, etkilendim ve biraz da normal buldum. HDP çerçevesinde olmazsa nerede olacak yani. Arapça, Kürtçe, Türkçe belki Süryanice de olabilirdi.
Tabii oluyor Süryanice de aslında…
Evet, evet. Ermeniceyi bekliyordum yani, ama aynı zamanda sürpriz de oldu biraz. Aklımdan geçiyordu, bence selamlayacak Garo diye. Saklamayacağım, ayakta alkışladım.
Bir yanıyla duygusal bir şey değil mi?
Çünkü bak Halit, böyle bir şey var; önünde sonunda biz bu toprakların insanlarıyız ya… Dün akşam (HDP’nin konuklara verdiği yemekte) yanımda İsveç’ten gelen, karşımda oturan Hollanda’dan gelen, Danimarka’dan gelen arkadaşlar, bir de başka bir Ermeni arkadaş vardı. O da Taşnak, ABD’den gelmiş. Yan yana oturmuştuk, bunu anlayamıyorlar, diyor ki sen Lübnan’dan, o ABD’den gelmiş Ermenistan’ı temsil ediyor, sen de Lübnan’dan gelmişsin, Ermenisin, Ermeni partisini temsil ediyorsun. Nasıl olabilir yani? Amerika’dan gelen Ermenistan’ı mı temsil edebilir, Lübnan’dan gelen Ermeni partisini mi temsil edebilir? Üstüne üstlük Türkçe konuşuyorsunuz… Bütün bunları yerine oturtamıyor insanlar. Bunu söyledim ben yüksek sesle dün akşam yemeğinde. Bu bir trajedi! Biz oralardan gelmemeliydik. Biz burada olmalıydık, buradan gelmeliydik. Şimdi biz burada değiliz, siz bizim sesimiz olmalısınız dedim HDP’lilere. Zaten biz sizin sesiniziz dışarda!