RÖPORTAJ – Türkiye Devrimci Maden Arama ve İşletme İşçileri Sendikası (Dev Maden Sen) Genel Başkanı Tayfun Görgün, Şırnak’ta 8 işçinin hayatını kaybettiği madende yapıkları incelemeleri Siyasi Haber’e değerlendirdi. Görgün, Şırnak’ta birçok işçinin sigortasız çalıştırıldığını, madencilik prensiplerine aykırı olarak çalıştırıldıklarını söyledi.
Röportaj: Meryem Tunç / Berkay Varol
Siyasihaber / Ankara
DİSK, KESK, TTB, TMMOB, Şırnak'ta 8 işçinin hayatını kaybettiği madene giderek incelemelerde bulundu. İş cinayetinin yaşandığı madene giden heyetten Türkiye Devrimci Maden Arama ve İşletme İşçileri Sendikası (Dev Maden Sen) Genel Başkanı Tayfun Görgün, yapıktıları incelemeleri SiyasiHaber'e değerlendirdi.
Bölgede birçok madenin özel sektörlere devredildiğini söyleyen Görgün, maden kaçak olup olmadığıyla ilgili çelişkili açıklamalar yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Şırnak Valiliği'nin açıklamalarını suçu örtme, gizleme, gölgeleme poltikası olduğunu vurguladı.
DİSK KESK TTB TMMOB olarak 8 madencinin hayatını kaybettiği madende, Şırnak’taki madende incelemelerde bulundunuz oradaki son durum nedir, bölgedeki madencilik faaliyetlerinin durumu hakkında gözlemleriniz nelerdir değerlendirir misiniz?
Madenin bulunduğu alan geniş bir alan aslında. Asfaltit kökenli bir kömür ocağı burası ve bu havza Şırnak Silopi ve Cizre’yi kapsayan geniş bir havza yani oldukça büyük bir rezerv var burada ve çok sayıda yerde maden üretimi yapılıyor. Ocaklar sadece bu iş cinayetinin olduğu yerden ibaret değil. Ve çeşitli yerlerden ara ara iş kazaları, iş cinayetleri haberleri geliyor. Bu havza bu kömür havzasını aslında daha önce kamu, Türkiye Kömür İşletmeleri işletiyormuş yani hala onun sorumluluğunda sahipliği Enerji Bakanlığı'nda oluyor dolayısıyla. Yani devletin ocaklarında olmuş oluyor bu. Fakat 98’den sonra bu ocaklar bir kısmı özelleştirilerek diğer kısmı rödovans dediğimiz kiralama yöntemi veya hizmet alımı gibi şekillerle üretim özel sektöre devredilmiş durumda. Problem de buradan sonra başlıyor çünkü bir defa üretim bölünüyor, madencilik bütünlüklü bir üretim gerektiren bir sektör. Oysa demin de söylediğim gibi buradaki havzanın işletmesini devlet çeşitli patronlara devretmiş. Alan patronlar da daha alt taşeronlarla burayı çalıştırıyor ve işçilerin neredeyse yarısından fazlası sigortasız kaçak işçi olarak çalıştırılıyor. Ama orada çok sayıda iş kazası ve ölüm olduğu için 98’ten bu yana 150’yi aşkın işçi orada hayatını kaybetti. Çok kuvvetli bir üretim yapılmamış olmasına rağmen. Ara ara da kapalı bu ocaklar, şu anda da bu facianın olduğu ocaklar kapalı.
Biz gittiğimiz de de stoklardan hala kömür çıkartılıyordu oradan. Enerji Bakanı'nın açıklamasında bulunduğu gibi orada kaçak işletme kaçak çalıştırma olmuş dediler. Ama öyle değil 2017’nin Nisan ayında yine ihaleye çıkarılmış ve Acarlar denen yerel bir holding orayı almış ve taşeronlara vermiş. İşçiler orada günde 11-12 saat olmak üzere çok ağır koşullarda çalışıyorlar. Ve madencilik prensiplerine aykırı bütün standartların ve yasal sınırların ihlal edildiği bir şartta çalışıyorlar. Ayrıca yanlış bir madencilik yapılıyor orada çünkü açık ocak işletmeciliği var. Bu tip sahalarda beli bir metreden sonra kapalı ocak yani galeri sistemiyle çalışılması gerekirken yatırımdan kaçınmak için açık ocak işlemeciliği yapmışlar. Bütünlüklü bir proje yapmak yerine kömürü rastladıkları yerden aldıkları ve çeşitli taşeronlar da hızlı kömür almak istedikleri için tamamen tehlikeli bir süreç olmuş. Örneğin bizim incelediğimiz bölge geçmişte tepelikmiş fakat şimdi geniş 'V' biçiminde bir vadi oluşmuş orada. Kömürü ala ala inmişler ve bir noktadan sonra kapalı ocak işletmeciliği yapılması gerekirken açık ocak şeklinde yapmışlar. Su basması olmuş. Esasında zemin sağlam yani zeminin sağlam olması bir sürü ölümü de engellemiş orada. Fakat gördük ki hem yanlış madencilik şekliyle yapılmış olması hem bütünlüksüz parça parça, herkesin bulduğu kömürü almayı çalıştığı için yapılan yanlışlıktan dolayı bu iş cinayetleri orada artarak sürüyor.
Özetle böyle bir yanlış madencilik var ve tamamen kontrolsüz bir biçimde. Ve orada görev yapmak isteyen kamu makamları ki başta Enerji Bakanlığı, ki Enerji Bakanlığı madenleri denetlemekle yükümlü bakanlığıdır, Çalışma Bakanlığı, valilik ve diğer kurumlar da görev yapmak isteyen kamu elemanları da ikna edilmiş durumda. Yani burada başka iş sahası yok dolayısıyla çok sıkmayın, standart falan aramayın, çalışsınlar insanlar ekmeğini kazansınlar, işte iş olsun burada üretim olsun diye bir genel hava yaratılmış durumda. İşte bu genel hava orada sömürünün katmanlaşması ve yasal standartları ihlal etmeyi sağlayan bir iklim de yaratmış durumda. E zaten bölge de Kürt coğrafyası olduğu için Türkiye ortalamasının çok üzerinde işsizlik ve yoksulluk var orada. Oradaki insanlar işçiler köylüler dışarıda işsizlikten ve açıklıktan ölmek ile içerde madende kötü çalışmadan ölmek arasında bir yere sıkıştırılmış halde. Oradaki durum böyle. Bu tabii gerek OHAL gerek oradaki çatışmalı bir durum olması, uzun yıllardan beri savaş koşullarının hakim olması sebebiyle ve patronların keyfi yönetiminin, üretiminin kural dışı çalışmanın da kolayca yapılmasını sağlıyor. Sivil toplum örgütlerinin ve sendikalar yok denecek kadar az orada. KESK var DİSK’e bağlı Genel-İş var ve onun dışındaki sektörler aşağı yukarı örgütsüz durumda. Böyle bir çalışma ortamı var. Son derece kötü son derece yasa dışı son derece madencilik prensipleri dışında yapılan bir şey var. Tabii orada bütün bunlar düzeltilebilir. Aslında oraya bütünlüklü bir proje yapılarak yani üretim planlaması yapılarak orada sıfır kaza ve ölümle, çevreyi kirletmeden üstelik, ve oranın katma değerinin, oradaki kömürün getirdiği imkan ve olanakların bölge halkına, köylülere, işçilere yarar sağlayacak bir biçimde madencilik yapılması mümkünken, bu şu anda yapılmıyor çünkü özel sektöre vermek zaten yanlış ama bir de verirken özel sektöre verilen işletme acaba burayı yapabilir mi, makine parkı müsait mi, teknolojik donanımı yeterli mi diye standartlar uygulanması gerekirken bunlara bakmak yerine, hükumete yakın mı yandaş mıdır değil midir bunlara bakıldığı için buradan da bir ihlal var. Yani tamamen Allah’a havale edilmiş sahipsiz bir talan ve üretim hakim. Bu tabii bizim yüreğimizi bir kez daha orada yaktı. Nihai raporumuzu biz dörtlü olarak çıkaracağız ve mecliste grubu olan siyasi partilere hem ilgili bakanlıklara hem kamuoyuna açıklayacağız. Bu tip yaptırımların orda usulüne uygun bir madencilik yapılasını talep eden, izleyen bir süreci takip etmek için bir çaba içerisinde olacağız bundan sonra.
Madenlerde özelleştirme politikasının ve denetimsizliği sonuçları nelerdir?
Kamunun bu ocakları terk edip üretimi özel sektöre devretmesi sadece özelleştirmelerle yapılmamış, özelleştirme, rödovans dediğimiz kiralama şeklinde ve de hizmet alma şeklinde yaptı.
Bu facianın olduğu ocak (Şırnak) İl Özel İdare’nin görünüyor. Özel İdare ise orada bulunan Acarlar’a peşkeş çekmiş. Diğer taraftan bu havzanın Silopi tarafında yine kömür üretimi var. Bu kömür üretim havzası da Silopi’deki termik santrallere kömür veriyor. Orayı da Diner Grup işletiyor. Aslında coğrafyada tam bir peşkeş söz konusudur. Büyük bir denetimsizlik var, sendikalaşma olmadığı için sendikal denetim ve normların takibi de mümkün değil. Dolayısıyla bütün bu olumsuzlukların sonucunda iş cinayetleri meydana geliyor. 1998’den günümüze 150’den fazla madencinin ölümüne neden olmuş bu madende.
Madenler ve kömür aslında bütün kamunun malıdır. Gelecek kuşakların da hakkı vardır. Onun için iyi ve planlı bir biçimde ve en geniş, en maksimum faydayı sağlayacak biçimde bir yaklaşımla üretim yapılması gerekiyor. Oysa oradaki bu özelleştirme ve özel sektöre devredilmesinden sonra özel sektör orada Mostra Madencilik (Açık ocak madenciliği) yaparak en karlı, en kolay, en zahmetsiz ve en ucuza maliyetlerle üretim yapan bir yöntemi seçtiği için, çünkü kar maksimizasyonu hedefliyorlar. Bu bakımdan da düşük tenörlü sahalar üretim dışı kalmış ve heba olmak üzere. Kömür büyük bir rezerv olmasına rağmen bu talandan dolayı belki de o rezervin yüzde 50’si, 60’ı hiç kullanılmadan tabiatta kalacak. Bu da bir ulusal ölçekte, bölgesel ölçekte bir ziyan demektir. Bu ziyan da bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kaybı anlamına geliyor.
Denetimsiz olduğu için ‘çok sıkmayın bu işçileri, ekmek olsun, iş olsun, zaten iş sahası yok bu bölgede’ mantığı ile yumuşatılan bu yasaların ihlal edilmesi meselesi de olduğu için devletin denetimsizlikleriyle birlikte 11-12 saat çalıştırılan işçilerle karşılaşıyoruz. Sigortasız çalıştırılan işçilerle karşı karşıyayız. İşçiler emeklilik hakkı, iş kazalarında malul aylığı gibi olanaklarında mahrum kalıyor. Devlete ait ocaklar da bile bu sigortasız çalıştırma olması çok düşündürücü ve çok üzücü. Demek ki devlet kendi koyduğu kuralları bile takip etmeyen, kendi koyduğu kuralların çiğnenmesine göz yuman bir durum var.
Bu kanunsuz bir toplumsal yapıda güçlü olanın güçsüzü ezdiği, güçlü olanın güçsüz olanın hakkına da el koyduğu mafyatik bir üretim sistemini hakim kılıyor. Bu bütün toplum için zararlı bir durum.
Kömür tabiatın verdiği bir kazanımdır. İlk önce bölge halkının yararlanması gerekirken yasa, işte orada bulunan Acarlar, Diner Grup gibi şirketler orada bütün toplumun olan değerlere el koyuyor. İşçinin alın terini İstanbul piyasası haline getiriyor. Bütün bunlara devlet, hem göz yumuyor, hem de ortaklık ediyor. Bunun için bütün toplumsal sistemi sorgulayan bir bakışla bizim buraya yaklaşmamız gerekiyor.
Şırnak’ta 8 madencinin hayatını kaybettiği iş cinayetiyle ilgili olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı madenin kaçak olduğunu söyledi. Ardından Şırnak Valiliği tam tersi bir açıklama yaparak madenin kaçak olmadığını söyledi. Devletin iki kurumunun birbirine ters ve çelişkili açıklama yapmasının nedeni nedir?
Bu bir yöntem haline gelmiş. Çünkü orada, devletin, bakanlığın, valiliğin, ilgili kamu kuruluşları üzerinden bu suç ortaklığını gizlemeye çalışıyor. Bu suçun üstünü örtmek için yapılan bir açıklamaydı. Ama bölgedeki hem kuruluşların, sendikaların hem insanların hem de DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’un müdahalesi ile bunu gizleyemediler. Çünkü biz bunu açıkladık hemen iş cinayetinin akabinde.
Bu maden ocaklarının, 2017 Nisan ayında devlet eliyle ihaleye çıkartılarak özel sektöre devredilmiş. Ayrıca burada çok ciddi oranda kömür çıkartılıyor. On binlerce ton kömür çıkartılıyor. 40-50 kamyonla sevk ediliyor. Bu kömürlerin stok sahalarına gelişi var, dağıtımı var, hatta sosyal yardım fonundan halka bedava dağıtılan kömürler de buralardan gidiyor. Tabii Silopi tarafındaki termik santrale giden de var.
Şuan bölge halkı karşı çıkmasına rağmen Şırnak’ta da bir termik santral projesi var. Tabii bu termik santrale biz de karşıyız. Kömürün işletilmesine, ekonomiye katkı sağlamasını biz de istiyoruz ama bunun kurallı, bilime uygun; insanın ve kamunun yararı gözetilerek yapılmasını istiyoruz. Aramızdaki en temel fark burdur.
Devletin bu şekilde toplumu aldatan, yanıltan açıklaması bilgisizlikten kaynaklanmıyor. Tam tersine, “devletin bir suçu yoktur, kaçak çalıştırmıştır” gibi bir gizleme, gölgeleme yöntemi yaptılar. Daha önceki yıllarda da benzeri durumlar yaşanmış fakat yakalanamadı. Bu olayların böyle geçiştirildiği süreçler olmuş ama son zamanlarda bizim gözümüz hep oralarda. Dolayısıyla bölgeyi yalnız bırakmıyoruz. Belki bizler olmasaydık yine kaçak diyerek toplumu aldatacaklardı. Sucu, bölgedeki taşeronlara atan, bölgedeki insanlara atan bir yöntem izleyeceklerdi. Ama buradaki esas suçlu bu politikaları uygulayan hükümetlerdir. Görevini yapmayan, denetlemeyen, denetlenmesine müsaade etmeyen, yasaların bile ihlal edilmesine göz yuman, suça ortak olan devlet yaklaşımının olduğunu biliyoruz ve bu yalanları geri almak zorunda kaldılar ve kalmaya da devam edecekler.
Türkiye tarihindeki en büyük iş cinayeti olan, 301 madencinin hayatını kaybettiği Soma’dan bugüne maden işçilerinin çalışma koşullarında ve ücretlerinde bir değişim yaşandı mı?
Tabii bu Türkiye’deki sayı ve kapsam itibariyle en büyük iş cinayetiydi biliyorsunuz. Biz tabii orada hep ölen insanları konuştuk çünkü bu çağda 301 ölüm çok büyük bir ölüm. Ve bu üretim kapasitesinde. Aklın alamayacağı kadar büyük bir vahşet gerçekleşti orada. Bu tabii toplumsal ve dünyada da büyük bir duyarlılık yarattı. Ve işçiler de çok öfkeliydi orada. Dolayısıyla bu duyarlılık ve takip sonucunda bir takım önce işçileri susturan topumu ikna etmeye ve toplumun öfkesini yatıştırmaya yönelik bir takım sözler veriliyor önce. Sonra bu sözlerin bir kısmı tutuldu bir kısmı tutulmadı. Yasalaşma sürecinde de mahkeme sürecinde de uygulama sürecinde de böyle oldu. Yani örneğin toplumu hafızasından unutturulmaya çalışılan ve öfkesinin dinmesini bekleyen 6 aylık bir süreçten sonra o ocakta çalışan 2.800 küsur işçi birden bire bir gecede bir SMS mesajıyla işten çıkarıldı. Niye bunu ilk gün değil de 6 ay maaş ödedikten sonra yaptılar? Çünkü demin de söylediğim gibi toplumun oluşan bu bilincini ve bu öfkesini bu reaksiyonunu törpüleyen bir süreç beklediler.
Şimdi gelinen nokta bazı kazanımlar oldu. Örneğin yeraltı kömür işletmelerinde ücretin 3 asgari ücretten az olamayacağı kuralı işledi. Fakat bunu hemen uygulamaya koyduktan sonra bile geri almaya başladılar. İşletmeler yasa çıktığı için bankada bunu ödüyor gösterdiler sonra bunu bir kısmını elden taşeronlar veya ustabaşılar geri topladılar. Ayrıca daha önce işletmelere ait olan madencilikte ve bütün dünyada işletmelere ait olan giderler işçiye yükletildi. Örneğin servis ücretinin bir kısmını veya tamamını işçinin cebinden çıkarıldı. Bazı kişisel koruyucuların ,baret ve çizme gibi, işçiye aldırtılması yemeklerin işçiye yükletilmesi veya yemeklerin kalitesini düşürerek azaltılası gibi, bir elden verdiklerini öbür elden geri aldılar. Ve gelinen noktada da nerdeyse Soma’nın yarattığı bilinçten sonra yapılan mücadelelerde kazanılanlar aşağı yukarı söz verme aşamasından yasallaştırılmasına doğru yarısı tırpalandı. Geriye kalanların da %60’ı-%70’i de bu süreçte geri alınmış oldu. Bundan sonra da alınmaya devam ediliyor çünkü biz örgütsüz, madencilikte örgütsüz sendikasız bir toplumuz. Ve kırsalda yapıldığı için de daha gözden uzak oluyor. Böyle de bir durumla karşı karşıya kaldık ama yine de geriye küçük de olsa bir bilinç, bir mücadele, geleneği, bir tecrübe, kırıntılar da olsa bir takım haklar kaldı. İLO’nun madencilikle ilgili sözleşmesi imzalanmak zorunda kalındı. Bunu gibi bir takım kazanımlar oldu. Ayrıca her yıl parça parça Soma kadar ölümler devam ediyor.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği olsun iş kazaları ve iş güvenliğinde olsun Türkiye’de bir şeyin değişmediğini rakamlardan da görüyoruz. Türkiye hala yılda ortalama 2.000 iş cinayetinin olması (kayıtlara giren bu bunlardan tam emin olamıyoruz çünkü devlet de bu istatistiki rakamları koymak konusunda gönüllü değil) dünyayla kıyaslandığında çok büyük bir rakam. Türkiye zaten bu konuda dünya 3.sü. Ve Avrupa’nın da birincisi durumuna geliyor. Dolayısıyla haklar ve iş cinayetleri bakımından da Türkiye’de pek fazla bir şeyin değişmediğinin ve mücadele etmezsek de değişmeyeceğini bize bir kez daha öğretmiş durumda.