19 Ocak 2007’de devlet kurumlarının gözetimi ve kollaması altında öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in ölüm yıldönümü yaklaşırken cinayet davasının seyri ve Ermeni halkın yaşadıkları üzerine Nor Zartonk Eş Sözcüsü Norayr Olgar ile görüştük.
Bugünü de göz önüne alırsak Hrant Dink cinayeti hangi atmosferde gerçekleşmişti?
Hrant Dink’in öldürüldüğü dönem de şimdiki gibi milliyetçiliğin yükseldiği bir dönemdi. Öldürülmeye giden süreçte devlet kurumlarından medya kuruluşlarına kadar hepsinin örtük bir işbirliği vardı.
Yargılama sürecinin bu kadar uzun sürmesini neye bağlıyorsunuz?
Yargılama süreci 10 senedir devam ediyor. Devlet içerisinde hedef gösterenler de tehdit edenler de, örgütleyenler de, koruyanlar da tam bir milli mutabakat örneği sergilemektedir. Bunun üstünü örtmek ve kendi sorumluluklarını örtbas etmek için başta Ergenekon çetesi dendi, sonra Fethullahçılar dendi ve 10 senenin ardından kamu görevlilerinin yargılanmasına kadar geldi süreç. Ne etseler de 102 yıldır inkar ettikleri soykırım gibi bundan da bir türlü sıyrılamıyorlar ve sıyrılamayacaklar.
İktidarın tutumunun ve şu an cinayetin “FETÖ”ye bağlanmasının davayı nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
İktidarın tutumu, Hrant katledileli beri “Bunun sorumlularını ortaya çıkaracağız” demekten başka veya sorumluluğu inkar etmekten başka birşey değil. 10 senedir cinayette parmağı olan, doğrudan örgütleyenleri ödüllendirip yüksek makamlara taşıdılar. Yargılama süreci darbe girişiminin ardından tamamen içinden çıkılmaz bir hal aldı; çünkü iktidar klikleri arasındaki çatışmalar hâlâ devam etmektedir. Dönemin istihbaratı Emniyet görevlilerini suçlamakta, öte yandan devlet hâlâ bir grubun üzerinden bu cinayeti kurgulamaya çalışmaktadır. Ortada bir yargı kalmamışken 10 senelik mücadelenin ardından bu ülke demokratikleşmedikçe ne bu dava çözülecek ne de bu dava çözülmeden ülkede adaletten bahsedebileceğiz.
Günümüzün siyasi ikliminde Ermeniler neler hissediyor?
Bugün herhangi bir sebepten tutuklanabilirsiniz, kayyum atanan belediyeler, tutuklanan gazeteciler, kapatılan kanallar, patlayan bombalar karşısında herkes gibi Ermeniler de tedirgin. Neredeyse her ay 4-5 kere okullarımızın duvarlarına ırkçı, milliyetçi sloganlar yazılıyor ve devletin Kürtlere uyguladığı sindirme, yok etme politikası bile “sizi gidi Ermeniler” diye yürütülüyor. Bu topraklarla binlerce yıldır bağı olan Ermeniler belki bir gelecek görmüyorlar bu ülkede fakat Kamp Armen’in geri alınması mücadelesinde de olduğu gibi biz, bizim olana sahip çıktıkça tüm halklarla yan yana durdukça mutlaka kazanacağız. İnat edip bu topraklarda kalmanın ve mücadele etmenin kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Hrant Dink’in de dediği gibi bir yere gidemeyiz çünkü kökümüz burada. Genç yaşında soykırımdan kaçan Bitlisli ünlü yazar William Saroyan’ın da bahsettiği gibi eğer yerin altında bir ölün yoksa orası senin toprağın değildir. Biz Ermenilerin bu toprak altında milyonlarca ölüsü var ve bizim burada bir davamız var onun için kalıp direneceğiz. Her gün ne kadar inkar etseler de daha yüksek sesle bağırmaya devam edeceğiz: Vardık ve var olacağız!