Dış politikada sıkışan Türkiye’yi Haziran’da çok daha görünür bir ekonomik ve siyasal kriz beklediğini söyleyen HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, “Bu coğrafyanın kaderini değiştirecek tek bir güç olabilir, o da halkların kendi kaderlerini tayin etme iradesi, bilinci ve örgütlülüğüdür” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri ve izlenen dış politika üzerinden Türkiye’ye olası etkilerini değerlendirdi.
Mezopotamya Ajansı'na açıklamalarda bulunan Hatimoğulları, Türkiye’yi Haziran'da çok daha görünür bir ekonomik ve siyasal kriz beklediğini ifade ederek, , "Bu coğrafyanın kaderini değiştirecek tek bir güç olabilir, o da halkların kendi kaderlerini tayin etme iradesi, bilinci ve örgütlülüğüdür" dedi.
'Türkiye çok ciddi bir sıkışma yaşıyor'
Türkiye’nın dış politikada çok ciddi bir sıkışma yaşadığını ifade eden Hatimoğulları, AKP'nin bugüne kadar ABD ve AB ile Rusya ve Çin eksenleri arasında şantaja dayalı bir çizgi izlediğini, ancak öngörüden yoksun, kabadalığa dayanan bu tarz bir siyasetin ömrünün çok uzun olmayacağını belirtti.
Rusya’nın S-400 füzelerinin en kısa zamanda teslim alınması için Türkiye’ye baskı uyguladığına dikkat çeken Hatimoğulları, "Türkiye ayak sürünce Rusya; ‘Ortadoğu’da, Suriye’de söz söyletmem’ diyor. ABD ise, S-400’lerin alınmaması konusunda çok keskin bir tavır ortaya koyuyor. Türkiye’nin ara formül arayışları, S-400’ün yanı sıra Patriot da satın alabileceğini ima etmesi ya da S-400’lerin denetiminin ortak yapılabileceğini belirtmesi ABD tarafından kesin bir dille reddediliyor” dedi.
'Ekonomik adımlar daha büyük etki yaratabilir'
Hatimoğulları, “ABD’nin Türkiye’nin NATO’dan uzaklaşma eğilimini bertaraf etmek için askeri ve ekonomik birçok adımı devreye sokacaktır. F-35’lerin teslimatını, diğer silah ve yedek parça ihracatını durdurur. Birçok bilgiyi paylaşmayarak fiilen NATO’nun karar mekanizmalarından dışlar. Askeri üsler, İncirlik Üssü dâhil, ki ABD için vakti zamanında hayati öneme sahipti. Yine Ortadoğu’nun birçok ülkesinde alternatifler geliştirir. Ekonomik olarak atabileceği adımlar daha büyük bir etki yaratabilir: Türkiye’ye kredi verilmesini çeşitli biçimlerde engelleme, ithalat ve ihracata ambargo, Rıza Zarrab ve Halk Bankası’yla ilgili yaptırımlar Türkiye’yi fazlasıyla zorlayacak adımlardır. Bunun yanı sıra Türkiye’nin en büyük ticari ortağı olan Almanya başta olmak üzere AB ülkelerini de uygulanacak ambargonun bir parçası haline getirilebilir. ABD’nin İran’a dönük yaptırımlarında petrol alımı konusunda muaf olan ülkelerin muafiyetinin 2 Mayıs’ta bittiğini açıklamasını da Türkiye açısından bu çerçevede okuyabiliriz” diye konuştu.
‘AKP'nin bu zor denklemi çözme ihtimali yok’
ABD’nin Türkiye’yi S-400 kararı hususunda sıkıştırdığını ve bu zor denklemi çözmek için Türkiye’ye verilen sürenin Haziran’da dolacağını söyleyen Hatimoğulları, bugüne kadar yanlış ve yüzeysel siyaset yürüten AKP iktidarının bu zor denklemi çözme ihtimalinin olmadığını kaydetti. Hatimoğulları, “Türkiye’yi Haziran ayı ile beraber çok daha görünür bir ekonomik ve siyasal kriz bekliyor. İktidarın yanlış siyasetinin bedelini Türkiye halkları, işçileri, emekçileri ödüyor. Türkiye’nin İran ile ilgili yaptırıma uymama şansı, bu ağır ve karmaşık denklemde alacağı tutuma bağlı. Esasen S-400’lerle ilgili takınılacak tutum bu konuda belirleyici olacaktır” ifadelerini kullandı. Hatimoğulları, Türkiye’nin dış siyasetinin ABD’nin hegemonyasının zayıfladığı ve buna karşılık Rusya-Çin ekseninin güçlendiği tespitine dayandığını da belirtti.
'Saray'ın dış siyaseti duvara çarpmak üzere
Buradan yola çıkan Erdoğan ve dış siyaset ekibinin, bölgede ve dünyada daha geniş bir manevra alanı yaratmak amacıyla Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştığını söyleyen Hatimoğulları, yine ABD’nin eskisi kadar güçlü bir tepki veremeyeceği varsayımıyla hareket edildiğini vurguladı. Hatimoğlulları, bu konudaki sözlerine şöyle devam etti: “Ancak Saray’ın dış siyaseti S-400’ler konusunda duvara çarpmak üzeredir. Evet, ABD bir hegemonya kaybına uğruyor ama hala çok büyük ve istediğinde yıkıcı olabilecek bir güç. Türkiye ise, ABD ve Batı ittifakına direnebilecek, hele hele bu ittifaktan ayrılabilecek bir güce ve bağımsızlığa sahip değil. Tüm silah sistemleri NATO’ya bağlıyken, ekonominin tüm yaşamsal kanalları AB ve ABD’ye uzanırken, üstüne üstlük Türkiye ekonomisi bir krize girmişken, Erdoğan’ın ABD’nin isteklerine uzun süre direnme olanağı yoktur. Bu, S-400’ler konusunda olduğu gibi, İran’a yaptırımlar konusunda da geçerlidir.”
IŞİD sonrası durum
Hatimoğulları, IŞİD’in askeri etkinliğinin sonlandırılması sonrası bölgedeki yeni durumu da değerlendirdi. IŞİD’in askeri ve görünürdeki siyasal hegemonyası sonlandırılsa da uyuyan hücrelerinin akıldan çıkarılmaması gerektiğini uyarısında bulunan Hatimoğulları, ABD ve batılı emperyalist güçler için elverişli bir kart olarak el altında tutulabilecek IŞİD’in başka bir isimle yeniden zuhur ettirilebileceğini görüşünde.
‘Demokratik bir anayasa yapılmalı'
“IŞİD’in etkisizleşmesinde Rojava’da, Suriye’nin diğer bölgelerinde Kürtlerin, Arapların, Êzidîlerin oynadığı rolün tarihsel bir anlamı var” diyen Hatimoğulları, şunları dile getirdi: “Rojava’da, Kürt halkı başta kadınlar olmak üzere büyük bir insanlık mücadelesi verdi. Cizire Kantonu’nda IŞİD zulmüne karşı Kürtler ve Araplar beraber savaştı. Rakka’da Kürtler Araplarla dayanıştı. Bu tablo bizlere şunu gösteriyor: Arap, Kürt, Ermeni, Türkmen, Süryani, Êzidî, Sünni, Alevi, Hristiyan ayırımı olmaksızın halklar bir dayanışma gösterdi.
Birçok ülkenin ve farklı güçlerin Suriye’de sekiz yıldır devam eden savaş süresince gerçekleştirdiği provokasyonlara rağmen, bu dayanışmanın ana ekseninde ciddi kırılma yaşanmadı. O halde Suriye’de siyasal geçişten söz edilen bugünlerde oluşturulacak olan yeni anayasaya halkların bu dayanışmacı ruhu, hak ve hukuk temelinde yansımalıdır. Demokratik ve hakların hak eşitliği temelinde bir anayasa yapılmalıdır. Bugün Suriye ve bütün bölge halkları şunu çok iyi bilir ki, yürütülen vekâlet savaşında bütün emperyalist ülkelerin günahı var. Suriye kendi geleceğini belirlerken mümkün mertebe bu savaşta bedel ödeyen, Suriye topraklarının asli unsuru olan Kürtleri ve sınırları içinde yaşayan tüm halkları gören bir demokratik anayasa yazabilmelidir”
'ABD İsrail'i daha güçenirmek istiyor'
Hatimoğulları, Suriye'deki Golan tepelerinin ABD tarafından İsrail toprakları sayılması üzerinde de durarak, Trump'ın damadı ve başdanışmanı Jared Kushner’in “Yüzyılın Anlaşması” diye ortaya attığı İsrail ve Filistin barış planının açıkça işgali derinleştirme planı olduğunu ifade etti. Bu projedeki amacın İsrail’i bölgede biraz daha güçlendirmek ve jandarma görevini tazelemek olduğunu söyleyen Hatimoğulları, “ABD, İran üzerinde uyguladığı ambargonun sonuç almasına odaklanıyor. Bir yandan ekonomik ve özellikle petrol üzerinden ambargo uygularken, bir yandan bölgedeki askeri ve siyasal hegemonyasını zayıflatmak istiyor. İsrail’in Golan Tepeleri’ni tam olarak temellük etmesi, Suriye’ye meydan okumaktır ve şu mesajı vermektir: ‘İran ile ilişkini kes, Hizbullah’ı Lübnan’a geri yolla, Golan tepelerini unut, Filistin’e desteğini kes, en önemlisi İsrail’le uzlaş.’
Bu mesajın arkasında sadece ABD ve İsrail yok. Bu odaklarla beraber olan Körfez ülkeleri de var. Tabii Golan tepelerinin İsrail’in güvenliği için stratejik önemi, buradaki sulak ve tarıma elverişli toprakların İsrail ekonomisine sağlayacağı katkıları da unutulmamalıdır” dedi.
Türkiye ve Rusya'nın yaklaşımı
Hatimoğulları, bu tabloda İsrail’in bu uygulamalarına karşıymış gibi görünen Rusya ve Türkiye’ye dair ise “Türkiye, Mavi Marmara olayı dâhil olmak üzere her daim İsrail’in yanında yer aldı. Gürültüler koparsa da, Müslüman Filistin halkının yanındaymış gibi görünse de, devlet düzeyinde İsrail’e hiçbir yaptırım uygulamadı, uygulamayacak da. Rusya’da Suriye’de etkinliği zayıflamış bir İran ister elbette. Suriye’nin bütün ana halkalarının kendi elinde bulunmasını ister. Bu nedenle ABD ve İsrail’in Suriye üzerinde bu yönde baskı kurmasına fazlaca ses çıkarmaz” ifadelerini kullandı.
Ortadoğu’nun dengelerin anlık değiştiği, kartların sıklıkla karıldığı, her sabah yeni sürprizlere uyanan bir coğrafya olduğunu dile getiren Hatimoğulları, “Dengeler ne olursa olsun, kartlar nasıl karılırsa karılsın bu coğrafyanın kaderini değiştirecek tek bir güç olabilir, o da halkların kendi kaderlerini tayin etme iradesi, bilinci ve örgütlülüğüdür" diye konuştu.