Son dönemde toplumun pek çok kesiminden kişi hakkında soruşturma açılıyor, gözaltı kararı veriliyor, tutuklamalar yapılıyor. Siyasetçilerden gazetecilere, sanatçılardan iş insanlarına kadar ses yükseltenlere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılıyor.
Muhalefet cephesi, “Yargıya müdahale ediliyor” eleştirisini yaparken, iktidar kanadından bu eleştirilere karşı “Kimse yargıya parmak sallayamaz” yanıtı veriliyor.
Tüm bu süreçleri aynı zamanda anayasa hukukçusu da olan İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi.
Özellikle Ekim 2024’ten beri artan gözaltılar ve tutuklamalara değinen Kaboğlu, “Anayasal çerçeveye, anayasal kurallara, anayasanın emredici ve yasaklayıcı hükümlerine aykırı yol ve yöntem izlenerek yapılan tutuklamalardır. Bu açıdan tabii ki usul yanlıştır. Usul yanlış olunca hemen şöyle bir kuşku doğuyor” dedi.
Kaboğlu şöyle devam etti:
“Acaba esasa ilişkin gerçek belge ve bilgi olmadığı için mi usul karartması yapılıyor diye. Gerçekten işte hapse konulan birçok seçilmiş siyasi şahsiyet, belediye başkanları, avukat; önce arama yapılıyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, daha sonra iddianame, haftalar ve aylar sürüyor. Özgürlüğünden alıkonuluyor. Bu açıdan bakıldığı zaman bu tablo aslında 12 Eylül, 12 Mart gibi geçmişe gittiğimiz zaman, son 50-55 yıllık bir döneme gittiğimiz zaman ilktir böyle bir uygulama. Uygulamalar dizisi ilk kez karşımıza çıkıyor. Hedef aldığı kitlelerin genişliği, yapılan işlemlerin keyfiliği ve sürekliliği açısından bunlar ilktir. Bu açıdan aslında hukuk devleti ya da demokratik hukuk devleti olma özelliğimizin sürekli sorgulanması anlamına gelmektedir. Çünkü anayasamızın ikinci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı, demokratik ve laik, sosyal bir hukuk devletidir.”
“Bu kurgunun mimarları Cumhur İttifakı taraflarıdır”
Bu yaşananların mimarının Cumhur İttifakı taraflarının olduğunu ifade eden Kaboğlu, “Yani Adalet ve Kalkınma Partisi’yle Milliyetçi Hareket Partisi. Bu anlaşılmıştır. Sürdüremez özelliğinin itirafıdır. İki önemli gösterge var bunun için. Bir, bütün bu operasyonlar. İki, yeni anayasa söylemi. 2017’de yapılan anayasa değişikliği, bilindiği gibi hükümeti bile tasfiye etti. Olumlu idiyse neden Türkiye böyle bir ortama sürüklendi, neden toplumu yoksullaştırıldı? Neden o zaman 2017’de yapılan anayasa değişikliğine bile aykırı uygulamalar yapılıyor? Eğer 2017 gerçekten iyi idiyse o zaman neden sivil anayasa arayışı oluyor?” diye sordu.
“Dayanışma halkalarını çok genişletmemiz gerekiyor”
Kaboğlu, artık herkese terörist yaftası vurulduğunu söyledi, “Çünkü terör yaftası o kadar kolay vuruluyor ki, kim teröristtir dediğimiz zaman, kim ki saray rejimini, kim ki Cumhur İttifakı’nı, kim ki Cumhur İttifakı görüntüsü altında parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığını ve yürütmeyi desteklemiyorsa ‘o teröristtir’ denebilecek bir eşiğe geldik. O nedenle çok dikkatli olmamız gerekiyor. Dayanışma halkalarını çok genişletmemiz gerekiyor” diye konuştu.
“Hukuk yoluyla demokrasi kurultayı”
İbrahim Kaboğlu hakkında da soruşturma açıldı. İstanbul Barosu 23 Şubat Pazar günü olağanüstü kurultaya gidecek. Kaboğlu, olağanüstü kurultayın önemini şöyle anlattı:
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında, Scope Medya Ticaret Pazarlama A.Ş.’ye (“Medyascope”) sağlamış olduğum adım, soyadım ve e-posta adresimin; bilgilendirme, pazarlama, iş ve ürün geliştirme, reklam, ürün teklifleri, promosyonlar, kampanyalar, memnuniyet değerlendirme çalışmaları ve duyuruların iletilmesi amaçlarıyla işlenmesine; yurt içi ve yurt dışında yapılacak işin gereğince aktarılmasına ve bu işlenme amaçlarıyla uygun süre zarfında fiziksel veya elektronik ortamda güvenli bir şekilde saklanmasına, ayrıca şirketinizin yasal yükümlülükleri kapsamında ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşılabileceğine peşinen izin verdiğimi kabul ederim.Hemen abone ol
“Bu, sıradan olağanüstü genel kurul değildir. Bu, İstanbul Barosu Başkanı’nın genel kurula çağrı mesajı sonucu toplanan bir genel kurul değildir. Bu, aslında İstanbul Barosu’nu yönetmek için 20 Ekim 2024 günü bizimle yarışan grup temsilcilerinin ve daha önce İstanbul Barosu’nu yönetmiş başkanların ortak iradesini yansıtan bir genel kuruldur. Bu genel kurul, seçimli bir genel kurul değildir ama görevden alma operasyonuna karşı ‘Hayır. Yönetimin, grubunun görüşlerini biz paylaşmıyoruz, benimsemiyoruz ama bizim irademizle seçilen yönetim ancak bizim irademizle son bulur görevi. Seçimle gelen seçimle gider. Buna hayır diyoruz’. O zaman demokrasi, hukuk kuralları çerçevesinde cereyan eder. Hukuk dışı demokratik iradeye müdahale püskürtülür. İşte bu bakımdan ben 23 Şubat günü olağanüstü kurultayı, ‘hukuk yoluyla demokrasi kurultayı’ olarak nitelendiriyorum. Bütün meslektaşları, İstanbul Barosu üyelerini bu kurultaya, 20 Ekim günü ortaya koydukları iradelerini korumaya, sahiplenmeye çağırıyorum. Bu kurultaya yalnızca İstanbul Barosu üyeleri değil, bütün Türkiye’den katılım söz konusu olacak. Türkiye ile sınırlı değil, ulusal ölçekte sınırlı değil; Avrupa’dan da yoğun katılım bekliyoruz.”