“Flormar yönetimine şunu söylüyoruz: ‘Biz sendikayla birlikte içeri girene kadar, işimizi geri alana kadar bu kapının önünden bir yere gitmeyeceğiz, direnmeye devam edeceğiz!’”
SiyasiHaber / Halit Elçi
Flormar direnişi 250. gününü doldururken, direnişçi işçilerin dünyaya, devlete, dayanışmaya ve mücadeleye ilişkin görüşleri de bir dönüşüm geçiriyor. Davranırken, düşünceleri de değişiyor. Görüştüğümüz kadın işçilerin sözlerinde de bu değişim somutlanıyor: “Haklarını arayanları görünce ‘Aman’ deyip geçiyorduk. Ama artık hakkın ne olduğunu ve işçi sınıfının örgütlenmesi gerektiğini öğrendik. Devletin yanımızda olmadığını gördük, sermayenin yanımızda olmadığını… Her zaman güçlünün kazandığını, güçsüzün ezildiğini gördük.”
SiyasiHaber olarak görüştüğümüz işçilerden Nihade Erdoğdu 7 yıldır, Pınar Koca 8 yıldır Flormar’da çalışıyordu, sendikalı oldukları için işten atıldıklarında…
Kış koşullarında direnişi sürdürüyorsunuz. Soğuk, yağmur, kar zorluyor tabii sizleri. Ama yine de direnişi sürdürmede kararlısınız; bu görülüyor. Bu havada her gün burada olmak zor değil mi?
Açıkçası, bize “Bu direniş alanından gidin” deniyor. Sobayı yasaklıyorlar mesela. Buraya bir varil getirmiştik, içinde odun yakarak ısınıyorduk. “Ağacın altında olmaz” dediler. Farklı bir alana çektik, yine de Flormar yönetimi Organize (Sanayi Bölgesi) Güvenliğini gönderdi. Güvenlik “Sıkıntı yaratacak bir şey yok” deyip gitti. Çünkü varil ağacın altında değil, sağında solunda tehlike yaratacak bir şey yok. Oradan bir şey çıkmayınca polise şikayet ettiler. Polis geldi, onlar da “Sorun yok” diyerek gittiler. Daha sonrasında nasıl olduysa resmi makamlar sobamızı, ısınmamızı yasakladılar.
Biz bundan şunu anlıyoruz: “Direnme! Git!” diyorlar, başka bir açıklaması yok. Ocak ayındayız. Kış soğuğunda, kar altında, sobasız olarak direndiysek bugüne kadar… Flormar yönetimine şunu söylüyoruz: “Biz sendikayla birlikte içeri girene kadar, işimizi geri alana kadar bu kapının önünden bir yere gitmeyeceğiz, direnmeye devam edeceğiz!”
Neden bu direnişi başlattınız?
Ben orada 7 yıldır çalışıyordum, bölüm sorumlusuydum ama asgari ücretin bir tık üstünde para alıyordum. Arkadaşım 8 yıldır aynı şekilde. “Yüzde 40 büyüdük, siz de yararlanacaksınız” dediler, beklenti yarattılar. Aldığımız zamları görünce, hiçbir şey vermedikleri için tepki duyduk. Yine de böyle bir yola başvurmadan önce onlarla görüşmeyi denedik, fakat hiçbir şekilde bize bir geri dönüş yapmadılar, bize randevu bile vermediler. İnsan yerine koymadılar bizi. Baktık ki hakkımızı savunan kimse yok, sesimizi duyuramıyoruz, bu yola başvurmak zorunda kaldık.
Aranızda daha önce herhangi bir grev, direniş yaşamış kimse var mıydı?
1-2 kişi vardı.
Yani büyük çoğunluk hiç böyle bir yaşamamıştı?
Evet, öyle. Bizim böyle bir direniş konusunda bilgimiz yoktu. Bilmiyorduk yani.
Siz örgütlendiniz, sendikaya (Petrol-İş) üye oldunuz… Flormar da sizi işten çıkardı. Siz de bir direniş başlattınız. Peki, bu direniş sürecinde neler yaşadınız? Şunu merak ediyorum: Direniş süreci içinde 8,5 ay geçirdiniz. Bu sürede neler yaşadınız? Hayatınızda ve dünyaya bakışınızda hangi değişiklikler oldu?
Sendika konusunda daha çok bilinçlendik. Biz içerdeyken bu kadar bilinçli olsaydık, daha çok örgütlenebilirdik, işi durdurmaya kadar daha etkili işler yapabilirdik. Bazı yanlışlarımız da var. Ama bunun yanı sıra bize kazandırdıkları da var. Mesela biz dayanışmayı, birlik-beraberliği öğrendik dışarıda.
‘Devletin yanımızda olmadığını gördük’
Daha önce grev yapan, direniş yapan, eylem yapan insanları görünce ne düşünüyordunuz?
Bakıp geçiyorduk. Bilinçli değildik çünkü. Haklarını arayanları görünce “Aman” deyip geçiyorduk. Ama artık hakkın ne olduğunu ve işçi sınıfını örgütlenmesi gerektiğini öğrendik. Devletin yanımızda olmadığını gördük, sermayenin yanımızda olmadığını… Her zaman güçlünün kazandığını, güçsüzün ezildiğini gördük. Ama şu anda Türkiye’nin yüzde 80’i işçi… İşçi sınıfı birleşmiş olsa patronların tarafı o kadar çok zengin olamayacak. Biraz da biz kazanalım. Çoluğumuz çocuğumuz var hepimizin, onlar da biraz rahat etsinler. Biz maaşımızı alıp eve gittiğimizde kafamızda bir soru işareti olmasın: “Şunu şuraya verdim, bunu buraya verdim, bitti. 1 ay boyunca ben ne yiyeceğim, ne içeceğim?”
Şimdi seçimler yaklaşırken Hükümet bir takım adımlar atıyor; teşvikler açıklıyor, bankalara olan borçları yeniden yapılandırıyor, kapitalistlerin borçlarını erteliyor… Peki işçilere ne sunuyor? Sizin durumunuza ilişkin bir şey söylüyor mu?
İşçi sınıfına bir şey vadetmiyor. Grevleri yasaklıyor. “KOBİ’lere kredi vereceğim, 6 ay ödeme almayacağım” diyor… Aynı şeyi bana da yapsın! Ben de kendimi toparlayayım!
İşçi arkadaşların çoğunluğunun seçimlerde AKP’ye oy verdiğini biliyoruz. Bir partiyi destekliyorsanız, o partinin de hakkınızı ararken sizi desteklemesi lazım, değil mi? Hakkınızı arama ve direniş sürecinde AKP’den o desteği görebildiniz mi?
AKP’den bir destek göremedik tabii ki. Aslında çözmesi gereken o. Ben bu devletin yurttaşıyım. Patrona destek oluyorsa, gelip bana da destek olması lazım. Seçim zamanı onu oraya koyan benim. Ben onu oraya koymuşsam, ben düştüğüm zaman nereye gideceğim? Devlete gideceğim. Ama devletten böyle bir destek göremedik. Birkaç kez geldiler, “Sorunu çözeceğiz” dediler. Ama bir sonuç çıkmadı.
Dayanışma çabaları da oluyor, görüyorsunuz. Direniş yerini ziyaret ediyor insanlar gruplar halinde, partilerden, derneklerden geliyorlar. Bunlar arasında hiç sağcı partilerden gelen oldu mu?
Maalesef (gülüyorlar). Ama bizimle dayanışma gösterenlerden Allah razı olsun, bizim için uğraşıyorlar. Mesela biz kuru erzak almıyoruz. Onların getirdikleri bize yetti. Bu destek çok önemliymiş; biz bunu da gördük. Hepsine çok teşekkür ediyoruz. Birine bir şey olduğu zaman biz de onun yanındayız. Şu anda mağduruz ama inşallah o yardım edeceğimiz zamanlar da gelecek.
Türkiye’nin birçok ilinde dayanışma eylemleri yapılıyor, basın açıklamaları… Avrupa’da insanlar Yves Rocher mağazalarının önünde boykot çağrıları yapıyor, Amerika’da aynısını yapanlar var… Bunları görünce ne hissediyorsunuz?
Aslında burada çok sıkı takip edemiyoruz onları. Ama buraya desteğe gelen insanlar Flormar direnişçilerinin dünya çapında seslerini duyurduklarını söylüyorlar. 8,5 aydır buradayız. Yazın sıcağını da çektik, kışın karını da, ayazını da çektik. Onların bizim yanımızda olması gerçekten çok iyi bir şey. En önemlisi, işçilerin birbirlerini desteklemeleri gerekiyor. Dayanışma çok güzel. Ben şu açıdan düşünmek istiyorum. Buraya bize desteğe, dayanışmaya gelen binlerce insan var. Bu dayanışmayı işçilerden niye göremiyoruz.
Sonuçta ben işçiyim. Hakkımı savunmadığım için daha önce içerdeydim. Ne oldu? Bir şekilde patronun hakkımızı vermeyeceğini anladık, bunun üzerine Petrol-İş’e üye olduk. Ne oldu? 8 yıl çalıştıktan sonra ben patrondan hakkımı istedim diye işten çıkardı. Hakkını isteyince onların bir nevi canı yanıyor. Canlarını yaktığımızı düşündükleri için bizi işten çıkardılar. Burada önemli olan şu: İşçilerin bilinçli olması gerekiyor.
Sınıf bilinci, sınıf tavrı
Sonuçta sen 4 yıllık, 5 yıllık bir işçi olabilirsin, herhangi bir fabrikada. Ama unutmayın ki yapılan yüzde 26 zam (asgari ücrete) bile yetmeyecek. Geçinemeyeceksin. Sen de fabrikadan hakkını isteyeceksin. Hakkını istediğin anda bizim yanımızda olacaksın. O yüzden, sınıf bilinci dediğimiz, sınıf tavrı dediğimiz şeyin hemen olması gerekiyor. Sonuçta patron patronu koruyorsa, işçi de işçiyi korur. İşçiler seslerini çıkarsınlar. “Bana para yetmiyor, benim çocuğum evde aç, ona kitap, kalem alamıyorum” deme haklarının olduğunu bilsinler.
Misal buradan bir arkadaş anlattı: “Flormar ürünlerini boykot et” kampanyası sırasında bir mağaza önünde broşürlerimizi dağıtıyor. O sırada yanına yaşlıca bir geliyor, diyor ki “Biz 1980 öncesi yıllarda çok yaptık bunları, siz o zaman neredeydiniz?” Eh, buradakilerin yüzde 70-80’i 1980 sonrası doğumlu, bizim arkadaş da demiş ki “Amca, doğru söylüyorsun, iyi söylüyorsun da ben o zaman doğmadıydım bile!”
‘İşçiler! Sesinizi çıkartın, haklarınızı arayın!’
Biz de şu an buradayız, 2019 yılındayız. Yaklaşık 30 yıl sonra, kapının önünde direnen, hakkını istemek için broşür dağıtan bir gence bu lafı söylemek istemiyorum. O yüzden işçilerin biraz bilinçlenmeleri gerekiyor. Haklarını arasınlar. Sonuçta ben Flormar’da asgari ücret alıyorum, başka bir fabrikaya gittiğimde de asgari ücret alacağım. Aslında fazla bir kaybım olmayacak yani. Şu anda bizim kıdem tazminatları fona aktarılacak muhabbeti var. Büyük bir ihtimalle olacak sanırım. Böylece senin hiçbir güvencen kalmayacak. Kıdem tazminatın senin güvencen. O iş olursa, bu güvencen de kalmayacak. Artık biraz seslerini çıkarsınlar, haklarını arasınlar.
İşçiler patronlardan korkuyor. Aslında patronlar işçilerden korkmalı. Şu an Flormar o şekilde. Gördüğünüz gibi, işçilerden korktuğu için yeşil çitler koydu, kapıları uzattı, siyaha boyadı, yan taraflarına siyah saçlar yerleştirdi. En yakın örnek biziz: Biz patrondan korkmuyoruz, patron bizden korkuyor.
Buraya bize dayanışmaya gelenlere de gerçekten sonsuz teşekkür ediyoruz. Evet, devlet yanımızda değil ama bilinçli insanlar bizim yanımızda. Bize desteğe geliyorlar. O yüzden çok teşekkür ediyoruz hepsine.
‘Kadınlar, tüketimdeki gücünüzü kullanın!’
Gerçekten birlik olmak gerekiyor, işçi sınıfının birleşmesi gerekiyor. Bir de bizim burada ürettiğimiz malı kullanan da kadınlar. Üreten de kadınlar, tüketen de kadınlar. Bu kadınların tüketimdeki gücünü kullanmalarını istiyoruz. Ürettikleri ürünleri satamazsa (Flormar) elinde kalır her şey. Kadınlar bu bakımdan bize yardımcı olabilirler.