Ümraniye Cezaevinde 25 yıl önce “Hayata Dönüş Operasyonu” çerçevesinde Bora ve Atmaca isimli planlar uygulandı, 6 kişi hayatını kaybetti. Yargıtay 24 yıl sonra verdiği kararında sadece 3 ölümü kale aldı.
19 Aralık 2000’de başlayan operasyonda bu cezaevinde 6 kişi hayatını kaybetti: Tutuklular Ahmet İbili, Ercan Polat, Umut Gedik, Rıza Poyraz, Alp Ata Akçayöz ile jandarma Nurettin Kurt.
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin kararını onadığı hükmünün maktuller kısmında ise 3 isim yer aldı: Alp Ata Akçayöz, Rıza Poyraz, Ercan Polat.
Yani, sanıkların yargılandığı “faili belli olmayacak şekilde kasten öldürme” suçlamasında maktuller de belirsiz kaldı. Üstelik hayatını kaybedenlerden biri, operasyona katılan askerlerdendi.
Tarih mi oldu?
Üzerinden 25 yıl geçti, gündemin çok hızlı değiştiği memlekette insanların çoğu böyle bir operasyon olduğunu bile hatırlamıyor. Hatırlayanların bazıları için de “katliamlardan biri” olarak tarihteki yerini aldı.
Ancak neyse ki dosyayı takip eden avukatların kararlılığı sayesinde devam eden bir yargı süreci var. O yargı süreçlerinden biri de zamanın Ümraniye Cezaevindeki ölümler ve işkence ile ilgiliydi.
Aslında bu cezaeviyle ilgili iki dava açıldı. İlk davada o dönem operasyona maruz kalan 399 mahpus yargılandı. Evet, hem saldırıya maruz kalıp hem de yargılandılar. Avukatları da duruşmadaki savunmalarında, “Bu dava mağdurların sanık yapıldığı bir davadır” demişti.
Dedikleri gibi de oldu, İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi 22 Ocak 2016’daki kararında, yargılanan mahpusların “öldürme suçunu işlemediklerinin sabit olması nedeniyle” beraat etmesine karar verdi.
Bu kararla, hapishanedeki ölümlerden, Adli Tıp Kurumu raporunun da söylediği gibi, operasyona katılan askerlerin sorumlu olduğu kanıtlandı: “Her ne kadar öldürme suçundan ve bu suça iştirak etmekten cezalandırılmaları talep edilmişse de yapılan yargılama neticesinde toplanılan delillerden sanıkların bu suçu işlemedikleri anlaşıldığından beraatlarına karar verildi.”
Adli Tıp 1. İhtisas Kurulu’nun 16 Ekim 2002 tarihli raporunda, Uzman Çavuş Nurettin Kurt’un askerin kullandığı silahlarla öldürüldüğü ifade ediliyordu. Karara göre, operasyonda hayatını kaybeden tutuklular da askerin silahıyla vurulmuştu: “Olay sırasında güvenlik güçlerinin silah kullandıklarının sabit olup ölen tutuklu ya da hükümlülerin bir kısmının güvenlik güçlerinin kullanmış olduğu silahlarla hayatlarını kaybetmiş olduklarının dosyadaki diğer Adli Tıp Raporları ile de sabit olduğu dikkate alındığında…”
Bu durumda mantıken, askerlere açılan ikinci davada mahkumiyet çıkması gerekirdi. Öyle olmadı:
267 askere açılan davada 3 Aralık 2019’daki duruşmada kararını açıklayan İstanbul Anadolu 6. Ağır Ceza Mahkemesi, “kasten yaralama” ve “işkence” suçlarından davanın zamanaşımından düşmesine hükmetti. Sanıklar, “faili belli olmayacak şekilde kasten öldürme” suçundan da aleyhlerine mahkumiyetlerine yeterli her türlü kuşkudan uzak kesin ve inandırıcı kanıt bulunamadığından beraat etti.
İlk mahkeme askerler öldürdü, dedi. İkinci mahkeme askerleri beraat ettirdi. Yani ortada kimin öldürdüğü belirlenmeyen 6 cenaze kaldı. Suçun faili meçhul kalması bir yana, Yargıtay bu son kararıyla maktullerin üçünün ismini de dosyadan çıkarmış oldu. Yani öldürülen 3 kişi -mahkeme kayıtlarına göre- tarihteki yerini bile alamadı.