Siyasi Haber muhabirlerinden Duygu Yıldız, Nusaybin’de ev baskınında gözaltına alınan Dicle Haber (DİHA) muhabiri Uğur Akgül ile görüştü. Gözaltına alınan DİHA muhabiri Uğur Akgül, ”Halkın yanında yer aldığımız için hedef seçiliyoruz!” dedi.
Siyasi Haber muhabirlerinden Duygu Yıldız, Nusaybin'de ev baskınında gözaltına alınan Dicle Haber (DİHA) muhabiri Uğur Akgül ile görüştü.
Siyasi Haber: Kuzey Kurdistan'da çalışan bir gazeteci olarak kendi tecrübelerinizden bahsedebilir misiniz biraz? Hangi bölgelerde çalıştınız? Geçtiğimiz ay neler gördünüz? Ve savaşın içinde hangi koşullarda çalışıyorsunuz?
Uğur Akgül: Meslekte yeni başlayan biriyim fakat bu süreç içerisinde bir çok yerde çalışma fırsatı buldum. Bu süre içerisinde Urfa, Amed, Batman, Şırnak ve son olarak Mardin'de çalıştım. Bu mesleğe başladığım ilk zamanlar, 7 haziran seçimlerinin sıcaklığına denk gelen bir süreçti. Daha çok miting ve siyasi çalışmaların yoğunca olduğu bir dönem içerisinde 5 haziran günü basın kartımı aldım. O gün HDP'nin 5 haziran Amed istasyon meydanında yaptığı mitingi takip etmiştim ve kartımı aldığım ilk gün 2 patlama yaşandı ve bir çok insan yaşamını yitirdi, yüzlercesi de yaralandı. o günden itibaren sürecin daha da kötüye gideceğini ve daha çok kötü tablolar ile karşılaşacağım kanısına vardım. Bir ay boyunca Nusaybin'de ve yaklaşık bir aydır da Mardin Merkez'de çalışmaktayım. Nusaybin'de Sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra çatışmaların yaşanacağını tahmin ettiğimiz mahalleleri gören ama onlara biraz bir ev tuttuk ve gözaltına alındığımız güne kadar burada kaldık. Kürdistan'da sadece gazetecilik yapmak değil, yaşamak ta aynı zamanda çok zor. Örneğin Sur'da evli ve bir kaç çocuğu olan Melek Alpaydın isimli kadın çatışmaların olmadığı mahalledeki evinde kahvaltı yaptıkları esnada Sur'da özel timlerin attığı bir tank topunun evlerine isabet etmesi sonucu çocuklarının gözleri önünde katledilmişti. Kürdistan'da yaşanan durum, sadece biz gazetecileri değil aynı zamanda bütün halka dönük kapsamlı bir saldırı.
Devlet güçleri oradaki Kürt gazetecilere nasıl davranıyor?
Son süreç üzerinden değerlendirecek olursak, Bölgede bir savaş yaşanmasından kaynaklı saldırılar, gözaltılar, ve tutuklamalar arttı. Bunun sebebi ise, 1990'lardaki ile aynı. Kürt basını hiçbir zaman değişmedi, fakat değişen her hükümetin basına ve Kürt halkına karşın yaklaşımları benzerlikler göstererek farklı tarzda sürdü. 1990'lı yıllarda köy yakılmaları, faili meçhuller, katliamlar ve infazları ortaya çıkaran Kürt basın çalışanları, çalışamasın, gerçekleri yansıtamasın diye katledildiler veya kaybedildiler. Şuanda da Kürdistan halkına dönük bir saldırı kampanyası gerçekleşmekte ve 90'lı yıllardaki gibi burada yaşatılanları aktaranlar da hedef alınmakta. Eğer Amed'te Kürt basını olmasaydı, Sur'da katledilen Melek Alpaydın PKK'nin roketi ile katledilmiş olarak bilinecekti. Ama oraya ilk giden bizim muhabir arkadaşlarımızdı ve orada Alpaydın'ın yaşamını yitirmesine sebep olan tank mermisini ve olayı aydınlatmışlardı. İşte bu yüzden Kürt basını veya özgür basın geleneği çalışanları hedef gözetilmekte ve çalışma imkanları ellerinden alınmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde Nusaybin'de gözaltına alındınız. Olay nasıl oldu? Neler yaşadınız? Gözaltında iken herhangi kötü bir muameleye maruz kaldınız mı? İşkence/fiziksel-psikolojik şiddet var mıydı?
11 Nisan günü Nusaybin'de kaldığımız eve özel harekat polislerince baskın yapıldı. Baskın sırasında ev sahibi bir kız ile ben ve çalışma arkadaşım Meltem Oktay bulunuyorduk. Sivil olduğumuzu görmelerine rağmen evin içerisine uzun namlulu silahlar ile girip beni yere yatırdılar. O esnada özel harekat polislerinden biri yerde uzanıyor olmama karşın başıma tekmeler attı. Herhangi bir karşı koyma durumu yaşanmazken. Ardından yine aynı polis, 'Siz teröristsiniz, bu ülkede sizlere yer yok ya Kandile gideceksiniz ya da Qamişlo'ya gideceksiniz. Size Türkün gücünü göstereceğiz' gibi söz ve hakaretler kullandılar. Başıma tekme aldığım esnada silahını kurcaladı, ben bir anlık tereddütle sıkacağını düşündüm fakat sonra amirleri diye tahmin ettiğim bir polis kendisini çağırdı. Evdeki uzun aramalardan sonra karakola götürüldük. Evde başlayan şiddet karakolda psikolojik şiddete dönüştü ve burada da hem bana hem de çalışma arkadaşım Meltem Oktay'a baskılar yapıldı. Yine karakol içerisinde polislerden biri 'Sen ifade verdin mi? Sen ifade nasıl alınır biliyor musun? gibi 80'lerdeki polisin işkence eylemlerini kastederek hakaretlerde bulundu. Burada polislerin sergilemiş olduğu pratiklerinden kaynaklı kendimizi güvende hissetmedik ve karakolda ifade vermedik. Çünkü ciddi anlamda can güvenliğimiz bulunmuyordu.
Son yasak başladığından beri Nusaybin'deydiniz. Oradaki son durum nedir? Yasak nedeniyle göç eden oldu mu?
Yasağın başlamasının ardından bir ay gibi bir süre Nusaybin'de kaldık. Bu süre içerisinde özel timlerin mahallelere saldırılarına birebir tanıklık etmiş olduk. Yasağın ilk 10 günü timlerin mahallelere girme girişimleri vardı fakat bu süre içerisinde bir çok özel tim yaşamını yitirdi ve bu durum bir krize sebep oldu. Öyle ki bu durumu yerinde incelemek üzere Genel Kurmay Başkanı Nusaybin'e geldi ve o günden itibaren mahalleler uzaktan bombalanmaya başladı. Yasağın ilan edilme süresi başlamadan önce Nusaybin'de binlerce yurttaş göç etmek zorunda kaldı. Hepsi yine Mardin'in Kızıltepe, Midyat ve Artuklu ilçelerine göç etti. Her ne kadar binlerce insan göç etmiş olsa da çatışmaların yaşandığı ve yaşanmadığı mahallelerde binlerce insan hala evlerinde kalıyor. Sivil insanlarında bulunduğu mahalleler günlerdir ağır silahlar ile bombalanıyor, yine çok şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Nusaybin'in Qamişlo sınırında ise timler yine evleri zırhlı kepçeler ile yıkıyor, sınıra da hendek kazıp duvar örüyor. Aldığımız son bilgilere göre timlerin mahallelere girme durumları hala söz konusu değil, sadece uzaktan bombalama var.
Birlikte çalıştığınız DİHA muhabiri Meltem Okay ile birlikte tutuklanan DİHA muhabirlerinin sayısı 10'a ulaştı. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Ajansımızın 10 muhabiri tutuklu bulunuyor ve hemen hemen hepsi de benzer ifadeler ile cezaevinde tutuluyor. Amed'in Sur ilçesi 5 aydan fazladır sokağa çıkma yasağı altında kuşatma altında ve kuşatma altında bulunan mahallelerden oranın gerçeklerini yazan arkadaşımız gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklandı, yine Silopi'de oranın gerçeklerini yazan muhabir arkadaşımız benzer gerekçeler ile tutuklandı. Meltem ve Bilal arkadaşlarımız Nusaybin'de gerçekleri yazdıkları için tutuklandılar. Hakim ve savcı Meltem arkadaşımızı yargılarken, delil veya kanıt olarak nitelendirdikleri şey aslında
Türkiye'nin bölgeye bakış açısını aynı zamanda buranın durumunun vahametini ortaya koyuyor. Öyle ki, hakim, 'Nusaybin'de diğer gazetecilerin yararlanamadığı kolaylıklardan yararlandığını' belirterek bunu da bir tutuklama gerekçesi içerisine koyarak arkadaşımızı tutukladı. Biz gözaltına alındığımızda özel timler bize 'Siz neden valilikten izin almıyorsunuz da burada haber yapıyorsunuz? bakın buraya gelen gazeteciler valilikten izin alıp daha sonra zırhlı araçlar ile gelip haberlerini yapıyorlar' demişti ve bizlere de gerçekleri, polis ve askerin gözü ve eliyle yazmamız söylenmişti. Türkiye'nin batısında iktidara yakın ve havuz medyası mensubu sözde gazeteciler uçaklar, zırhlı araçlar, çelik yelek ve miğferler ile gezerken, biz herhangi bir can önlemi almadan, tamamen halkın yanında yer aldığımız için hedef seçiliyor ve daha sonra 'Diğer gazetecilerin yararlanamadığı şeylerden yararlandığımızdan ötürü' arkadaşlarımız tutuklanıyor. Biz hiçbir zaman, zırhlı araçlara, helikopterlere binip istenilen haberleri yapmayacağız. Biz kendi doğru bildiğimiz haberleri yazmaya devam edeceğiz. Ajans olarak gerçeklerden taviz verilmez sloganı ile gerçeklerin üzerine gitmeye, onları tüm kamuoyuna aktarmayı sürdüreceğiz. (Siyasi Haber)